Nazar/ Göz Değmesi Yok: Olamaz

Daha doğrusu onlara göre imanın altı şartı vardır. Yedincisi nazara, sekizincisi büyüye, dokuzuncusu muskaya, onuncusu hoca efendiye, onbirincisi türbeye, onikincisi mezheplere, onüçüncüsü tarikatlara, ondördüncüsü cevşene, onbeşincisi… Bunlara inanmazsanız, sizler sapkın kabul ediliyorsunuz. Tüm bunlara hadisleri kanıt getiriyorlar. Bir taraftan da inanç esaslarına ancak mütevatir haber kanıt olabileceğini söylüyorlar. Ne var ki bu konularda kendi ölçülerine göre bile bir tane mütevatir haber yoktur.

Nazar: Nazar değmesi, yerleşik tanımıyla, bazı kişilerin; çevrelerindeki insanlara, canlılara, hatta bazı kişilere ait eşyalara zarar verici, bakışlarındaki yıkıcı, çarpıcı ve öldürücü gücü ifade etmektedir.

Bu anlayışın sonucu sosyal, siyasal ve ekonomik sektörler doğmuştur: Okuyup üfleyen, hatta tüküren üfürükçüler, nefesi güçlü hoca efendiler, nazarlıklar, mavi boncuklar, kumaş parçaları, kurşun dökmeler, muskalar, tılsımlar, hamaylılar, cevşenler, nazar boncukları ve daha onlarca fetiş(doğaüstü gücü olduğuna inanılan canlı veya cansız varlık: tapıncak veya put) inançlar… Bu inancın yayılması için derin bir uğraş içinde olanlar, bu ve benzeri yollarla halkı kendilerine muhtaç etmesini bilmişlerdir.

Nazar ya da göz değmesiyle birçok insan maddi, manevi veya bedensel zarar gördüğüne inanmaktadır. Hatta nazara inanmayanları inançsızlıkla suçlamaktadırlar. Yukarıda da ifade edilmiş olduğu gibi, onlara göre imanın altı şartı vardır; sanki yedinci şartı nazara inanmak(!), sekizinci şartı büyüye inanmak(!), dokuzuncu şartı efendilerine inanmaktır(!) Eğer inanmazsanız, size kuşkuyla bakmakta, hatta kolaylıkla dindışı görebilmektedirler. Nazar değmesi yoluyla; kimisinin ev eşyalarının kırıldığı, kimisinin elektrik ve elektronik aletlerinin bozulduğu, kimisinin yüzünde çıbanların veya sivilcelerin çıktığı, kimisinin yatağından uzun süre kalkamadığı, kimisinin onulmaz hastalıklara yakalandığı ve doktor doktor dolaştığı, kimisinin işinde veya okulunda başarısız olduğu, kimisinin dostça ilişkilerinin bozulduğu, kimisinin de depresyona girdiği söylenmektedir. Acaba bu, gerçek neden midir? Olayı nazara bağlarsak, bu sorunları gerçek anlamda çözebilir miyiz? Nazara bağlamak çok mu mantıklı? Hayatımızda gördüğümüz zararların yüzde kaçının, yüzde yüz nazara bağlı olduğuna somut bir biçimde tanık olduk? Yoksa bir iki kendi kuruntumuz, yüzlerce de başkalarının kuruntularıyla mı olaya gerçeklik kazandırıyoruz?

Nazara bilimsel kılıf arama gibi bir hezeyan kulaktan kulağa oldukça yayılmıştır. Dünyadaki din mensuplarının birçoğu, kendi uydurma inançlarına hep bilimsel bir dayanak arayarak, inandıklarını meşrulaştırma yoluna gitmiştir. Oysa bir konunun bilimsel olup olmadığını anlamanın açık bir yolu vardır. Eğer bir çalışma uluslar arası düzeyde kabul görmüş bir bilim dergisinde makale olarak yayımlanmışsa, bu konu bilimsellik kazanmıştır demektir. Bu dergilerin sayısı çok fazla değildir. Bu dergilerin, bilimsel çalışmayı yayımlama kriterleri vardır. Bu kriterlere uyuyorsa, o takdirde yayımlanabilir; yoksa siz 50 yıllık profesör olsanız, 500 kitap yazmış olsanız dahi, bu ölçütlere uymuyorsa yayımlanmaz. Bu dergilerde yayımlanmış bazı konuların bilimsel olup olmadığı yeni baştan tartışılabilir. Ama burada yayımlanmamış bir konunun bilimsel olarak ispatlandığı iddia edilemez. Bu bilimsel dergilere iki örnek vermek istiyorum: Science(Bilim) www.science.com ve Nature(Doğa) www.nature.com. Nazarın veya başka konuların bilimsel olarak kanıtlandığını iddia eden bir kafa, bu konunun hangi bilim dergisinin hangi sayısında olduğunu belgelerse, bunun bilimsel olduğunu düşünebiliriz.

