Allah, Yusuf’un Kardeşlerini Affeder mi?
Cevabı baştan vereyim: Bilemeyiz çünkü Allah, lâyüs’eldir yani yaptıklarından sual olmaz. Sadece, boynuzlu koyundan boynuzsuz koyunun hakkının sorulacağı bir günden haberimiz olduğu için[1] Yusuf’un kardeşlerinin yaptıklarının da hesabının sorulacağını söyleyebiliriz. Bu durumda, “Kur’an’da Yusuf’un kardeşlerinin bize anlatılmasından neler öğrenmeliyiz?” sorusu bizim için önem kazanır çünkü Kur’an’ın en güzel kıssası olan Yusuf kıssasında Yusuf’un kardeşlerinin işlediği suç, ilk ve en büyük kırılma noktasıdır, Yusuf aleyhisselamın hayatını değiştirmiştir.
Yusuf kıssasının üzerine büründürülen “en güzel kıssa” ifadesinin, Muhammed aleyhisselamın yaşadığı çağa “asr-ı saadet” denmesi gibi, romantik bir yakıştırma olduğunu düşünüyorum çünkü ne Resululah’ın yaşadığı çağ, bir saadet asrıydı ne de Yusuf’un başına gelen şeyler güzeldi. Bunlar, sadece olan biteni yaşamayan ve olan bitenlerle ilgili anlatılanları anlamadan dinleyenler için güzel veya saadetli görünebilir. Görünebilir diyorum çünkü bu görüntü yanıltıcı bir etkidir. O dönemlerle ilgili anlatılanların bir kısmı, can kulağı ile dinlendiğinde ne güzel ne de saadetlidir hatta çoğu zaman vicdan sahibi insanlar için bir daha yaşanmasın diye tedbir alınması gereken şeylerdir. Bugün, kıssayı can kulağıyla dinleyen kim, Yusuf aleyhisselam gibi bir hayat yaşamak ister ya da asr-ı saadet denen ama hakikat nuruyla bakınca çoğunlukla dünyanın en çileli yıllarının yaşandığı asırda yaşamak ister?
Durum böyle olunca, Yusuf kıssasında anlatılanlardan da asr-ı saadette yaşananlardan da ibret almamız gerektiğini bir kez daha idrak ederiz. İbret almamız gerekir yani o olayların bir kısmının benzerleri bugün de yaşanmasın diye tedbir almamız ve tevekkül etmemiz gerekir.
Yusuf’un kardeşlerine döneceğim ama ibret almakla ilgili anlattıklarımı pekiştirmek için Resulullah’ın yaşadığı dönemden örnekler de vermek istiyorum: Recî’ vakası ve Bi’rimaûne olayı. TDV İslam ansiklopedisindeki bilgiye göre “Vâkıdî, Recî‘ ve Bi’rimaûne ile ilgili haberlerin aynı gece Resûl-i Ekrem’e ulaştığını kaydeder (el-Meġāzî, I, 349). Her iki olaydan büyük üzüntü duyan Hz. Peygamber otuz veya kırk gün süreyle sabah namazlarında (bazı rivayetlerde beş vakit namazda) bu facialara yol açan kabilelere beddua etmiştir. Hassân b. Sâbit, Recî‘ Vak‘ası’nda şehid olanlar için bir mersiye söylemiş ve kendilerine gönderilen heyete ihanet eden Lihyânoğulları’nı hicvetmiştir (İbn Hişâm, III, 131-136). Bakara sûresinin 204-207. âyetlerinin, Recî‘ Vak‘ası hakkında nâzil olduğu rivayet edilir (İbn Hişâm, III, 129-131; Kurtubî, III, 15).”[2]
Bu iki olayda da ortak yön; Müslüman olmayan kabilelerin, Resulullah’tan, kendilerine İslam’ı öğretecek kişiler talep etmesidir. Bi’rimaûne olayında, davetçileri talep eden Âmir b. Sa‘saa kabilesi reisi Ebû Berâ, Resulullah’ın gönderilecek davetçilerin bir tehlike ile karşılaşmasından kaygı duyduğunu ifade etmesi üzerine onların emniyetini garanti de etmiştir. Buna rağmen her iki olayda da gönderilen davetçilerin neredeyse hepsi şehit edilmiştir. Olaylara ibret nazarıyla bakınca, benzerlerinin bir daha yaşanmaması için her türlü tedbirin alınması gerektiği açıkça görülecektir. Bu yüzden içinde böyle olayların da yaşandığı bir dönemin “asr-ı saadet” olarak yüceltilmesi ancak romantik bir yakıştırmadır ve gerçeklikten uzaktır.
Yusuf’un kardeşlerine dönersem, Yusuf’un kardeşlerinin onu kuyuya atması da Yusuf’un hayatını inanılmaz derecede zorlaştırdığı için ibret nazarıyla bakılması gereken ve bugün benzerlerinin bir daha yaşanmaması için tedbir alınması gereken bir olaydır. Yusuf’un kuyuya atılmasının başına açtığı badirelerden giderek güçlenerek çıkması ve sonunda Mısır’a sultan olması da romantikleştirilerek idealize edilecek, örnek alınacak bir şey değildir. Yusuf aleyhisselamın hayatının bu kısımları, başına benzer şeyler gelenlere teselli kabilinden örnek gösterilebilir elbet ama Yusuf’un başına gelen ve hayatındaki ilk büyük kırılmaya sebep olan kardeşlerinin onu kuyuya atması olayının benzerinin yaşanmaması için tedbirler alınması önemlidir. Böylece kardeşlerinin kıskançlık vb bir sebepten işledikleri suç yüzünden Yusuf gibi bir kulun hayatının inanılmaz derecede zorlaşması, onun dertlere boğulması engellenmiş olur ve peşinden gelecek pek çok dramatik olay da yaşanmaz. Tekrar ifade etmek lazım, Yusuf aleyhisselamın hayat hikayesinin Mısır’a sultan olarak sonuçlanması, amaç edinilecek bir durum değildir çünkü başına benzer olaylar gelen insanlar sıradan insanlardır, peygamber değildirler, Yusuf gibi bir hayat yaşıyor derken hayatın bir yerlerinde yitip gitme riskleri çok daha yüksektir.
Özet olarak; Kur’an’da anlatılanların, İslam tarihinde yaşananların hepsi örnek alınıp yaşanmak için değildir, bir kısmı ibret alınıp bir daha yaşanmamak içindir. İbret almak için olanlar, en az örnek almak için olanlar kadar dikkatle okunmalı, etüd edilmeli ve Allah’ın muradına ulaşmak isterken karşılaşılabilecek şeytanın iğvalarına karşı çok dikkatli olunmalıdır.
Sacide Özlem
____________________________________________
[1] Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde, haklar sahiplerine mutlaka verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacaktır.” (Müslim, Birr 60. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 2)
[2] . İnsanlardan öylesi vardır ki dünya hayatıyla ilgili sözleri seni hayran bırakır. Kalbinde olana da Allah’ı şahit tutar. Aslında o, en azılı düşmandır. Yanından ayrılınca yeryüzündeki düzeni bozmaya, kaynakları ve nesli yok etmeye çalışır. Allah düzenin bozulmasını istemez. Ona: “Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakın!” denince de günahıyla üstünlük taslar. Onun hakkından cehennem gelir. Orası gerçekten ne kötü bir istirahat yeridir! İnsanlardan öylesi de var ki Allah’ın rızasını kazanmak için canını verir. Allah böyle kullarına karşı çok şefkatlidir. (Bakara 2/204-207)

