Ailede Din Eğitimi ve Önemi

Çocuğa tevhit akidesinin ve din eğitiminin ailede verilmesi çok büyük bir önem arz etmektedir.

Lokman, oğluna öğüt verirken şöyle demişti: “Oğulcuğum! Allah’a şirk koşma; şirk büyük bir yanlıştır.”(Lokman/13)

Biz insana, ana ve babasına karşı görev yükledik; anası onu, üst üste gelen güçlüklerle taşımıştır. Sütten kesilmesi iki yıl içindedir. (Ey insan!) Hem bana, hem de anana ve babana olan şükran borcunu öde. Dönüşünüz banadır.(Lokman/14)

Anan ve baban, hakkında bir bilgin olamayacak şeyi bana şirk koşman için baskı yaparlarsa sakın boyun eğme ama dünya işlerinde iyi geçinmeye devam et. Sen, bana yönelen kimsenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz banadır; neler yaptığınızı size, o zaman bildireceğim.(Lokman/15)

Lokman: “Oğulcuğum! İşlediğin şey, bir hardal tanesi ağırlığında olsa, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu ortaya çıkarır. Allah latiftir; en ince ayrıntıyı bilir, habirdir; her şeyin iç yüzünü bilir.”(Lokman/16)

“Oğulcuğum! Namazı kıl, marufu (iyi olan şeyler) emret, kötülüğe engel ol; başına gelene de sabret(göğüs ger). İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir.”(Lokman/17)

“İnsanlara dudak bükme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Allah, kendini beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez.”(Lokman/18)

“Yürüyüşünde tabii ol ve sesini yükseltme; seslerin en çirkini şüphesiz eşek sesidir.(Lokman/19)

Lokman suresindeki, 13 ile 19 arasındaki ayetler, anne ve babanın çocuğuna din eğitimi verirken referans alacağı ayetlerdir. Ayetlerde özellikle çocuğa güzel bir şekilde hitap edilmesi gerektiği konusu ortaya konulmaktadır. Bu ayetlerde Tevhit inancının çocuğa bildirilmesi, Allah’ın kudretinin çocuğa uygun bir şekilde ifade edilmesi, Allah’ın rızasına uygun hareket edilmesi, emrettiklerinin yapılması ve sakındırdıklarında kaçınılması gerektiği dile getirilmektedir. Bunların dışında sabrın tavsiye edildiği, kibrin yerildiği; yürüyüşte itidalli olunmasından söz edildiği görülmektedir. Allah, Lokman’ın (as) diliyle çocuk eğitiminde uyulması gereken metot ve üsluplar hakkında anne ve babalara bilgiler vermektedir.

Tıpkı, Hz. İbrahim’in, “Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namaz kılanlardan eyle. Ey Rabbimiz, duamı kabul et” ( İbrahim/40) ayetinde olduğu gibi çocuklar için dua edilmesi gerektiği ve çocuklara ilk öğretilecek olanın namaz ibadetinin olması gerektiği vurgulanmaktadır.

Ailene namazı emret, sen de namaza devam et. (Rızkı bahane etme) Senden rızık istemez, sana rızık veririz. Mutlu son, Allah’tan çekinerek kendini korumanındır (takvanındır).(Ta-Ha/132)

Elçimizin konuyla ilgili dikkat çekici olabilecek hadisleri de şunlardır:

“Kişinin çocuğunu eğitmesi, sadaka vermesinden daha üstün bir ibadettir”

“Çocuğa güzel bir isim verilmesi ve güzelce terbiye edilmesi, onun anne babası üzerindeki haklarından biridir”

“Bir babanın evladına verebileceği en değerli hediye (bırakabileceği en kıymetli miras) güzel terbiyedir (iyi bir eğitimdir)”

“Çocuklarınıza ikramda bulunun ve onları iyi terbiye edin”

Çocuğun öz yapısını bozan anne ve babasıdır!

“Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra annesiyle babası onu Yahudi, Nasranî veya Mecusi yaparlar.”

Kişi aile içinde kimlik kazanır. Pedagoglara göre çocuğun bütün tutum ve davranışlarının arkasında aile vardır. Anne ve babanın davranışları çocuğun kişiliğinin gelişmesinde nasıl yönlendirici oluyorsa, aynı şekilde anne ve babanın dini yaşayış tarzları çocuğun dini kişilik kazanmasında yönlendiricidir.

