Kur’an’dan Sihire Bakış

Kur’an’da ( س ح ر)  kökünden  türeyen kelimeler toplam 63 defa kullanılır. “s h r” kökü, Müfredat adlı sözlükte, bu yazıda ele alınan konu bağlamında “Kandırma ve gerçeği olmayan hayaller: Örneğin; el çabukluğundan dolayı gözleri yanıltan illüzyonistin; kulakları, gerçeği anlamaktan engelleyen süslü sözlerle dedikoducunun yaptıkları gibi.” şeklinde karşılanır. TDK Türkçe sözlükte ise sihir kelimesi, tek bir kelime ile “büyü” ile karşılanır. Büyü maddesine baktığınızda ise şu karşılığı görürüsünüz:

“1.  İnsan ve tabiatla ilgili olarak, bir takım gizli güçlerle insan geleceği üzerinde etkiler yapma, yönlendirmede bulunma  gibi işlem ve davranışlara verilen genel ad; afsun, efsun, füsun, sihir. 2. Bir şeyin insan üzerinde bıraktığı, onu şiddetle hükmü altına alacak kadar kuvvetli etki, karşı konulmaz çekicilik; afsun, efsun, füsun, sihir.”

Türkçede sihir kelimesinin fiil hali yoktur oysa Kur’anda “s h r” kökünün fiil kullanımı da vardır (A’râf 7/116, Mü’minûn 23/89). Yine Türkçede sihir kelimesinin karşılığı olarak verilen kelime olan “büyü”nün “büyüle/n/mek” şeklinde fiil kullanımları da vardır. Burada dikkat çeken bir husus da Türkçede sihir ve büyü kelimeleri her ne kadar birbirlerinin kelime karşılığı olsalar da aralarında belli belirsiz bir anlam farkı oluşmuştur. Sihir kelimesi daha ziyade sihirbazların, göz boyacıların el çabukluğu, marifet ile yaptıkları ilüzyon gösterileri bağlamında kullanılır olmuştur. Büyü sözcüğü ise daha ziyade kişiyi etkilemek, etki altına almak vb için dinî metinlerle ilgisi olan/olmayan cümlelerle; insanın saç, tırnak vb çeşitli parçalarıyla; kurbağa bacağı, dana dili gibi bazı hayvanların parçalarıyla vb yapıldığı iddia edilen bir şey olarak anlaşılmıştır. İster modern ilizyonistlerin yaptığı gibi olsun, ister klasik sihirbazların ya da büyücülerin yaptığı gibi olsun, sihrin/büyünün hepsinde ortak nokta, bir insanı manipüle etmek, algısını, davranışlarını başka bir yöne yönlendirmeye çalışmaktır.  Yine söz konusu ister ak büyü ister kara büyü olsun her ikisinde de ortak nokta aynıdır: insanın algısını ve davranışlarını etkileyerek başka bir yöne yönlendirmeye çalışmak.

Ak büyü, genel olarak ferdin veya toplumun iyiliği için yapıldığı söylenen büyüdür.  Kara büyü ise ak büyünün aksine birine kötülük yapmak, zarar vermek için yapıldığı söylenen büyüdür. Bu konular üzerine çalışanlar, tasnif yaparken daha farklı büyü çeşitlerinden de söz etmişlerdir ancak yazının kapsamı büyü-büyüle/n/mek anlamında Kur’an’da geçen “sihir” kelimesi üzerine olduğu için bu hususta daha fazla detaya girmeyeceğim.

Kur’an’da sihir kelimesinin geçtiği ilk ayet Bakara 2/102. ayettir.

وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاط۪ينُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَۚ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰكِنَّ الشَّيَاط۪ينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَۗ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَۜ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَٓا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْۜ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِه۪ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِه۪ۜ وَمَا هُمْ بِضَٓارّ۪ينَ بِه۪ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْۜ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرٰيهُ مَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ۠ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِه۪ٓ اَنْفُسَهُمْۜ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

“Onlar, şeytanların Süleyman’ın iktidarı aleyhinde oluşturdukları düzmecelere uydular. Süleyman kâfir olmamıştı ama insanlara sihri ve Bâbil’de o iki melikin, Hârût ile Mârût’un başına getirilenleri öğreten şeytanlar kâfir olmuşlardı. Hâlbuki o ikisi, “Biz büyük bir belaya düşürüldük, sakın bunu göz ardı etme!” demeden kimseye bir şey öğretmezlerdi. Ama bunlar, o ikisinden, kişi ile eşinin arasını ayıracak şeyler (entrikalar) öğreniyorlardı. Oysa öğrendikleri ile kimseye zarar verebilecek değillerdi; Allah’ın onayı olursa başka. Bunlar, işlerine yaramayan, sadece zararı olan şeyleri öğreniyorlardı. İyi biliyorlardı ki (Allah’ın kitabını sırtlarının arkasına atıp) bunları satın alanların ahirette ellerine bir şey geçmez. Kendilerini ne kötü satıyorlar! Keşke bunu bilseler!”

