Erkeğin Bilinçaltında Kadın

Erkeğin bilinçaltında şekillenen kadının yaratılışıyla ilgili İsrailiyat kaynaklı rivayetler, geçmiş geleneklerden devraldığımız duygu ve düşünceler bilinçdışına taşındığında; kadının erkeğin gözündeki yeri ve konumu net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. “Kadının Âdemin kaburga kemiğinden; onun can sıkıntısını gidermek üzere yaratıldığı, ardından da Hz Âdem’i ayartarak yasak meyveyi yemesine ve insanoğlunun cennetten kovulmasına sebep olduğu anlayışı gelenekçi paradigmanın bütün yorumlarını dayandırdığı bir inançtır.”[1] Bu anlayışta yaradılışın en başlangıcından itibaren kadın, değersizleştirilerek kadının erkek için fitne olduğu söylenmiştir.

“Ey İsrailoğulları! Size olan nimetimi aklınızdan çıkarmayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun. Sizin yanınızda olanı (Tevrat’ı) onaylayıcı olarak indirdiğime (Kur’ân’a) inanın. Onu görmezlikten gelenlerin ilki olmayın. Âyetlerimi geçici bir bedele karşılık satmayın. Yalnız benden çekinerek kendinizi koruyun. Hakkı, bâtıl kılığına sokmayın; bile bile hakkı gizlemeyin. Namazı tam kılın, zekâtı verin; rükû edenlerle birlikte rükû edin. Hem Kitab’ı okuyorsunuz, hem de insanlara “Birr”i emredip kendinizi unutuyorsunuz, öyle mi? Hiç aklınızı kullanmaz mısınız?” (Bakara Suresi /40-44)

Kur’an,  Ehl-i Kitab’ın elindekileri kitapları tasdikleyen “musaddik ve müheymin”[2] bir kitaptır. Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan yaradılışla ilgili kıssalar ancak Kur’an’a arz edildiğinde doğruluğu veya yanlışlığı anlaşılacaktır. Tevrat’ta, Hz. Âdem’in “karısının sözünü dinlediği için” cennetten kovulduğu ve bu yüzden yeryüzünün lanetlendiği anlatılmaktadır. (Eski Ahit, Tekvin, 3/17) Tevrat’ta itikadı zayıf olan Hz. Havva şeytana uymuş Âdemi’ de o kandırmıştır; bu yüzden lanetlenerek yeryüzüne gönderilmişlerdir. Kadının onurunu zedeleyen aynı anlayış, İncil’de de tekrarlanır: “ Ve Âdem aldanmadı, fakat kadın aldanarak suça düştü. (Yeni Ahit, Timoteosa 1. Mektuplar 2/14) İlk suça bulaşan kadın, Batı insanının gözünde ve inancında çoğu zaman suçlu bir varlık muamelesi görmüştür. Bu yüzden Yahudilerde kadınlar kutsal mekânlara sokulmamışlar ve Hristiyanlarda da kadınlar, VIII. Henry’nin ( ö. 1547) aldığı bir parlamento kararına kadar İncil’e dokunmamışlardır.” [3] Bu bağlamlarda değerlendirdiğimizde, İslam’da Resululah’tan sonra kadınların yavaş yavaş mescitlerden uzaklaştırıldıkların söylememizde bir beis yoktur. Hz. Âdemi, Havva ayartarak suç işlemesine ve cennetten kovulmasına sebep olduğu anlayışı, yaratılışın başlangıcında anlatılan bu tür rivayetler, ilk dönem tefsirciler tarafından yorumlanmış, Kur’an’danmış gibi gösterilmiş, konunun Kur’an ayetleriyle hiç örtüşmediği gözlerden kaçırılmıştır. “Bazı âlimler Âdem (a.s)’ın çıkarıldığı cennetin ahirette müminlere vaad edilen ebediyet yurdu olan cennet olduğunu savunmuşlardır. Bazı âlimler de kelimenin sözlük anlamından yola çıkarak bu cennetin bir bahçe olduğunu ve bu bahçenin de dünyada olduğunu söylemişlerdir.”[4]

Konuyla ilgili ayetleri bir araya getirdiğimiz zaman bu cennetin, dünyadaki bir bahçe olduğu anlaşılmaktadır.