Nazarın dindeki kanıtına Kur’an ve hadis kitapları gösterilmektedir. Şu bilinmelidir ki Kur’an’da açık-net biçimde nazarı ifade eden bir ayet yoktur. Ancak ayetlerin anlamını zorlayarak mantıkdışı birçok konu için her türlü sonucu çıkarmak olasıdır. Bu, Kur’an’ın istismara açık olmasından değil, tüm erdem ve adalet kitaplarının kapsamlı ve ince ayarlı oluşundan dolayı istismarcıların kendilerine pay çıkarabilmesidir. Nazarın açık kanıtını hadis kitaplarında bulabiliriz. Hadis kitapları; esenlik dileğinde bulunduğumuz Peygamber ‘in ölümünden yaklaşık ikiyüz yıl sonra yazılmış, içerisinde doğru sözlerin yanısıra, uydurma sözlerin de karıştığı onlarca ciltlerden oluşan Peygamber ‘e yakıştırılan sözleri içeren kitaplardır. Bir hadis(Peygamber ‘e yakıştırılan söz), Kur’an’a aykırı ise, o söz Peygamber ‘e ait değil, başka birine ait uydurma bir sözdür. Meşhur altı hadis kitabında 4041–4042–4043 ve 7004 no’lu hadisler, nazar konusundaki hadisleri aktarmıştır. Bu hadislerde, nazarın hak olduğunu, nazarı değen kimseye abdest aldırılıp, hatta bacaklarını da yıkatıp, abdest suyunu nazardan etkilenen kişinin üzerine sırtından dökmek gerektiğini anlatır. Bu sözün kesin doğru olduğuna inanıyorsanız, bu tedavi yöntemini tartışamazsınız.

Anlamsal zorlamalarla Kur’an’dan nazara kanıt olarak getirilen, nazar duası veya nazar ayeti, 68/Kalem/Suresi,51-52’dir.

68/51-“İnkâr edenler, Kur’an’ı dinlediklerinde, bakışlarıyla seni neredeyse devireceklerdi. (Peygamber hakkında)O, bir delirmiştir, diyorlardı.”

68/52-“Oysa o(Kur’an), tüm insanlık için bir öğüttür.”

Bu ayetlere dikkat edilirse, eğer nazar varsa, diyelim ki var;

a)Allah ‘a inananların değil, inkâr edenlerin nazarları değmektedir(!)

b)Yine nazar varsa, inkâr edenlerin nazarları her zaman değil, Kur’an’ı dinledikleri zaman değmektedir(!)

c)Nazarları değince de, Peygamber ‘e zarar vermek istemişler, ama zarar verememişlerdir(!) Çünkü ayette neredeyse diyor, demek ki zarar verememişler.

d)Aynı ayette, Peygamber ‘i delirmişlikle suçladıklarına göre, bu durumun, kıskançlıklarından değil, öfke, kin ve nefretlerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

Ayette asıl konu Peygamber değil, Kur’an karşıtlarının Kur’an ‘a tahammülsüzlükleri olduğunu öğrenmekteyiz. Dinde kendisine önemli bir rol yükleyen katı bir inanır, Kur’an’dan kendi inancına ters bir bilgi geldiğinde, bunun savunucusunu bakışlarıyla delmek, devirmek ve yıkmak istemez mi?

Nazara diğer bir kanıt olarak Kur’an’dan Felak ve Nas sûreleri getirilir. Bu iki sûrede de nazara doğrudan bir vurgu yapılmaz.

