İNSAN, DÜŞÜNME KUDRETİNİ NE VAKİT YİTİRİR?

Daha önceki bir yazımda sizlere tedavi etme yerine hastayı öldürme yönteminin yanlışlığından söz etmiştim. Doktorun görevi hastayı tedavi etmek yerine onun ölmesine karar vermek olabilir mi?

Sağlıklı bir insanı fiziksel olarak ayırt edebilir, canlılığını, diriliğini ve günlük görevlerini yerine getirme kudretini hissedebiliriz. Aynı şekilde hasta bir insanı gördüğümüzde, renginin soluk olmasından, hareketlerini gerçekleştirmede zorlanmasından ve günlük faaliyetlerini rahatlıkla yürütememesinden onun hasta olduğunu anlarız. Ancak hastalığın sebebini sadece hastaya uzaktan bakarak anlayamayız, bunun için detaylı bir muayeneye ihtiyaç duyarız.

İnsanlık henüz mikropları ve nasıl yayılıp bulaştıklarını öğrenmeden önce, veba (gibi bir salgın hastalık) gelir ve insanları kırar geçerdi. Hastalığın nasıl geldiğini ve nasıl bittiğini bilmiyorlardı. Ama trajik etkilerini ve binlerce insanı helak edişini görüyorlardı. Daha sonra veba kaybolup giderdi ama sebepleri gizli kalır, onları görünür kılmak mümkün olmazdı.

İnsanoğlu mikroskop sayesinde yiyecek ve içeceklerimize kadar sızan mikroorganizmaları keşfettikten sonra, birçok hastalığın sebebini öğrendi. Böylece seni seven ve sevgiyle öpen birinin, hastalığı sana bulaştırabileceğini, öldüğünde de senin için ne kadar çok ağlayabileceğini öğrenmiş olduk.

Şahsen ben canlı organizmanın hayatını, sorunlarını ve hastalıklarını, fikrî varlığın hayatına, sorunlarına ve hastalıklarına benzetiyorum.

Peki şöyle söyleyebilir miyim? Bizi öperek bizi öldüren ve/ya birbirimizi öldürmemize yol açan fikirleri bize aşılayanlar bizi sevenlerin ta kendileridir. Sonra öldüğümüzde de başucumuzda ağlarlar.

Bugün ben şu kanaatteyim: Seksenlerin başında patlak veren Irak-İran savaşından bu yana ardında büyük can ve mal kayıpları bırakan savaşlarımızın her biri birer fikrî veba salgını sayılır… Günümüzde devam etmekte olan Yemen ve Suriye’deki mevcut savaşlar ve öncesindekiler de dahil olmak üzere… Şayet birazcık bilinçli olsaydık, bu fikrî hastalığın sebeplerini idrak edebilseydik, gayet kolay şekilde tüm bu kayıpları (daha en başından) engellememiz mümkün olurdu. Ama salgının üstüne üstüne koştuk, bu korkunç atmosferi tecrübe etmekten ve (savaşlara) insanları kurban vermekten kaçınamadık! Hiçbir yararı da olmadığı halde…

Birkaç basit fikrin bilincinde olmamız bu acı olayları en başından engelleyebilirdi. Faydasız olduklarını öğrenmemiz için bu tür savaşları yinelememize ihtiyaç var mıdır? Bunu kavramak için eksiğimiz nedir?

Sevgili kardeşlerim, bizim eksiğimiz tarih bilgisidir. Tarihte neler olup bitti? Biz geçmişte neler olduğunu bilmiyoruz. Ben bilmediğimi itiraf ediyorum. Ama merak ediyorum ve sürekli araştırıyorum. Tıpkı yiyecek arayan ve etrafını sensör boynuzlarıyla keşfeden küçük canlılar gibi. İçinde bulunduğumuz durumun kaçınılmaz kesin bir kader olmadığının bilincindeyim.

Sıklıkla söylediğim gibi nübüvvetin son bulması, tarihin bir bilgi kaynağı haline gelmesidir. Âfâk ve enfüs (dış ve iç dünya) âyetleri insan tutum ve davranışları hakkında somut kanıtlar ortaya koymaya başlamıştır. Acı sonuçlar kötü ahlakı deşifre etmiş ve güzel ahlakın faydalarını ortaya koymuştur.

Biz henüz modern tarihe dâhil olamadık. Bu açıklamalarım da yeterli değildir. Hâlâ ortada düşünmemizi engelleyen belirgin engeller (önermeler) var. Savaşların doğurduğu trajediler düşünmeye yeniden başlamamızı engellemeye devam ediyor…

İnsanoğlu düşünme kudretini ne vakit yitirir?

İnsan tarihten bîhaber olduğunda düşünme kudretini yitirir.

Cevdet Said’in kaleme aldığı bu yazı, www.dirilispostasi.com sitesinde 13.01.2019 tarihinde yayımlanmıştır.

Arapçadan tercüme eden: Fethi Güngör