Kur’an’da Eşyanın Dili

Kur’ân, canlı cansız, bütün varlıkların dilinden, duygularından, ibadetlerinden ve görevlerinden bahseder. Burada cinler ve melekler dışındaki varlıkları anlatan ayetler görülecek ve insanla kısa bir kıyaslama yapılacaktır.

1. GÖKLER VE YER

Gökler ve yer, bütün halindeyken patlatılarak ayrılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“30. Kafirlerin görmeleri gerekmez mi, gökler ve yer bütün halinde iken patlattık[1] ve her canlı şeyi sudan yarattık, hâlâ inanmayacaklar mı?” (Enbiya 21/30)

1.1. Göklerin ve yerin Allah’a söz vermesi

Allah önce yeri yaratmış ve şöyle buyurmuştur:

“De ki “Yeri iki günde yaratana benzer nitelikte varlıklar oluşturarak O’nu görmezlikten gelen siz misiniz? O, bütün varlıkların Sahibidir (Rabbidir).” Üstten dibe doğru sabitleyen oturaklı dağlar yerleştirip yeri (içini) bereketlendiren ve her türden nimetin gıdalarının ölçüsünü dört günde oluşturup araştıranlar (arayanlar) için dengeli bir şekilde yayan O’dur. Sonra duman halindeki göğe yönelmiş, ona ve yere: “İsteyerek veya istemeyerek emrime girin!” demişti; ikisi de “İsteyerek emrine girdik” diye cevap vermişlerdi. Sonra onları, iki günde yedi gök olarak tamamlamış ve her gökte ona ait emri vahyetmiştir. En yakın göğü de kandillerle (yıldızlarla) süslemiş ve korumuştur. İşte bu, daima üstün ve bilgili olan Allah’ın koyduğu ölçüdür. (Fussilet 41/9–12)

Gökler, görevlerini tamamlayınca yarılacak ve yeryüzü değişikliğe uğrayacaktır.  Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Gök yarılmış,

Sahibini dinleyip görevini yaptığı onaylanınca;

yer uzatılmış

ve içindekileri dışarı atıp boşalmış,

Sahibini dinleyip görevini yaptığı onaylanmış olunca (hesap günü başlar).” (İnşikak 84/1–5)

1.2. Göklerin ve yerin emir alması

“Nuh Tufanında;  “Ey yer! Suyunu yut! Ey gök sen de açıl!” dendi. Sular çekildi, iş tamamlandı, gemi Cudi’nin üstüne oturdu.” (Hud 11/44)

Nemrut, İbrahim aleyhisselamı ateşe atınca Allah “Ey Ateş! İbrahim’e karşı serin ve zararsız ol.” demiş o da öyle olmuştu[2].

1.3. Göklerin ve yerin üzülmesi

Gökler ve yer, insanların yanlış davranışlarından etkilenir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Rahman çocuk edindi” dediler. Gerçekten çok çirkin bir söz söylediler. Bundan dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak ve dağlar çökecekti. Bunlar sırf “Rahman’ın çocuğu var” dedikleri için olacaktı.” (Meryem 19/88–91)

Suçluları cezalandırma, gökleri ve yeri etkilemez. Bunu şu ayetlerden öğreniyoruz:

onlara da değerli bir elçi gelmiş, şöyle demişti:

“Allah’ın kullarını bana teslim edin; ben size gelmiş güvenilir bir elçiyim”

Sakın Allah’a karşı diklenmeyin; çünkü size açık bir delil (mucize) ile geldim.

Beni taşa tutarsınız diye benim de Sahibim, sizin de Sahibiniz olan Allah’a sığındım.

Eğer inanmadıysanız beni kendi halime bırakın.”

Daha sonra Sahibine yalvararak: “Bunlar suça (günaha) batmış bir topluluk.” dedi.

Daha sonra Sahibine yalvararak: “Bunlar suça (günaha) batmış bir topluluk.” Dedi “Denizi de olduğu gibi bırak. Çünkü onlar, boğulacak bir ordudur.”

Arkalarında nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar, Nice ekinler ve görkemli konaklar.. Nice ekinler ve görkemli konaklar…

Hepsi geride kaldı. Biz de onları başka bir halka (İsrailoğullarına) verdik.

