A’raf Suresi 157. Ayetin Hükmü
Bu ayet, Resulün, Nebinin dinde hüküm koyabileceğini savunanların en çok delil getirdiği ayettir.
Ayette Resuller için:
“…Onlara marufu (iyiliği) emreder, münkeri (kötülüğü) yasaklar; temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar…” ifadesi geçer.
Ancak Kur’an’ın bütünlüğü (En’am 145 ve paylaşılan diğer ayetler) ışığında bakıldığında, buradaki “helal/haram kılma” yetkisinin bağımsız bir yasama değil, bir tebliğ ve uygulama olduğu şu delillerle anlaşılır:
1. Fiilin Kaynağı:
Elçi mi, Mesaj mı?
Ayetin başında bu kişinin “yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları Elçi” olduğu vurgulanır.
Yani elçinin helal veya haram dedikleri, zaten Allah’ın vahyinde (kitapta) mevcut olan hükümlerdir.
Elçi, Allah’ın helal kıldığını “Bu helaldir” diyerek ilan eder, haram kıldığını “Bu haramdır” diyerek yasaklar.
2. “Haram Kılmak” Kelimesinin Kur’an’daki Kullanımı
Kur’an’da bazen bir eylem, o eylemi bizzat yapan kişiye değil, o eyleme aracılık edene nispet edilir.
Örneğin; Allah, Kur’an’ı “Kerim bir elçinin (Cebrail veya Muhammed as.) sözü” olarak niteler (Hakka 40). Ama biliyoruz ki sözün gerçek sahibi Allah’tır; elçi sadece onu seslendirendir.
Aynı şekilde, Resullerin “haram kılması”, Allah’ın haram kıldığı bir hükmü insanlara tebliğ etmesi ve yürürlüğe koyması demektir.
3. “Hüküm Yalnızca Allah’ındır” İlkesiyle Çelişki
Eğer A’raf 157’yi “Peygamber Allah’tan bağımsız olarak bir şeyi haram kılabilir” şeklinde anlarsak, şu ayetlerle çelişki oluşur:
Yusuf 40: “Hüküm ancak Allah’ındır.”
Tahrim 1: “Allah’ın sana helal kıldığını neden haram kılıyorsun?” (Burada Allah, Resullerin kendine bile bir şeyi haram kılmasını müdahale ile engellemiştir).
4. “Helal ve Haram” Listesinin Sınırı
En’am 145. ayet, Resule şöyle demesini emreder:
“Bana vahyolunanlar içinde, haram kılınmış bir şey bulamıyorum…” (ve devamında sadece 4 şeyi sayar).
Eğer Resullerin vahyolunan dışından bir şeyi haram kılma yetkisi olsaydı, “Bana vahyolunanlar dışında ben de şunları haram kılıyorum” demesi gerekirdi.
Oysa ayet, haram sınırını sadece vahiy ile çizmiştir.
5. Maruf ve Münker Bağlamı
Aynı ayette (A’raf 157) Resullerin “marufu emrettiği” söylenir.
Maruf, zaten toplumca bilinen, akla ve vahye uygun olan “iyi” demektir. Resul, yeni bir “iyi” icat etmez, Allah’ın iyi dediğini emreder. “Haram/Helal” konusu da tam olarak bu paralelliktedir.
Sonuç olarak:
Resullerin, Nebilerin “haram kılması”, Allah’ın yasaklarını topluma bildirmesi ve bu yasakların sosyal hayatta uygulanmasını sağlamasıdır (icra makamı). Yetki (teşri) Allah’ındır, duyuru ve uygulama (tebliğ/temsil) elçinindir.
Bu yaklaşım, dini iki kaynaklı (Allah ve Resul) olmaktan kurtarıp, tek kaynaklı (Vahiy) ve o kaynağın en güvenilir uygulayıcısı olan Resul zeminine oturtur.
İşte ihlas budur, tevhid budur.
Son söz
Sadece İlah ve Rabb olan varlık DİN gönderebilir, DİN hükmü koyabilir.
Beşer olan elçilerin böyle bir yetkisi yoktur.
Elçiler vahyi duyurma ve bu vahye uygun örneklik sergilemekten sorumludur.
Bu örnekliğin iki kaynağı vardır; Kur’an ve Kur’ana uygun olarak yaşanagelmiş mütevatir uygulamalardır.
(Meselâ; kıyam , rükû, secde, dua, kıraatı içine alan salat, hacc uygulamaları vb. mütevatir uygulamalara dahildir.
Mütevatir uygulamaları, şüphe barındıran zanni rivayetlerle bir tutmamak lazım.
Mütevatir uygulamalar;
şüphe barındırmayacak şekilde kalabalık topluluklarca nesilden nesile yaşanarak, uygulanarak gelmiştir.
Şu hususa da dikkat etmeliyiz:
Sünnet adı altında o dönemin Araplarının örf ve adetlerini, geleneklerini almak, bunu DİN zannetmek, bir usül hatasıdır.
Meselâ; sarık takmak, cübbe giymek, sakal bırakmak, misvak kullanmak, göze sürme çekmek, peçe takmak, eve davet ettiği misafirine karşı hanımını gizlemek(haremlik selamlık), Nebi’nin sevdiği yemeği yemek, Onun giydiği terliğin aynısını giymek, asa taşımak vb. birçok beşeri uygulamalar sünnet adı altında bizlere DİN diye sunulmaktadır.
Bunları din hükmü olarak görmezsek sorun olmaz.
Yani birisi isterse sarık, cübbe giyebilir, sakal bırakabilir.
Yeter ki bunu DİN ile ilişkilendirmesin.
En doğrusunu tüm alemlerin Rabbi olan Allah bilir.
Vedat KAT