Felak sûresinde; kötülüklerden Allah ‘a sığınmadan söz edilirken, kıskancın yapabileceği kötülüklerden de Allah‘a sığınılır. İnsanların birbirine yaptığı yüzlerce kötülük varken, nazarın akla gelmesi dinin mantık dışına itilmek istenmesinden kaynaklanmaktadır.

Gerici dini anlayışlarda; mantığı, doğal dürtüleri ve kadını, ya bastırmak veya dışlamak egemendir. Kıskançlığa en somut örnek, eşlerin veya sevgililerin birbirlerini kıskanmasıdır. Bu kıskançlıkta eşler, acaba gözleriyle mi, yoksa sözleriyle ve davranışlarıyla mı birbirlerini rahatsız ederler? Bu arada, eğer nazar varsa, Müslüman olmayanlar, Felak ve Nas sûresi gibi duaları bilmediklerine göre, nazarla ilgili sorunlarını nasıl çözecekler? Yoksa sadece Müslümanlara mı nazar değmektedir? Müslüman olmayanları nazar etkilemez mi(!)?

Kur’an ‘da nazara inanmak bir tarafa, nazar inancını reddeden ayetler oldukça net ve açıktır. 42/Şura Suresi,30: “Başınıza gelen her türlü musibet(bela, kötülük, olumsuzluk), sizin kendi ellerinizin işlediklerinden kaynaklanmaktadır. Allah, çoğunu da affetmektedir.”

İkinci ayet, 4/Nisa Suresi,78–79’da buna kanıttır. 4/79: “Sana gelen her iyilik, bil ki Allah ‘tan ‘dır. Sana gelen her kötülük de, kendindendir…” Bu ayetlere göre, insanı derinden etkileyen her türlü olay, BÜYÜ, UĞURSUZLUK, ŞANSSIZLIK, KADER, BURÇ, MUSKA VEYA NAZAR kaynaklı değildir. Kendi yaptıklarımızdan dolayıdır.

Allah’ın bilgisi ve kontrolü dışında hiçbir şey gerçekleşmez: (6/En’am Suresi,59) Bu gerçeği göz ardı edip, olayı bu kavrama bağladığımızda ya da bu kavramın gücüne inandığımızda, Allah devre dışı kalmış olmuyor mu? Allah’ı edilgen, etkisiz ve yetersiz görmüyor muyuz? Allah ‘tan başkasına insanüstü veya doğaüstü güç yakıştırmak, Allah ‘a ortak arayışı olmaz mı?

İnsanların bakışlarıyla birbirlerini rahatsız etmeleri veya endişeye düşürmeleri dışında bilimsel olarak ispatlanmış elimizde herhangi bir bilimsel bulgu yoktur. Her dinde mensuplarından birçoğunun bilimsel kılıf uydurmaya kalkışmaları, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da geçerlidir.

Oldukça kuraldışı(istisna) olarak görülen, özel eğitimden geçmiş bazı kişilerin gösterileri, zaten bu kapsamda değerlendirilmemektedir. Özel eğitimle, hokkabazlıkla ve illüzyonla (yanılmaca) yapılan gösteriler, konumuzun dışındadır.

Bir kasabanın, bir ilçenin veya bir ilin tüm insanlarını incelemeye alalım: Bakışlarıyla, bir binayı, bir ağacı, bir insanı deviren kaç kişi bulabiliriz? Bakışlarıyla televizyonu yerinden indiren, arabayı durduran, insanın kolunu-bacağını kıran, gözünü çıkaran, bir elbiseyi yırtan, üzerimize taş fırlatan, altımızdan koltuğu çeken kaç kişi vardır? Bu ve benzeri inançlar, halkı uyutan ve uyuşturan, kendisinden ve kendi gölgesinden bile korkutan inançlardır. Böylesi inancın yaygarasını koparanlar; nazar ve büyü teraneleriyle, evinde eşya bozulunca faturayı komşuya, çocuk başarısız olunca faturayı bir başkasına çıkararak halkı farkına varmadan birbirine düşürmektedirler. Çünkü onlara göre, nazarın kim de olacağı belli olmaz, kimin kime zarar vereceği de belli olmaz. Onlar; nazar, büyü vb. inançlarla insanların başarısızlıklarını, sıkıntılarını, hastalıklarını ve zararlarını gizemli bir şekilde başkalarına yıkmakta, sorumluluğu başkalarına yüklemekte ve insanları birbirlerine düşman etmektedirler.