Ayet mealindeki Hârût ile Mârût’u anlatan kelime “melekeyn” kelimesi mushafların çoğunda “iki melek” şeklinde okunur. Bu kelimeyi, Abdullah b. Abbas, İbn-i Ebzâ, Dahhâk ve Hasan Basrî, “el-melikeyn: iki melik” şeklinde okumuşlardır (Kurtûbî). Allah, Hicr suresi 8. ayette “Melekleri sadece gerçek bir iş için indiririz.” buyurduğu için meleklerin insanlara sihir öğretemeyeceklerini düşünmek mümkündür çünkü Kur’an’a göre sihir, gerçek dışı yani batıl bir şeydir (A’raf 7/116119, Yunus 10/81). Bu durumda ayetin bağlamına ve Kur’an bütünlüğüne göre Hârût ile Mârût’un çeşitli oyunlarla iktidardan uzaklaştırılan şehzadeler olduğu anlaşılır. Zaten yönetimde olana melik dendiği gibi yönetime gelme gücü olana da melik denir (Müfredât). Ayet mealinde bu yüzden “melik” okunuşu tercih edilmiştir.

Hârût ve Mârût, kendilerine oynanan oyunları, kötüye kullanılmaması şartıyla insanlara anlatan iki meliktir. Ayette bu oyunları başkalarına öğreten şeytanların kâfir oldukları belirtilir. Oyunların özellikleri ise “kişi ile eşinin arasını ayıracak şeyler” olarak belirtilmektedir. Buradaki kişi ile eşi “karı koca” olarak da meallendirilmektedir ancak aynı bağlamda olan ve birbirine eşlik etmesi gereken herhangi iki şey de “kişi ile eşi” kelimelerinin anlam çerçevesine girer. Mesela sağlıklı bir insanın aklı ve duyguları, birbirine eşlik edecek şekilde belli bir uyum içindedir. Ancak insan; manipüle etmek, algısını ve davranışlarını yönlendirmek yani büyü yapmak amacıyla duygusal ve/veya biyolojik yönden etkilenebilir. Böylece insanın aklıyla duyguları birbirinden uzaklaşabilir, ayrılabilir. Bununla kişinin sağlıklı ölçeklerin dışında hissetmesinin, konuşmasının vb sağlanması ya da gerçekten bir karı kocanın ayrılmasının sağlanması amaçlanmış olabilir.

Bütün bunlar mümkün görünse de yukarıda da belirtildiği gibi Kur’an’a göre sihir boş ve batıl bir şeydir. Bu yüzden sihir, yapılmaya çalışılan kişiden ziyade yapmaya çalışana zarar verir hatta onu kâfir yapar. Bu durum, ayette açıkça belirtilmiştir. Sihri ve Hârût ile Mârût’un başına gelenleri öğretenler ayette “şeytan” olarak nitelenmiş ve kâfir oldukları belirtilmiştir.

Sihrin boş ve batıl bir şey olduğunu belirten ayetler şöyledir:

(Yûnus 10/81)

فَلَمَّٓا اَلْقَوْا قَالَ مُوسٰى مَا جِئْتُمْ بِهِ السِّحْرُۜ اِنَّ اللّٰهَ سَيُبْطِلُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِد۪ينَ

Onlar (ellerindeki ipleri ve değnekleri) atınca Musa (Firavun ve hanedanına) dedi ki: “Getirdiğiniz şey sihirdir. Allah onu mutlaka boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez.

(A’râf 7/116-118)

قَالَ اَلْقُواۚ فَلَمَّٓا اَلْقَوْا سَحَرُٓوا اَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَٓاؤُ۫ بِسِحْرٍ عَظ۪يمٍ

وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَلْقِ عَصَاكَۚ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ

فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ

Musa: “Siz atın!” dedi. Onlar (iplerini ve değneklerini) atınca insanların gözlerini boyadılar. Onları dehşete düşürdüler. Büyük bir sihir /göz boyaması meydana getirdiler

Musa’ya: “Değneğini at!” diye vahyettik. Bir de ne görsünler! Değnek, sihirbazların uydurdukları şeyleri yalayıp yutuyor.

Böylece (Musa ile ilgili) bütün gerçek ortaya çıktı. Sihirbazların yaptıkları da boşa gitti.

Akla şöyle bir soru da gelebilir: Sihir, boş ve batıl bir şeyse, nasıl oluyor da bazı insanlar üstünde etkili olabiliyor, neden bazı insanların büyülenmiş gibi akıl dışı davrandıklarını gözlemliyoruz ve neden bazı insanlar hayatlarının bir döneminde kendilerine büyü yapıldığını söylüyorlar?

Bu sorular, sihrin boş ve batıl bir şey olduğu gerçeğini değiştirmeyen açıklanabilir sorulardır. Sihirin insan üzerindeki tesirine çok basit bir örnek vermek gerekirse şöyle bir örnek verebiliriz. Bu örnekten yola çıkarak, sihirin bazı insanların üzerinde  nasıl bir tesir bıraktığını anlamak da mümkündür.