Yeryüzünü sizin için beşik gibi yapan ve sizin için orada yollar açan O’dur. Gökten su indirdi de onunla (erkekli, dişili-ezvacem) çiftlerden çeşit çeşit bitkiler bitirdi.(Ta-Ha/53)

Onlardan yiyin, malınızı davarınızı da otlatın. Bunda aklı başında olanlar için kesin belgeler (ayetler) vardır.” Sizi topraktan yarattık, yine toprağa çevireceğiz ve bir kere daha sizi topraktan çıkaracağız.(Ta-Ha/55)

Sizi topraktan bitki gibi bitiren Allah’tır. Tekrar sizi toprağa döndürecek ve daha sonra (diriltip) topraktan çıkaracaktır. Allah, yeryüzünü önünüze serdi ki vadilerdeki yollarından geçip gidesiniz.” (dedi) (Nuh/17-20)

Sizi topraktan yaratmış olması Allah’ın ayetlerindendir. Sonra bir de bakarsınız ki siz bir insansınız, dolaşıyorsunuz.(Rum/20)

Ey İnsanlar! Atanızı bir tek nefisten[5]yaratan, eşini de o nefisten yaratan, o ikisinden pek çok erkeği ve kadını üreten Sahibinizden çekinerek kendinizi koruyun. Birinden bir şey isterken adını andığınız Allah’a, bir de akrabalık bağlarına saygılı olun. Allah sizi gözetlemektedir.(Nisa/1)

Atanızı yarattık, sonra biçim verdik. Daha sonra meleklere “Âdem’e secde edin!” dedik. Hemen secdeye kapandılar ama İblis öyle yapmadı. O, secde edenlere katılmadı. Allah: “Sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen ne oldu?” diye sordu. “Ben ondan iyiyim. Beni ateşten yarattın ama onu balçıktan yarattın.” diye cevap verdi. Allah dedi ki “Yıkıl oradan! Orada büyüklük taslamaya hakkın yoktur. Defol! Sen değerini yitirenlerdensin.” İblis: “Öyleyse tekrar dirilecekleri güne kadar beni yaşat.” dedi. Allah dedi ki “Sen de yaşatılacaklardansın.”[6] Şeytan dedi ki “Madem beni aşırılığa sen sevk ettin[7], ben de senin doğru yolunun üstüne onlar için oturacağıma yemin ederim. Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Göreceksin, onların çoğu sana karşı görevlerini yerine getirmeyecektir.” Allah dedi ki “Emre itaatsizlikten kovulmuş olarak defol oradan! Hele onlardan biri sana uysun, cehennemi sizinle dolduracağım.” “Bak Âdem, sen ve eşin şu bahçeye[8]yerleşin. Beğendiğiniz yerden yiyin ama bu ağaca yaklaşmayın. Yoksa yanlış yapmış olursunuz.” Sonra Şeytan her birinin bedeninin örtülü yerlerini açıp diğerine göstermek için şöyle vesvese verdi[9]: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması sadece hükümdar (saltanat sahibi)[10]olmanızı ya da ölümsüzleşmenizi engellemek içindir.” Onlara yemin etti: “Ben ikinizin de iyiliğini istiyorum.” Böylece ikisini de kandırıp değerlerini düşürdü. İkisi de o ağaçtan tadınca açılması hoş olmayacak yerleri gözüktü. Bahçedeki yaprakları üst üste koyup örtünmeye başladılar. Rableri onlara şöyle seslendi: “Size bu ağacı yasak etmedim mi? Demedim mi Şeytan sizin açık düşmanınızdır?” Dediler ki “Rabbimiz! Biz ne ettikse kendimize ettik. Bizi bağışlamaz (durumumuzu düzeltmez) ve bize acımazsan, kaybedenlere karışır gideriz.” Allah dedi ki “İnin oradan! Biriniz diğerinin hakkına göz dikecek. Sizin için bu topraklarda karar kılınıp yerleşecek yer ve bir süreye kadar da geçineceğiniz şeyler bulunacaktır.”[11] (Allah) Dedi ki “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz, yine oradan çıkarılacaksınız.” “Ey âdemoğulları! Size, bedeninizi örten, bir de sizi güzel gösteren elbise verdik. İyi elbise, sizi koruyan elbisedir.[12]” Bunlar Allah’ın ayetleridir, belki akıllarını başlarına alırlar. Ey Âdemoğulları! Sakın Şeytan ana-babanızı yaktığı gibi sizi de yakmasın. Açılması hoş olmayacak yerlerini kendilerine göstermek için onların elbiselerini sıyırmış ve o bahçeden çıkarmıştı. O ve onun gibiler, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz Şeytanları inanmayanların dostları yaptık.” Bir edepsizlik yaptılar mı “Atalarımızdan böyle gördük. Allah bizden böyle istemiştir.” derler. De ki “Allah çirkin davranışları emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?”(A’raf/11-28)