Firavun’a ve ordusuna ne gök ağladı, ne de yer. Onlara yeni bir fırsat da verilmedi. (Duhan 44/17-29)

1. 4. Dağlar ve taşlar

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“… Çünkü içinden ırmaklar fışkıran taşlar vardır. Çatlayıp içinden su çıkan hatta Allah korkusundan aşağı yuvarlanan taşlar da vardır.” (Bakara 2/74)

“Bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik Allah korkusundan baş eğip parça parça olduğunu görürdün. Bunlar insanlar için oluşturduğumuz örneklerdir; belki düşünürler.” (Haşr 59/21)

2. KUŞLARIN DÜNYASI

Kuşlar, uçan varlıklardır. Uçabildikleri için karıncalar da bu gruba girerler. Kuşdilini bilen Süleyman aleyhisselam aracılığıyla bize bazı bilgiler ulaşmıştır.  Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan olan ordusu, bölük bölük sevkedilmişti. Karınca vadisine vardılar. Bir dişi karınca dedi ki “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin ki Süleyman ve orduları farkına varmadan sizi ezmesinler.”

Karıncanın sözünden dolayı tebessüm etti. “Sahibim, bana ve ana babama ettiğin iyilikten ötürü görevlerimi yerine getirme fırsatı ver. Senin razı olacağın iyi işler yapayım. İkramınla beni iyiler arasına kat.” Süleyman kuşları teftiş etti. “Neden Hüdhüd’ü göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?” dedi.Ona ağır bir ceza vereceğim veya keseceğim. Ya da bana, haklılığını gösteren açık bir delil getirir!”

Çok geçmeden Hüdhüd çıkageldi ve dedi ki “Senin yeterince bilmediğin bir şeyi tam olarak öğrendim. Sana Sebe’den dosdoğru bir haber getirdim. Orada bir kadına rastladım; onları egemenliği altına almış ve ona her şeyden verilmiş; büyük bir tahtı da var.

Baktım ki hem o kadın hem de halkı, Allah ile aralarına Güneşi koymuş, ona secde ediyorlar. Şeytan yaptıklarını güzel göstermiş ve onları yoldan çıkarmış. Onlarda doğru şeyler yapmıyorlar.

Oysa göklerde ve yerdeki bütün gizlileri ortaya çıkaran Allah’a secde etmeleri gerekmez mi? O, gizlediklerini de bilir, açığa vurduklarını da.

Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Büyük yönetimin (arşın) sahibidir.” Süleyman dedi ki “Bakacağız, doğru mu söylüyorsun yoksa yalancılardan mısın? Şu mektubumu götür, onlara bırak, sonra kenara çekil de bekle, bakalım ne cevap verecekler.”

Kraliçe dedi ki “Ey ileri gelenler! Bana değerli bir mektup bırakıldı. Süleyman’dan geliyor, ‘İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla’ diye başlıyor. ‘Bana karşı diklenmeyin, teslim olarak bana gelin’ diyor.”

“Ey ileri gelenler! Bu işimde bana sağlam bir görüş bildirin. Sizlerle görüşmeden hiçbir işe karar vermem.”.” (Neml 27/17–32)

3. EŞYANIN İBADETİ

Canlı cansız bütün varlıklar Allah’ı tespih ederler. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Yedi gök, yeryüzü ve bunların içindeki herkes Allah’a ibadet eder. Her şeyi güzel yapmasına karşılık O’na ibadet etmeyen tek varlık yoktur ama onların bu ibadetlerini siz kavrayamazsınız. O yumuşak davranır ve çok bağışlar.” (İsra 17/44)

Kuşlar farklıdır, onların, tesbih yanında, akıllı varlıklar gibi salâtları da vardır. Salât Kur’ân’da dua ve namaz anlamında kullanılır. Allah Teâlâ şöyle buyurur.” Hiç görmedin mi göklerde ve yerde kim varsa, kuşlar da sıra sıra dizili iken Allah’a ibadet ederler. Her biri namazını ve ibadetini bilir. Allah da onların ne yaptıklarını bilir”. (Nur 24/41)

4. AHİRETTE YERİN KONUŞMASI

Ahirette yeryüzü konuşacak ve kendindeki bilgileri bildirecektir.

Yer, bütün şiddetiyle sarsılmış,

yer, ağırlıklarını da çıkarmış (canlılar yeniden yaratılmış) olunca,

insan: “Burada neler olmuş?” der.

