ZAMAN AHİR ZAMAN!

Tarihin canlı şahitleri olan bizler her gün yeni katliamlara şahit olurken, bir yandan da olacak katliamların planını önceden okuyabiliyor muyuz?
Aksiyon filmlerini aratmayacak kadar hareketli haberler, felaket haberleri sunan gazete köşe yazarları, her gün insanların kafasını karıştıran televizyondaki tartışma programları…
Bunun yanında yaşanan aile dramları, nesiller arası çatışmaların verdiği bunalımlar, işsizlik sorunu ile boğuşan yığınlar, komşusu, akrabası, arkadaşıyla anlaşmazlıklar yaşayanlar, geçim sıkıntısı ve ev içi huzursuzluklara dayanamayıp “artık yeter deyip” intiharı seçenler bunun yanında cinsiyetinden memnun olmayıp karşı cinse geçenler… Neyi tutsan elinde kalıyor.
Açık hava tımarhanesi hâline dönüşmüş olan iki kapılı handa insanlar daha fazla güç, daha fazla imkan, daha fazla para kazanma, zevk sefa derdine düşmüş ve gözlerini de kan bürümüştür. Dünyanın neresine baksan kanlı olaylar…
Nedir insanların birbirinden alıp veremediği?
İşte bu noktada Rabbimin insanları yaratışı ve meleklerin itirazı olayı aklıma geliyor.
“Hatırla ki Rabbin meleklere ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ dedi. Onlar; ‘Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın?’ dediler. Allah’ da onlara ‘ Sizin bilmediğinizi ben bilirim’ dedi. (Bakara: 2/30)
Böylelikle insanlık macerası, Cenab-ı Hakk’ın eşyaların ismini yani hikmeti insana öğretmesiyle başladı.
 “Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, Senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakim olan sensin” (Bakara: 2/32)  diyenlerin içinde İblis ’in de dahil olduğu bütün melekleri bir imtihan bekliyordu. Sözünde sadık olup olmadığını verdiği emre itaatle göstermesini talep ediyordu Yaradan.
Ve işte bu nokta da meleklerin Allah’a itaatini gösterdiklerini lakin İblis ’in itaatten uzak kaldığını okuyorduk Kur’an-ı Kerim’den.
İrade verildiği sorduğu soru ile anlaşılan “şeytan” cin taifesindendi. Meleklerden de olan şeytan Rabbinin emrine itirazı ile makamından kovuldu.
İlk fitne o gün atılmıştı yüreklere… Şeytanı gururu Allah’a itaatten engellemişti. Acizliğini unutarak kendi yaratılışını öne sürdü; “Ben çamurdan yarattığına secde mi ederim!” (İsra: 17/61) derken ne kadar yüzeysel ve akılsızca düşündüğünü de ispat etmiş oldu.
İlk insan Âdem şeytanın apaçık düşman olduğu uyarısını almıştı. Tecrübesi olmayan Âdem’i şeytan Allah ile aldatacaktı. Âdem, eşi ile beraber şeytanın sözlerine kanacak ve Bakara 38. ayette buyurulduğu gibi her biri cennetten ineceklerdi.
Ebedi yaşamanın ve Melik olmanın sırrı bende diyen şeytan, Âdem ve eşini cennetten kovduracaktı.
Acı imtihanla yüzleşen şeytana, Âdem’e ve eşine verilen açık bir emir vardı. “Kim hidayetime tabi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecektir.” (Bakara: 2/38)
Şeytan-insan ve insan-insan arasında mücadelenin başladığı, iktidar savaşlarının olacağı şüphe götürmez bir gerçekti.
Şeytan kendine ebedi düşman bellediği insanoğluna bütün hilelerini gösterecek ve inananların geçtikleri doğru yolun üzerine oturup onları kandıracaktı.
“Dedi ki; Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Yemin ederim ki; eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, pek azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım!” (İsra: 17/62)
Bu iktidar savaşında insanoğluna da bütün hilelerini gösterecek, yapılacak işkencelere de “Çin işkencesi“ gibi isimler taktıracaktı.
Hayvanlar aleminde alasını gördüğümüz iktidar savaşlarına yenileri eklenecek, tarih her zaman mürekkep ile değil kanla yazılacaktı.
Şu an da kanla yazılan bir tarihin canlı şahitleri olan bizler, bize sunulan imkanları sonuna kadar kullanıyor ve bundan da tatmin olmadığımızı her zaman dile getiriyoruz.
Müslümanın hakkıdır deyip beş yıldızlı otellerde tatil yapıp, eskitmeden attığımız kıyafetlerimizin yerine yenisini alırken şükürsüzlüğümüzü de dile getirir durumdayız.
Bir taraftan Amerika’nın geri zekâlı ve tatminsiz kişiler için yazdıkları, içinde asla âhiret inancının olmadığı kişisel gelişim kitaplarını okuyor, gerilip kalıyoruz.
İçimizdeki doymayan nefsimize dur demeden hayat gemimizin kaptanı olacağımızı sanıyoruz. Bize sunulan hayatın en güzel hayat olduğu zannı ile boş hayallerin peşine takılıp oyalanıyoruz.
Bizler evlerimizin camlarına demir parmaklıklar taktırırken, birilerinin biz uyanık iken cebimizdeki paraları götürmesine de şahit oluyoruz.
Bize kendi gemimizin kaptanı olmak teklif ediliyor ancak biz başarının ve mutluluğun hayata gülümsemekle olacağını sanıyoruz.
Kan gövdeyi götürmüşken, terslikler alıp başını gitmişken, komşu çoluk çocuğunu boğmuşken, işsizlik had safhadayken, ortalık diplomalı cahillerle doluyken, kimin eli kimin cebinde belli değilken, yeryüzü kan gölüne dönmüşken nasıl hayata gülerek bakacak ve başarıyı elde edebilecektik ki?