Kur’an’da, yasak ağaca yaklaşılmamasının emredildiği ayetlerde ki ifadelerde ikili form ( iki kişiye ait) kullanılmış olması ve şeytanın Âdem’le Eşinin her ikisine de vesvese verip kandırdığı anlaşılmaktadır. Hatta asıl muhatap ve sorumlu kişinin Âdem olduğu, Taha suresi 116. Ayetten başlayarak 122. Ayete kadar okunduğunda anlaşılmaktadır. Maalesef Ehl-i Kitaptan gelen rivayetler, ayetlerin önüne geçmiş ve Müslüman erkeğin bilinçaltında kadının yeri saptırılmıştır. Bu yolla kadının fitne olduğu söylenmiştir.

Kur’an’da fitne kavramı;

a) Deneme, imtihan, sıkıntı, bela, musibet, anlamlarında

b) Haktan sapma, saptırma anlamında

c) İşkence, zulüm, azap anlamında

d) Kargaşa, bozgunculuk anlamında

“Fitnenin sözlükteki temel anlamı; altın ve gümüş gibi değerli madenleri, saflığını anlamak için, ateşte eritmek” şeklindedir. Yukarıdaki maddelerde ifade edilen anlamların bu temel anlamla bağlantısının kopmadığını söylemek de mümkündür. Kavramın daha iyi anlaşılması için üzerinde durulması gereken önemli bir husus da ilgili âyetlerde fitnenin kime nispet edildiği meselesidir. Birçok Kur’ânî kavramda olduğu gibi fitne kavramında da kullanıldığı bağlama ve nispet edildiği şeye göre anlam farklılaşması görülmektedir. Buna göre ilgili âyetlerde fitne Allah’a nispet ediliyorsa Allah’ın insanları imtihan etmesi; şeytana, münafıklara veya kâfirlere nispet ediliyorsa haktan saptırma, zulüm, kargaşa, bozgunculuk anlamlarının verilmesi uygun görülmüştür. Allah’ın insanları imtihan etmesi anlamında kullanıldığında fitnenin olumlu ya da olumsuz anlam ifade ettiğini söyleyemeyiz. Nihai anlamda yaratılışın amacı imtihandır, insanın sosyal, psikolojik ve ahlâkî tekâmülü geçirdiği denemelere göre şekillenir. Fakat bu imtihanlarda başarısız olan insan için fitnenin olumsuz anlam taşıdığını söyleyebiliriz. İnsanlardan kaynaklanan fitne ise mahiyeti itibariyle de sonuçları itibariyle de olumsuz anlamda kullanılır.”[13]