Su dolu bir bardağa çay kaşığı koyulunca herkes bilir ki ışığın kırılma kanunları gereği çay kaşığı kırılmış gibi görünür. Hatta bu kanunu yeni öğrenen bazı çocuklar kendinden küçük çocuklara gösterirken oyunlar yaparlar. Çay kaşığını su dolu bardağa önceden koyar, bardağı küçük çocukların yanına getirir, çay kaşığının kırık olduğunu gösterir, “Bakın şimdi ne yapacağım, abra kadabra” der ve kaşığı sudan çıkarırlar, tabi kaşık sapasağlamdır. Sonra küçük çocuklar hayretler içinde, onun, bunu nasıl yaptığını anlamaya çalışırlar.

Bu çocuk oyunu da aslında basit bir sihirdir. Aslı boş ve batıldır çünkü ışığın kırılma kanunları gereği su dolu bir bardakta çay kaşığının kırık gibi görünmesi normaldir. Küçük çocuklar, bunu bilmemektedir ve çay kaşığını kırık olarak görmüşlerdir. Büyük çocuk bu doğa kanununu ve çay kaşığının kırık olmadığını bilmektedir. Küçük çocukları kendine hayran bırakmak yani onların algılarını yönetmek istediğini söyleyebiliriz. Küçük çocuklar ise bu oyundan çok etkilenmiş olabilirler.

Tıpkı bu örnekte olduğu gibi bir sihir/büyü söz konusu olduğunda kendisine büyü yapılan kişi, uğradığı manipülasyondan etkilenmiş olabilir yani büyünün kendisi boş ve batıl ancak yapılan kişi üzerinde oluşan etki gerçek olabilir ancak şüphesiz ki bu etki de geçicidir, manipülasyona sebep olan şey ortadan kalktığında ya da kaldırıldığında etkisini kaybedecektir. Kur’an’da bunun örneği Musa’nın asasının, sihirbazların yılanlarını yutmasıdır.

Sihirbazlar aslı gerçek yılan olmayan ellerindeki şeyleri ortaya attıklarında, onları izleyen halk gördüklerinden etkilenmişti. Musa aleyhisselam Allah’ın “Değneğini at!” diye vahyetmesi ile elindeki değneği attı ve değnek, sihirbazların aslı gerçek olmayan yılanlarını yuttu yani büyülerini bozdu. İzleyenlerin gördükleri asılsız yılanlardan etkilenmeleri de böylece giderilmiş oldu yani manipülasyona sebep olan şeyler ortadan kalktığında sihirbazların yaptığı büyü de bozuldu.

Kur’an’da kâfirlerin nebiler için de büyücü dediklerini okuruz.

(Yûnus 10/76)

فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُٓوا اِنَّ هٰذَا لَسِحْرٌ مُب۪ينٌ

Ne zaman ki onlara katımızdan gerçekler /mucizeler geldi, onlar “Bu, kesinlikle apaçık bir sihirdir!” dediler.

Mesela Musa aleyhisselam için şöyle demişlerdir:

(A’râf 7/109)

قَالَ الْمَلَاُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ

Firavun’un halkından ileri gelenler dediler ki: “Bu gerçekten bilge bir sihirbaz!

Oysa Musa aleyhisselam ve Firavun’un sihirbazları kıssasında anlatılanlar, sihirbazların -Firavun’un ellerini ve ayaklarını çaprazlama kesme tehdidine rağmen- Allah’a secde etmesiyle sonuçlanır yani ileri gelenlerin iddiasına rağmen bu işi bilenler, Musa nebinin bir sihirbaz olmadığına hükmetmişlerdir. Bunu ifade ettikleri ayet şöyledir:

(Tâhâ 20/73)

اِنَّٓا اٰمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَٓا اَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِۜ وَاللّٰهُ خَيْرٌ وَاَبْقٰى

Biz Rabbimize inanıp güvendik ki hatalarımızı ve yapmaya zorladığın bu sihirden dolayı bizi bağışlasın. Allah /O’nun vereceği mükafat daha iyi ve daha kalıcıdır.”

Kâfirler, nebimiz Muhammed aleyhisselam için de aynı iddiayı ileri sürmüştür.

(Sâd 38/4-5)

وَعَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْۘ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌۚ

اَجَعَلَ الْاٰلِهَةَ اِلٰهًا وَاحِدًاۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ

Kendilerine içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaşırdılar ve o kafirler şöyle dediler: “Bu bir sihirbazdır, yalancının tekidir.

(Muhammed) İlahları tek bir ilah mı kıldı? Bu gerçekten çok tuhaf bir şey!”

Sonuç olarak Kur’an’a göre sihir, temelsiz bir gerçeklikten ibaret olan, uğraşan kişiyi günaha sokan hatta kâfir yapan ve sonuçsuz kalan bir şeydir. Yunus 10/77. ayette sihir/büyü yapanların sonuç alamayacakları açıkça belirtilmiştir.

(Yûnus 10/77)

قَالَ مُوسٰٓى اَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَكُمْۜ اَسِحْرٌ هٰذَاۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ

Musa şöyle dedi: “Size gerçekler /mucizeler geldiğinde, onlar için bunu mu söylüyorsunuz? Bu bir sihir mi! Sihir yapanlar umduklarına kavuşamazlar!”