İşte bu nokta da yine Rabb’im yetişiyor imdadıma; “Hoşunuza gitmediği hâlde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu hâlde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu hâlde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara: 2/216)
Savaş, ruh sağlığı ve fıtratı bozulmamış insanların severek yaptıkları bir şey değildir.
Tarih şahittir ki; savaşların temelinde iktidar olmak, güç ve söz sahibi olmak yatmaktadır. Oysaki İslam’ın cihat anlayışı cehd etmek, yani mücadele vermek, kalpleri kazanmak üzerinedir.
Diriltmek, hakkı anlatmak, âhirete hazırlık yapmak ve beraberlik üzerinedir.
İki dünya saadetini yakalama gayreti içine girmek, kardeşlik yaparak kendin için istediğini kardeşin için de isteyerek ulaşılacağını bilmektir. Bundan dolayıdır ki; takip eden ayet-i celilede fitnenin adam öldürmekten daha tehlikeli olduğu dile getirilir.
Hayırda, güzellikte, verme de yarışmamızı tavsiye eden Rabbimiz, birbirimize de yardım etmeyi emretmiştir. “İmanlarının üzerini örtüp kâfir olanlar birbirlerinin yardımcılarıdırlar. Eğer Allah’ın emirlerini yerine getirmezseniz yeryüzünde bir fitne ve büyük fesat olur.” (Enfâl: 8/73)
Bugün yeryüzünde açık bir fitne ve fesat varsa bizlerin bu emri görmezlikten gelmemiz, bu emre itaat etmememizin sonucudur.
En büyük engelimiz de âhiret yokmuş gibi hareket etmemizden kaynaklanıyor olmasıdır.
Hâlbuki Hak Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, imanlarına hayatlarını şahit kılanlara, yalnız Rabbine güvenip Rabbinden isteyenlere devamlı uyarıda bulunur!
“Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir. ” (Enfâl: 8/29)
Fazlı büyük olan âlemlerin tek sahibinin bir kuluna feraset vermesi kadar büyük bir nimet var mıdır?
Kur’an-ı Kerim’in bir adının Furkan, doğruyu yanlıştan ayırıcı özelliği olması ve bu özelliği de Rabbimizin kullarına lütfetmesi kadar büyük bir ikram olabilir mi?
Rabbim bizleri bu ihsana bu sırra erdirsin.
Bu dua beni yıllar önce tüm dünyada satış rekorları kırdığı iddiası ile dilimize “sır” olarak çevrilen “The Secret”i hatırlattı. Şu satırlar kitabın sahibi Rhanda Byine’ye ait;
“Çağlar boyu nesilden nesile geçerken, birçok insan ona göz dikti, onu gözledi, kaybetti, çaldı, büyük paralar karşılığı satın alanlar oldu. Tarihten en önemli insanların bazıları yüzyıllar kadar eski olan “sır’a” vakıf olmuşlardı. Eflatun, Galileo, Carnegie, Einstein ve diğer mucitler, bilim adamları ile büyük düşünürler “sır’ı” biliyorlardı ve şimdi “sır” dünyaya açıklanıyor.
“Sır’ı” öğrendiğinizde, istediğimiz her şeyi elde etmeyi, yapmayı ya da isteğiniz her şeyi olmayı da öğrenmiş olacak; asıl kimliğinizi bulacak ve hayatta sizi bekleyen gerçek ihtişamın ne olduğunu göreceksiniz.”
Bütün bu iddialarını sağlamlaştırmak için verdiği soruları ve huzura ve başarıya hasret insanları nasıl da sabitleştirdiğini de yazmadan geçemeyeceğim;
Sizce dünya nüfusunun %1’lik kısmını oluşturan bir kesimin tüm maddi gelirin % 96’sına sahip olması bir tesadüf mü?
Olağanüstü bir servete sahip olmak istemez misiniz?
Muhteşem bir malikânede yaşamak istemez misiniz?
Ömrünüz boyunca hiçbir sıkıntıya düşmeden bolluk, bereket içinde yaşamak ister misiniz?
Ruh eşinizi bulmak ya da huzurlu, mutlu bir evlilik yaşamak ister misiniz?
Peki, kendinize sorun. Gerçekten ne, ama ne istersiniz?”
Yazar; sorumuzu sormamızı ve bu kitaptan alacağımız cevaba güvenerek istediğimiz sayfayı açmamız ve açtığımız sayfa da cevabı ve tavsiyeyi bulacağımızı belirtmiştir.
Acaba bu kitabı okuyup tavsiyelerine uyan kaç kişi çok büyük bir malikânede kalıyor, çok sevdiği ruh eşi ile beraber, hiç sıkıntı çekmeden yaşayabiliyor?
Âhiret ’in hiç adının bile anılmadığı kişisel gelişim kitaplarının insanı ne kadar gerileştirdiği ve ferasetten ne kadar uzak tuttuğu gün kadar aşikârdır.
Ya Rab! Asıl “SIR’ın” senin gönderdiğin düsturlarda olduğunu, iyilerin muhakkak cennete gideceği, kötülerin de cehennemde olacağı.
Borçluların borçlarını ödeyeceği, zerre miktar hayır yapanın ve zerre miktar şer işleyenin karşılığını göreceği, Birtakım yüzlerin zelil olduğu, O dehşetli günde hakkı batıldan ayırmış bir şekilde hayatını yaşayıp son nefesimizi vermeyi bizlere lütfeyle.
Şüphesiz affı ve mağfireti sonsuz olan Sensin, Sen… (Âmin)
Asiye Türkan