EVİM KALEM OLSUN!

“Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; Çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver.” (İsra: 17/80)

Beni terbiye eden Rabbim ne güzel terbiye etti. Elbette herkes her girdiği yerde bozguncu olmak, sıkıntı vermek, istenmeyen biri olmak, geldiği zaman burun bükülen olmak istemez.

İyi niyetlerle girdiği yerden güzelliklerle de ayrılmayı arzular. Hasılı güzellikle girmeyi dilemek oradan güzellikle ayrılmayı da gerekli kılmalıdır.

Bir yere dürüstlükle ve güzellikle girmek herkesin işidir. Lakin orada güzellikle kalmak ve güzellikle ayrılmak malesef her zaman herkesin işi olamamaktadır. Aslında asıl olan o yerden güzelliklerle çıkmak ve arkada hoş bir seda bırakmaktır.

Hoş bir seda bırakmak emek ve gayretin ürünüdür. Bu da ancak ayetin devamındaki kendisine yardım edeceklerin olması için gayret etmekle, ne istediğini bilmekle, samimi olmakla ve ne yapacağını bilmekle olur.

Tıpkı dünya gibi her girilen yerin bir de çıkışı vardır. İsteyerek girdiğimiz yerler olduğu gibi bazen de toplumun, örfün, adetin ya da irademizi tam kullanamamanın verdiği akıştan etkilenerek girdiğimiz yerler de vardır. Öyle de olsa her zaman kendi rızamız illa ki vardır. Zira istemesek asla kimse bize bir şey yaptıramamaktadır.

Belli bir yaşa gelen her birey, hayatını yalnız geçiremeyeceğini, yalnızlığın Allah’a ait olduğunu, ihtiyaçlarını kendi başına halledemeyeceğini düşündüğü anda bir hayat arkadaşına ihtiyaç duyar. Rahman bu zamanı “rüşt çağı” olarak niteler.

Kişinin  rüşt çağına yani evlenme çağına geldiğinde seçimini iyi yapması, yıpratıcı dünya imtihanını kolay kılacaktır. Tercihi yanlış ise dünyasını zindan etmek için yeterli sebeptir.

Kimin iyi amel işleyeceğini görmek için ölümü ve hayatı yaratan Rahman’a karşı sorumluluğun farkında olanlar her ne kadar iyi seçim yapmış olmasa da bu imtihanını kazanmak için mücadele vermelidir.

Her an gözetim altında olunduğu bilinciyle hareket etmeli ve telafisi mümkün olmayan ne söylemin ne de eylemin içinde olmamalıdır. Aksi takdirde seçimini iyi yapmış olsa da, yanında iyi bir yol arkadaşı da olsa kaybedenlerden olacaktır.

Mutluluğun dünyalık kazançlarla ölçülmesi kişiyi bunalımlara atar. Halbuki mutlak başarı Allah’a inanıp, bu inancına hayatını şahit kılarak ölenler için hazırlanmış cennettedir. Bu dünya ise ebedi hayatın provası mahiyetindedir.

Sorumluluğun farkında olup üstün olma gayreti içine girenler, kaybedecek zamanın olmadığının farkında olup her hal ve hareketini bu şuur ile hareket edenlerdir.

Sorumluluk bilincinin oluşması; ancak Allah’a güvenerek teslim olmaya, gömleğin ilk düğmesi hükmünde olan beşer Nebi-Resullere uyulmasına ve zerre iyilik ve kötülüklerin karşılığını görüleceği gerçeğinin devamlı diri tutulmasına bağlıdır.

Bu bilgi insana kişiliğini islam yolunda devam ettireceğine karar vermesi için önemlidir. Artık bu seçimi yapan bireyin kendi işlerinde seçim hakkı yoktur. Zira Hak Teala Ahzab suresi 36. Ayetinde şöyle buyurmuştur;

“Allah ve Rasulü bir iş hakkında hüküm verdiği zaman, hiçbir erkek ve hiçbir kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasulüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapıtmıştır.”

Elbette dinde zorlama yoktur. İslam dinine tabi olduğunu iddia eden, kendi iddiasının ardında durmalıdır.