Psikolojik ve ahlaki yönden tutarlı ve dengeli bir kişilik tipinin ortaya çıkışında dini inanç ve yaşayış tarzı oldukça önemlidir. Bu hususun önemine binaen anne ve babalar tarafından ortaya konulan davranışlar çocuğun zihnine kaydedildiğini hatırdan çıkarmamak gerekir. Gözlem yoluyla çocuk büyüklerin dini yaşayışlarına, namaz kılmalarına, dua etmelerine, camiye gidip gelmelerine, oruç tutmalarına kısaca din adına yapılan her şeye şahit olur.

İbadetlerin çocuğun önünde tekrarlanmasıyla çocuk ibadetlere karşı ilgi ve merak duymaya başlar.

Evde büyüklerin namaz kıldığını gören çocuk, büyüklerini taklit eder. Böylece taklit yoluyla başlayan dini yaşayış, çocukta yavaş yavaş gelişerek namazı hayatının bir parçası haline getirmeye başlar.

Dolayısıyla aile, çocukların ilk genel eğitimlerinde olduğu gibi dini değerlere karşı olumlu ve olumsuz tutumlarının oluşup gelişmesinde de son derece etkili bir yere sahiptir.

Büyüklerin sahip olduğu iyilik, doğruluk, temizlik ve yardımseverlik gibi duygu ve davranışlar, ya da bunların zıddı olan kin, nefret, hoşgörüsüzlük, kavga ve şiddet gibi olumsuz örnekler başlangıçta çocuklar tarafından taklit edilerek benimsenir daha sonra içselleştirilerek kendi duygu ve davranışları haline gelir. Genel anlamda sosyal olarak uyumlu bir kişilik sergileyen ailelerin çocukları da uyumlu; davranışlarında şiddet, kavga ve kargaşa hâkim olan ailelere mensup çocukları ise genellikle kavgacı ve geçimsiz olurlar. Aile bireylerinin haksızlık, geçimsizlik, uyuşturucu, alkol, kumar, hırsızlık ve yalan gibi davranış ve alışkanlıkları yetişmekte olan çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Aile ortamında yapılan kavga ve tartışmalar, bu esnada sarf edilen kötü sözler, küfürlü konuşmalar, yapılan dedikodular da çocuğun ruh dünyasında derin etkiler bırakmaktadır.

Hz. Nuh’un (as), “Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma. Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar, yalnız ahlaksız ve inkârcı çocuklar doğururlar”(Nuh/26,27)

Hz Nuh’un duasında inkârcı çocuklarının kâfir olarak doğduklarına değil, inkârcı (kâfir) anne babaların çocuklarına verdikleri eğitimle onların da inkârcı olmalarına sebebiyet verdiklerine dikkat çekilmektedir. Dolayısıyla dine karşı tutum ve davranış geliştirmede en etkili zamanın çocukluk yılları ve yine en etkili kurumun da aile olduğuna işaret edilmektedir.

Çocukta doğuştan var olan ” fıtri” inanma eğilimi, ailesi tarafından üzerinde durulduğu ölçüde çocukta, düşünce ve davranış şeklini alabilir. Bu dönemde çocuk herhangi bir dini sorumluluk altında olmasa da, geleceği için aile onu en iyi şekilde yetiştirmekle sorumludur. Bu sorumluluğun gereği olarak aile, çocuğun dini duygu ve düşüncesinin sağlıklı bir şekilde gelişmesine rehberlik ederek, rol model olmak zorundadır. Aksi veya yanlış bir eğitim ile çocuğun dinden uzaklaşmasına ya da dine karşı tavır almasına da sebep olunabilir.

Geçmişten günümüze tüm toplumlar değişir, gelişir ve yozlaşır. Hepimiz belirli bir kültür coğrafyasında doğarız. Hz Nuh ‘(as.)’ın duası çok manidardır. Bir tecrübenin dile getirilişidir. Fakat Rabbimiz Nuh (as.)’ a “bu sana gayb haberlerimizdendir” diyerek gemiyle kurtulan topluluğun da bir gün yozlaşacağını haber vermektedir. Bu bir süreçtir şeytan faktörünü göz ardı edemeyiz. Şeytan bizim için apaçık düşmandır. Bizi fakirlikle korkutur. Allah hakkında bilip bilmeden konuşmamızı, Nesli bozmamızı vs. telkin eder. Bu yüzden her toplum uyarılmıştır. Çok az insan Nebi Elçilere uymuştur.