İslam geleneğinin kadın algısında fitne kavramının oldukça önemli bir yeri vardır. Kadını sosyal hayattan uzaklaştırmak isteyenler kadının fitne olduğunu sıkça dillendirmişlerdir. Oysa “ İslâm dini, Resulullah döneminden itibaren sahip olduğu prensipleriyle kadının sosyal statüsünü geliştirici düzenlemelerde bulunmuş, hatta bu düzenlemelerin önünü açık bırakarak, Müslümanlar tarafından daha da geliştirilmesini teşvik etmiştir. Ancak kadının konumunu düzeltmeyi öngören dinî mesajlara rağmen, önceki kültürlere dayalı kadın aleyhtarı düşünceler zaman içerisinde dinî bir kisveye bürünerek yeniden ortaya çıkmıştır. Müslüman toplumlarda İslâm’ın çizdiği çerçevenin giderek genişletilmesi bir yana, bu çerçeve, hem de Müslümanlık görüntüsü altında, daha da daraltılmıştır. Eski inanç ve kültürlerin Müslümanlara etkisi, yerleşik kültür ve geleneklerin dine baskın çıkması, dinî metinlerin yanlış anlaşılıp yorumlanması ve Müslüman toplumlardaki ahlaki zaaflar, söz konusu kadın aleyhtarı anlayış ve uygulamalara zemin teşkil etmiştir.”[14] Öyle ki kadının fitne olduğu gerekçesiyle mescide dahi gitmesini sakıncalı bulan âlimler olmuştur. Örneğin Gazali, bu konuda şöyle söylemektedir: “Resul-ü Ekrem kadınların camiye gitmelerine izin vermiştir. Fakat bu zamanda en doğrusu onları men etmektir. Kadınların lüzumsuz yere sokakta dolaşmaları bir fesadın uyanmasına sebep olabilir.”[15] Kadınların mescide gitmeleri konusunda yalnızca Gazzâli değil pek çok âlim aynı düşünceyi paylaşmaktadır. Günümüzde de hala bazı Âlimler, “genç bayanlar, cuma, bayram namazlarına ve namaz için veya herhangi bir şey için camiye gitmelerine izin vermemişlerdir. Çünkü ayette “Evlerinizde oturun!” buyrulmaktadır. “Oturmayı emretmek dışarıya çıkmayı nehyetmektir” diye icma etmişlerdir. Bunların namaza gitmelerinde hiç şüphesiz fitne sebebi vardır. Fitne ise haramdır. Fitneye götüren şeyler de haramdır” [16]diyerek kadınları mescitlerden ve hayattan dışlamışlardır.

Resulullah’ın sünnetine harfiyen uyduklarını iddia eden âlimler, kadınlar konusunda neden işlerine geldiği gibi davranmaktadırlar? Niçin ayetleri Bektaşi yorumu gibi bağlamlarından koparıp istedikleri gibi yorumlamaktadırlar?

Oysa Resulullah’ın, mescitte kadınların eğitimi için özel alanlar tahsis ettiği bilinmektedir. Suffe’tu Nisa’daki eğitimlerine bizzat kendisi katıldığı ve eğitimli kadınları çeşitli yerlerde görevlendirdiği hadis kaynaklarında geçmektedir. Zaman içinde eski inanç ve kültürlerle şekillenen, kadının fitne olduğu, kadına okuma yazma öğretilmemesi gerektiği ve kadının suçlu bir varlık olarak görülmesi Resulullah’ın uygulamalarıyla taban tabana zıttır.

Erkek olsun, kadın olsun, kim inanıp güvenir ve iyi iş yaparsa ona güzel bir hayat yaşatırız. Ödüllerini de yaptıklarının en güzeline göre veririz.(Nahl/97)

Allah’a teslim olan erkekler ile Allah’a teslim olan kadınlar, inanan erkeklerle inanan kadınlar, samimiyetle boyun eğen erkeklerle samimiyetle boyun eğen kadınlar, özü sözü bir olan erkeklerle özü sözü bir olan kadınlar, sabırlı erkeklerle sabırlı kadınlar, gönülden bağlı erkeklerle gönülden bağlı kadınlar, zekat ve sadaka veren erkeklerle zekat ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, edep yerlerini koruyan erkeklerle edep yerlerini koruyan kadınlar, Allah’ı çokça hatırlayan erkeklerle onu hatırlayan kadınlar; işte Allah, bütün bunlar için bağışlanma ve büyük bir karşılık hazırlamıştır.(Ahzap/35)

Kur’an hükümlerinin ve Resululah’ın sünnetinin açıklığına rağmen,  kadınlarla ilgili cahiliye döneminde var olan cinsiyet ayrımcılığına dayalı duygu ve düşünceler, İslâm dininde değil; İslâm öncesi duygu ve düşüncelerden kaynaklanmaktadır. Resulullah’ın vefatından sonra başladığı ve daha sonraki dönemlerde devam ettiği anlaşılan bu durumu,  Hz. Ömer’den nakledilen şu söz doğrulamaktadır:

“Rasulullah devrinde hakkımızda ayet iner korkusuyla kadınlarımıza elimizi ve dilimizi uzatmaktan sakınırdık. Rasulullah vefat edince, dilimizi ve ellerimizi onlara uzatmaya başladık.” [17]

Mürüvvet Çalışkan

_____________________________________________________________________________________

[1] Kur’an Hayat Ekseninde MÜMİN KADIN, Hülya Şekerci, Ekin Yayınları, s.34

[2] Bknz Maide/ 48

[3] http://dergipark.gov.tr/download/article-file/235527

[4] http://www.suleymaniyevakfi.org/sizden-gelenler/adem-aleyhisselam-ve-cennet.html