Hayatın yalnız çekilmeyeceğini ve hayat yolculuğunda bir arkadaşın varlığını isteyen her birey rüştünü ispat edecek eylemlerin içinde olmalıdır. Bu da ancak şahsiyetli bir birey, güvenilir ve ehliyetli bir insan olmakla, nezaketi bilmekle, parasının hesabını iyi yapmakla olur.

Bu bireyler güvenli mekan olan evliliklerde aile olmayı hak ederler. Güvenli mekanda sorumlularını, görevlerini ve sınırlarının bilen, eşini, çocuklarını, anne-babalarını, akrabalarını, komşularını, arkadaşlarını ihmal etmeyen mutlu olur. Ancak bu şekilde adil bir toplum oluşur. Adil olan toplumun getirisi de içinde yaşayan bireylerin aklının, canının, malının, inancının ve neslinin güvende olmasıdır.

Evlilik, rüşdünü ispat etmiş iki kişinin kuvvetli bir akitle birbirlerine iyi ve kötü günde beraber olmak için verilmiş sözlerle birbirlerini tamamlamalarıdır. Zira Allah Resulü “Her kim evlenirse, dininin yarısını sağlam kılmış olur. Diğer yarısı için de Allah’tan korkmalıdır.” [1]demiştir.

Evlilik iki tarafın hak ve hukukunu bilip, sınır ihlali yapılmadan iki sağlıklı bireyin bir sözleşme ile birbirlerinden faydalanma hakkını elde etmesidir.

Bir kabine kurulmaktadır. Bu kabinenin dış işleri bakanı beyler, iç işleri bakanı da hanımlardır. İşler istişare ile yapılmalıdır.

Anlaşmazlıklarda da Allah ve Resul’ünün ne dediği iyi bilinmelidir.

İktidar yarışına girilmemelidir. İktidar hırsı; güzellikleri görmede kör, dinlemede kulakları sağır, söylemede dilleri lal etmektedir.

Güçlü olma yolunda değil “Son söz Allah’ındır” diyenlerek hem bu dünyada hem de ahirette mükafatlandırılacaklardır.

Sevebilmek, inanabilmek ve güvenebilmek insanı diğer mahluklardan ayıran özelliklerdir.

İç huzurunu yakalamış bir bireyin, her konuda kendisine destek verecek birine ihtiyacı vardır.

Sevebileceği, güvenebileceği, anabileceği, dayanabileceği, kendisine örtü olacağı biri, kişiye bu dünyayı cennet kılar.

Ölüm sonrası cennet bu dünyanın uzantısı değil midir?

Bundan dolayı Rabbim, sorumluluğunun farkında olup, inancını hayatlarına şahit kılanlara önder olmanın dilenmesini isterken bunun nasıl olacağını da söylemiştir.

“Ey Rabbim! Bize göz bebeği eşler ve göz bebeği evlatlar ver. Bizi kendini koruyanların başında (önder, rehber) eyle.”(Furkan 25/74)

Bir insanın hayatta en büyük zenginliği öncelikle sorumluluğunun farkında olarak bu doğrultuda yaşamaktır.

Akabinde göz aydınlığı eşi ve evlatları olması sağlam bir kale sahibi olmak için şarttır.

Birbirine emanet olduklarını bilenler birbirlerine güven vermek zorundadırlar.

Karşılıklı sevgi ve saygı içinde olanların, hal ve hareketlerinde iyi niyet ve davranış olmalıdır.

Bunun için de iletişim güzel yapılmalıdır. Sağlıklı iletişim, anlamlı hayat sunar. Bu da sakin ve mutmain ruh halinin gelişmesine yol açar.

Bunun için de özgür ortam şarttır.

Hasılı kelam: Son kale ailedir. Allah Resulünün sözünü dinlemeyip okçular tepesini terk edenler yenilgiye sebep olmuşlardır. Son kale terk edilirse insanlık bitecektir.

Asiye Türkan

_____________________________________________________

[1] Muheccet’ul-Beyza, 3/54