Aile de toplumun en küçük yapı taşı olduğu için toplumun kültürel yapısı aile ile şekillenmeye başlar. Buna gelenek, örf ve adet diyoruz. Zaman içinde gelenekler dinleşir ve atalar kültüyle sapmalar başlar. Bu durum geçmişte de böyleydi günümüzde de böyledir. Bir şeylerin yanlış gittiğini anlarız ve fıtratımız bizi harekete geçirir ve yaratıcıyı (Rabbimizi) aramaya yönlendirir. Tıpkı Hz. İbrahim gibi, İbrahim (as)’ın yaşadığı toplum müşrikti. Nuh (as.) yaşadığı dönemi de olduğu gibi.  Onlar seçilmiş Nebi / Elçi oldular ve tebliğe başladılar. Dinde zorlama olmadığı için dileyen inandı. Dileyen inkâr etti. Allah dileseydi herkes iman ederdi. Fakat hangimizin daha güzel amel edeceğini sınamak için Cenab-ı Hak ölümü ve hayatı var etti. Allah hesaba çekilmez fakat biz hesaba çekileceğiz. İşittik ve itaat ettik boyutuna geldikten sonra yakıtı insanlar ve taşlardan oluşan cehennem ateşinden ehlimizi korumamız gerekir. Biz namazı kılmaya devam ettikçe ailemize de namazı emretmeliyiz. Dinde baskı olmadığı için çocuklarımıza Lokman (as.) gibi yumuşak bir dille tevhit akidesini öğretmekle işe başlamalı, emir ve yasaklara uymaları konusunda uyarmalıyız. Davranışlarında ölçülü olmalarını tavsiye etmeliyiz. Gerisini çocukların kişisel tercihlerine bırakmalıyız. Kendimiz çocuklarımıza rol model olmalıyız. Son kitap elimizde tebliğ bize ulaştığı andan itibaren sorumluluklarımız bilinçli tercihlerimizle başlamaktadır. Eğitim ailede başladığı için sorumluluklarımızın farkında olmalıyız.

Ailede verilen din eğitimini örgün eğitim ’de verilen din eğitiminden ayıran en önemli özellik süreklilik arz etmesidir. Ailede yapılan ibadetler yaşamın bir parçasıdır. Çocuk yaparak yaşayarak öğrendiği için kalıcı bir eğitim sağlanmış olunur. Ailede verilen din eğitimin en önemli özelliği sürekli olmasıdır. Ailede verilen din eğitiminin önemi büyüktür. Zira örgün eğitimde verilen din eğitimi sınavlar yoluyla değerlendirme yapıldığı için çocuklar için cazip bir durum değildir.

Maalesef biz, geleneği ve moderniteyi dinin önüne almayı tercih ettiğimiz için dinimizi tam olarak yaşayamıyor çocuklarımıza rol model olmakta yetersiz kalıyoruz. Tevhit ve din gibi kavramları diğer birçok kavramları tahrif ettiğimiz için maalesef kavram kargaşası yaşıyoruz. Senin dinin sana benim dinim bana derken hangi dinden bahsettiğimiz konusunda kavram kargaşası yaşayabiliyoruz.

Her bir kişi kadın olsun erkek olsun dinimizin özü olan, Allah’a kulluğu aracısız ve şirk siz yapmadığımız sürece başımız belden kurtulamaz. Allah’ın hayatımızın her alanına müdahil olduğunu anladığımızda emirler, yasaklar, helaller ve haramlar bir anlam kazanmış olur. İbadetlerimizin, kulluğun birer nişanesi olduğunu anlar çocuklarımıza rol model olmaya çalışırız.

Çocuklarımız bizim yarınlarımızdır. Ne ekersek onu biçeriz.  İslam ailesi olabilmek adına vahyin ürünü olan son kitap tamamlanmış bir şekilde elimizde mevcuttur. Bundan sonra biz hakikati öğrendik ve çocuklarımızı yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten korumalıyız. Namazı biz kılmaya devam ederek namazı ailemize emretmekle sorumluyuz.

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.”(Tahrim/6)

Mürüvvet Çalışkan