Prensesler ve Paşalar

Kızım büyüdükçe ona “prenses” diye hitap edenlerin sayısı artıyordu. Farkettim ki sokakta yürüyen kıza seyyar satıcılar, dükkanda dolaşana tezgahtarlar, muayeneye gelen küçük kız çocuklara doktorlar “prenses” diye hitap edip duruyor. Sonra bu virüs yalnızca yabancılara değil, akrabalara da bulaşmış. Memlekette prenses olmayan kız çocuğu kalmamış. Kızım üç yaşına geldiğinde, normal olarak, yanlış bir davranışı hakkında uyarıyordum onu. Şöyle cevap verdi ciddi ve sert bir ses tonuyla:

– Sen bi’ prensesle nasıl böyle konuşursun bakiyim!

Tam ona “sen annenle nasıl böyle konuşursun!”, demek üzereydim ki bunun bir fayda vermeyeceğini anladım. Prenses edası davranışlarına fazlaca sirayet etmeden, buna bir dur demek gerekiyordu. Allah’tan “prenses” lafını ben kullanmıyordum da onu prenseslikten soğutacak cümleleri rahat bulabildim:

– Prenses olmak sandığın gibi güzel bir şey değil. Prensesler kocaman evlerde tek başlarına, arkadaşsız yaşarlar. İstedikleri gibi rahatça parka gidemez, istedikleri arkadaşlarla oynayamaz, martılara simit atamazlar. Yani ben olsam prenses olmak istemezdim; ama sen bilirsin, bunu bir düşün istersen?

Bir kısmımız da kızlarımızı prensesliğe alıştırmaya devam ediyoruz. Eli sıcak sudan soğuk suya değmemiş, hatta mümkünse özbakım ve süslenme ihtiyaçları dışında suya hiç değmemiş, kızlar yetiştiriyoruz. Yediği önünde yemediği arkasında, ismi olmasa da davranışları “hâza bir prenses” olan bu evlatlarımız, kendilerinden bir görevi yerine getirmeleri istendiğinde de “bir cadı’ya” dönüşüveriyorlar. Bu yüzden kendi yetiştirdiğimiz çocuğumuzun hışmından korkup onlardan bir şey isteyemeyenlerimiz var. Bahsi geçen görevlerin içinde, Allah’a karşı olanların da bulunduğunu belirtmeden geçemeyeceğim, maalesef. Zahmet olmasın diye onlardan talep etmediğimiz şeyler arasında çocuğumuzu yedi yaşından itibaren namaza sevketmek, on yaşına geldiğinde zaman zaman oruç tutabiliyor olmasını sağlamak, gibi ufak?! detaylar da var. [1] Bu erkek çocuklar için de geçerli elbette.

Şimdi de anne-babalarının paşalarına gelelim: Erkek çocuklarımıza da farklı bir muamelede bulunmuyoruz. Kızından sofrayı kurmasını istemeyen ebeveyn, oğlundan isteyecek değil ya! Paşalarımız sokakta çalışmıyor. Eh, evde kız gibi!? annesine yardım edecek hali de yok. Sofradan kalkarken tabağını bile kaldırmıyor. Odasını toplamak onun görevi değil. Gerçek hayat yanıbaşından uçup giderken, oğlumuz havada uçuşan animasyon karakterleriyle kendini gerçekleştirmeye çalışsın. Bakkala gitmesini isteyen annesine de “şimdi meşgulüm”, diye cevap versin oturduğu yerden.

Tüm çocuklar böyle olmak zorunda değil elbette; ama aşağı yukarı bunun aynısı çok örnek yaşanıyor son zamanlarda. Bu yüzden “kızım”, “oğlum” yerine “prensesim”, “paşam” derken daha dikkatli olmamızı tavsiye ediyorum hepimize. Çocuklarımızın zihnine neleri kodladığımıza dikkat edelim istiyorum. Aksi takdirde hepimiz, bir prensesle veya bir paşayla nasıl konuşulur, öğrenmek zorunda kalabiliriz kendi çocuklarımızdan…

Zeynep Dönmez’in kaleme aldığı bu yazı, 08.02.2016 tarihinde Fıtrat Haber sitesinde yayımlanmıştır.

_________________________________________

[1]Çocuklar için dini vecibeler hk, bkz: http://www.fetva.net/yazili-fetvalar/cocuklarimiza-kac-yaslarindan-itibaren-oruc-tutturmamiz-gerekiyor.html