[5] O nefis döllenmiş yumurtadır. Fasih Arapça’da zevc kelimesinin müennesi (dişisi) yoktur. Kadın erkeğin zevci, erkek de kadının zevcidir.  Hem Adem hem de Havva, aynı nefisten yani döllenmiş yumurtadan yaratılmıştır. İnsan Suresi 76/2. ayette “Biz insanı karışımı zengin olan bir nufteden yarattık.” buyrulmaktadır. Bu ayette de “Ey insanlar, sizi bir tek nefisten yaratan Rabbinizden çekinin!” buyrulduğuna göre iki ayeti birlikte okuduğumuzda “Ey insanlar, hepinizi (hem sizi hem de eşlerinizi) karışımı zengin olan bir döllenmiş yumurtadan yaratan Rabbinizden çekinin!”  anlamı çıkmaktadır. Bu meal çalışmasının tamamında insanın yaratılışına dair bilgi veren ayetlerdeki ‘nefis’ kelimesi için “döllenmiş yumurta” manası bu gerekçeyle seçilmiştir. Yaratılışla ilgili olmayan ayetlerde nefis kelimesi bazen beden, bazen ruh bazen de bunların birleşmiş hali manasında kullanıldığından ona göre anlam verilmiştir.

[6] İblis, Allah’tan süre, yani ömür istiyor. Ayetten anlaşılacağı üzere melekler (cinler) ömürlü varlıklar ve bunların bir kısmına kıyamet gününe kadar süre tanınmış. İlgili diğer ayetler:Hicr 15/37, Sad 38/80

[7]  İblis, yaptığı eylemin sorumluluğunun Allah’a ait olduğunu iddia etmektedir. Diğer bir ifadeyle “Sen, bu işin buraya varacağını biliyordun” demiştir. Günümüz kadercilik anlayışının temelinde de benzeri bir düşünce yapısı mevcuttur.

[8] “Şu bahçeye” diye çevirdiğimiz kısım (el cennete) dır. Bu bahçe, yeryüzünde yaratılan ilk insan ve eşinin bulunduğu bahçe, yani Dünya’daki bir bahçedir. Bakara 2/35 ve dipnotuna bakınız..

[9] Âdem ve eşi bu bahçede bulundukları sürece ne sıkıntı ne açlık çekecekler ne de çıplak kalacaklardı. (Ta Ha 20/118)

[10] Elimizdeki Kur’ân nüshalarında melek olarak harekelenen (sesli harf kazanan) kelime , melik şeklinde de okunmuştur (Keşşaf). Melik, en üst yetkili, sultan ve hükümdar demektir. Bu okuyuşu, konuyla ilgili Taha 20/120. ayeti de onayladığı için âyete yukarıdaki anlam verilmiştir. Tefsir ve meallerde ‘melek’ kelimesi tercih edilmiştir. Ama Âdem aleyhisselamın kendine secde eden meleklere özenmesi çok uzak bir ihtimaldir. Kuran’ın esas nüshaları harekesiz Arapça olduğundan ve sonradan hareke eklendiğinden bu hatanın yapıldığı düşünülmektedir.

[11]  Bakara 2/36 ayetini esas alarak çevrilmiştir.

[12] “Sizi koruyan elbise” diye emal verdiğimiz tamlama, libas’ut-takva = takva elbisesidir. Takva, korunma demektir. Takva elbisesi de vücudu sıcaktan, soğuktan ve kötü bakışlardan koruyan elbisedir. İnsandan başka elbise giyen canlı yoktur. Bu özelliğinden dolayı insan, her mevsimde, dünyanın her yerinde yaşayabilmektedir.

[13] Tevhid ve Adalet Anlayışına Etkisi Bağlamında Kur’an’da Fitne Kavramı/Yüksek Lisans Tezi

[14] http://dergipark.gov.tr/download/article-file/302526

[15] Gazali, İhya’u U’lumi’d Din, Cilt 2, s, 122-123, Bedir Yayınları, İstanbul, 1974

[16] Kur’an ve Sünnet Perspektifinde Fitne Kavramı/ Yüksek Lisans Tezi/ Gülay Coşkun.

[17] Buhari, Nikah/80