O gün yer, bütün haberlerini anlatır.

Çünkü Rabbin ona fısıldamıştır. (Zilzâl 99/1–5)

5. İNSAN VE EŞYA

Allah Teâlâ yere ve göğe; “İsteyerek veya istemeyerek emrime gelin” dediği zaman ikisi de; “İsteyerek geldik” demişlerdi.[3] Ama istemeseler bile onun emrinden çıkamazlardı. Bu sebeple Allah, emaneti yani kitaplarına uyma görevini gökler ile yere yükleseydi, ona uymak için kendilerini helak edercesine yapabilecekleri her şeyi yaparlardı. Haşr suresindeki âyet bunu göstermektedir:

“Bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik. Allah korkusundan baş eğip parça parça olduğunu görürdün.” (Haşr 59/21)

Göklerin ve yerin, emre karşı gelme gücü olmadığından imtihan edilmeleri de söz konusu değildir. Ama insan farklıdır. Allah onunla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

Ona doğru yolu gösterdik; ister görevini yapar, isterse o yolu görmezlikten gelir (kâfir olur)”. (İnsan 76/3)

Emre karşı gelme gücüne sahip insana emir verilince bir imtihan ortamı doğmuştur. Çünkü insan, gökler ve yer gibi değildir; istemezse Allah’ın emrine uymaz. Zaten istemeden yapacağı şey, ne iman sayılır, ne de ibadet. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Biz o emaneti; göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkup titrediler. Onu insan yüklendi, o da çok yanlış yaptı  ve kendine hakim olamadı[4].” (Ahzab 33/72)

Ayetteki cahil, bilmeyen değil, bilgisine göre davranmayan kişidir[5]. İnsan, aslında zalim ve cahil değildir ama o kendini o hale getirir. Zalim ve cahil olsaydı Allah ona emaneti teslim etmezdi. Çünkü o, ehil olmayana emanet vermez. O, şöyle buyurur:

“Allah, emanetleri ehline vermenizi emretmiştir.[6]”

Bir sonraki ayet, konuyu anlamamızı kolaylaştırmaktadır:

“Allah, ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü kadınlara, müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azap etmek ve mümin erkeklerle mümin kadınların da tevbesini kabul etmek için böyle yaptı. Çünkü Allah bağışlar, ikramı boldur .” (Ahzab 33/73)

Münafıklık ve müşriklik, zalimlik ve cahilliktir. İnsan, fıtratını bozmazsa bu hale gelmez. Fıtrat, varlıkların yapısını oluşturan, geliştiren ve değiştiren kanunlar bütünüdür. Bu kanunlar, Allah’ın eşya için oluşturduğu ölçüleri ve eşyanın işleyişini gösterir. İnsanların, hayvanların, bitkilerin, yerin, göğün, hâsılı her şeyin yapısı ve işleyişi fıtrata göredir. Kur’ân’da bu kanunlar ve onlarla oluşan varlıklardan her biri birer âyet sayılmıştır. Bu âyetlerle Kur’ân âyetleri arasında tam bir bütünlük vardır. Dolayısıyla fıtratı bozmak, Allah Teâlâ’nın âyetlerini bozmaktır. Allah böylelerine yaptıklarının cezasının bir kısmını bu dünyada çektirir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“İnsanların, kendi elleriyle yaptıkları şeyler yüzünden karada ve denizde bozulmalar olur. Bu, ettiklerinin bir kısmının cezasını çekmeleri içindir; belki vazgeçerler. ”(Rum 30/41)

Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır

_________________________________________________________

Yayımlandığı yer: İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Uluslararası Çevre ve Din Sempozyumu 15-16 Mayıs 2008, s: 289-293.

[1] فَتَقْ ‘ye “patlattı” anlamı vermemizin sebebi, bu hadiseden sonra göklerin duman haline gelmiş olmasıdır.

[2] Enbiya 21/69-71

[3] Fussilet 41/11

[4] إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا ayetinde geçen كَانَ fiiline صار anlamı verilmiştir .

[5] Cahil kelimesinin anlamlarından biri şudur:  فعل الشيء بخلاف ما حقه أن يفعل، سواء اعتقد فيه اعتقادا صحيحا أو فاسدا،

[6] Nisa 4/58