Nazar; toplumda dedikoduyu, arkadan çekiştirmeyi(gıybeti) ve ikiyüzlü ilişkileri besleyen, insanları birbirine düşman eden, sevgi ve dostluk ilişkilerini ortadan kaldıran, insanları kendi gölgesinden bile korkutan bir anlayışı körüklemiştir. Yaşadığı çoğu sorunu nazara bağlayanların insan ilişkileri son derece yapaydır. Sevgi iddiaları, çürüktür. Saygı gösterileri yapmacıktır. Nazara bağladıkları olaylar, ya kulaktan dolmadır veya kandırmacadır, ya da malzeme olarak kullanacağı binde bir olay, inatçılığı yüzünden önüne çıkarılmış ve sapmasına bir neden bulmuştur. Zaten her türlü uydurma inanç için de kullanacağı bir malzeme ve bahane yok mudur(!)?

Kur’an’da nazar, büyü ve uğur gibi gizli ve gizemli güçlere bağlı bir inanç yoktur. Her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğuna, Allah dilemedikçe kimsenin sıkıntı ve zarar veremeyeceğine: (6/17–71, 7/191–198, 10/18, 106–107, 21/66, 22/12–13, 33/17, 39/38, 46/4–5, 48/11) ve başımıza gelen sıkıntıların kendi işlediklerimizin sonucu olduğuna: (4/78–79, 42/30) dair bu ayetler incelenebilir..

Nazar(bakışlardaki yıkıcılık) inancının tutarsızlığı(Şans/ büyü/ uğur/ tesadüf-rastlantı / yazgıcılık)

1. Allah, bizi hak etmediğimiz bir nedenden dolayı, sırf birisi baktı(nazar etti) diye

cezalandırmaz. Cezalandırması, O’nun adalet anlayışına ters düşer: (11/101, 16/118, 43/76)

2. İnsanın başına gelenler, kişinin kendi yapıp ettiklerindendir: (42/30, 4/79)

3. Birisine(bir çocuğa) veya bir eşyaya sevgiyle baktık diye onun başına gelenlerden biz sorumlu

tutulamayız: (52/21, 74/38)

4. Birisine(bir çocuğa) veya bir eşyaya sevgiyle bakmak kınanmamıştır: (3/14)

5. Allah isteyip uygun görmedikçe kimsenin sıkıntı ve zarar veremez: (6/17–71, 7/191–198,

10/18, 106–107, 21/66, 22/12–13, 33/17, 39/38, 46/4–5, 48/11)

6. Kötülüğü ve zararı başkasından bilmek Kur’an’ın öğretisine aykırıdır: (4/78–79)

7. Kur’an’da nazara(bakışlardaki yıkıcılık) olur veren bir ifade ve nesnel(somut) olarak

kanıtlanmış bilimsel bir bulgu yoktur. 68/51 ‘de, Tanrı karşıtlarının vahiy elçisi Muhammed ‘e olan

öfkelerini ve onu doğru yoldan kaydırma isteklerini anlatmaktadır. Nitekim benzer ifadeler başka

ayetlerde de vardır: (17/73–76)

8. Nazara(bakışlardaki yıkıcılığa) inanmak; sorumsuzluklarımızı, başarısızlıklarımızı,

eksikliklerimizi, hatalarımızı, kusurlarımızı başkalarına yüklemektir.

9. Nazara(bakışlardaki yıkıcılığa) inanmak; toplum içinde insanları birbirine düşürmek,

dedikodu ve bölücülük yapmak, dertlerimiz, sorunlarımız, sıkıntılarımızın kaynağını yanlış yerde aramak

ve böylece sorunları katlanarak sürmesine neden olmaktır.

10. Milyonda bir olasılığın gerçekleşmesi, bizim kaderimizde yazılı olması, tesadüf, rastlantı

veya şansla değil, dürüstlüğümüz, emek ve çabamızladır. ÖSS sınavı gibi..

Mahmut Celal Özmen