İDAMDA HÜMANİZM

Yüce Allah İslam’dan başka bir din indirmemiştir.[1] Adem Aleyhisselam’dan Muhammed Aleyhisselam’a kadar tüm nebilere aynı din yani İslam vahyedilmiştir.[2]Allah’ın dini İslam mükemmeldir.[3] Çünkü Allah’ın dinidir ve Allah her yaptığını mükemmel yapan tek varlıktır. İndirdiği son kitabında bu mükemmel dinini fıtrat olarak tanımlamakta, insanı da aynı fıtratta yarattığını bildirmektedir.[4] Bu da İslam’ın, yani Allah’ın tek dininin, her insan için her konuda mükemmel ve reddedilmesi imkansız, herkesi memnun ve tatmin eden, dolayısıyla herkes tarafından talep edilen bir düzen ve sistem getirmiş olması anlamına gelir. O halde her nebiye indirilmiş olan kitabın içerdiği sistem yeryüzünün en gelişmiş, en insani, en fıtri yani yaratılışa en uygun kanunlarını içeriyor olmalıdır. Çünkü din de insan da aynı fıtrat üzerine oluşturulmuş yani aynı yaratılış kanunlarına göre dizayn edilmiştir.

Allah’ın dinini en usturuplu, en sinsice bozan ve yerine getirdiği uydurmaları gerçek din gibi gösterenler de elbetteki dini en iyi bilenler olacaktır. Nitekim kıyamete kadar Allah’ın doğru yolunun üzerinde oturmak ve insanları o yoldan saptırmak üzere Allah’tan izin almış olan dolayısıyla o yolu en iyi bilenlerden biri İblis’tir.[1] O halde insanları doğru yoldan saptırabilmek o yolu en iyi bilmekle başarılabilir. Zaten dünya menfaatini ahirete tercih eden kişinin yapması gereken, doğru yolun üzerinde oturup sinsi tuzaklar kurarak Allah’ın dininden insanları uzaklaştırmak ve bunu yaparken de onları en halis müminler olduklarına inandırmaktır:

“Onlar, dünya hayatını Âhiretten daha çok seven, Allah yolundan engelleyen, o yolda anlaşılmayacak bir biçimde eğrilik oluşturmaya çalışan kimselerdir. Onlar derin bir sapkınlık içindedirler.” (İbrahim 14/3)

Ayette “onlar” zamiriyle işaret edilen kişilerin göklerde ve yerde herşeyin sahibinin Allah olduğunu ve Allah’ın kitabını göz ardı etmiş (kafir) kişiler olduklarını öncesindeki iki ayetten anlıyoruz:

“Elif! Lam! Ra! İnsanları, Rablerinin izniyle karanlıklardan aydınlığa, daima üstün olan ve her şeyi güzel yapanın yoluna çıkarasın diye sana indirdiğimiz kitap budur.Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsinin Sahibi olan Allah’ın yoluna… O kafirlerin (tüm bunları görmezden gelenlerin), suçlarıyla sıkı sıkıya bağlı olan azaptan dolayı çekecekleri var.” (İbrahim 14/1-2)

İşte üçüncü ayette “onlar” diye işaret edilen bu kişiler, bu ayetlere göre Allah’ın mutlak hakimiyetini ve indirdiği kitabı görmezden gelerek geçici menfaatlerini evrensel doğrulara tercih edenlerdir. Allah’ın mutlak hakimiyetini görmezden gelmeleri, yeryüzünde kendi hakimiyetlerini veya sırtlarını dayadıkları siyasi gücü önemsiyor ve tercih ediyor olmaları sebebiyledir. İndirdiği kitabı görmezden gelmeleri ise Allah’ın kanunlarının yerine kendi kanunlarını geçirebilmeleri içindir. Böylece hakimiyet Allah’tan alınmış ve insana verilmiş olur. Ancak bu o kadar güzel yapılır ki sıradan insanlar Allah’a kul olduklarını düşünerek alim sandıkları kişilere kul olmaya başlarlar.İşte Allah’ın hakimiyeti yerine kendisinin veya efendisinin hakimiyetini koyan kişileri tüm insanlık alim ve mümin olarak tanısa da Allah “kafirler” ifadesiyle tarif etmektedir. O halde en çok dikkat etmemiz gerekenler tüm insanların alim kabul ettiği kişiler olmalıdır. Bu durum bugün de geçerlidir ve kıyamete kadar da geçerli olacaktır. Hatta bunun en güzel örneklerine bugünlerde bizzattanık oluyoruz. İslam’ı Allah’ın kitabından uzaklaştırıp insanların uydurmalarıyla dolduran ve adına da

Yahudilik diyenlerin dinde otorite kabul ettikleri kişiler en kabul edilemez eylemleri bile meşru gören fetvalar verebiliyorlar. Bir haber sitesinde yer alan bilgiye göre İsrail ordusunun yeni hahambaşı olarak atanan haham Eyal Karim daha önce de orduda görev yaptığı sırada şu fetvaları vermiştir:

Askerler, savaş zamanında, yahudi olmayan kadınlara tecavüz edebilir, yakalanan Filistinliler öldürülmelidir.[1]

Bu fetvalar karşısında her samimi müslümanın hatta insaf sahibi her Yahudi’nin tepki göstermesi, bu ifadeleri kınaması ve lanetlemesi normaldir. Hatta fıtratını bozmamış her insan Allah’a isnad edilen bir dinden bu fetvaları çıkarabilmenin mümkün olmayacağını bilir. Bu fetvaların sahibinin bir Yahudi din adamı olması acaba biz müslümanları temize çıkaran bir durum mudur? Kendilerine müslüman diyen yani Allah’ın indirdiği son kitaba ve elçisine uyduğunu iddia edip dinin en son haline iman ettiğini söyleyen bizler bu fetvaların neresindeyiz? Benzer durumlar için bizim din adamlarımızın en ileri gelenlerinin din adına verdikleri fetvalar Yahudilerinkinden farklı mıdır? Burada da sözü, belki de bazılarımızıno en kutsal mekanda göz yaşı dökerek arkasında namaz kıldığımız eski Kabe imamına bırakalım. Suudi rejimi tarafından atanmış olan eski Kabe imamı selefi şeyhi Adel El Kalbani katıldığı bir televizyon programında Işid hakkında şu sözleri sarf etmiştir:

“Onlar kendi ideolojilerini bizim kitaplarımızdan, bizim özbeöz prensiplerimizden almışlar. Onları eleştirenler sadece onları  değil, bu ideolojinin hayata dönüşme olanaklarını ve eylemlerini de eleştirmiş oluyorlar. Biz onların dayandıkları bakış açılarını eleştirmiyoruz. Biz de aynı ideolojiyi taşıyoruz ama biz bu ideolojiyi daha gelişmiş tarzda hayata geçiriyoruz” Eğer Işid hayata geçirdiği idamları daha “humanist” şekilde uygulasaydı, o zaman selefilik ideolojisine leke gelmezdi. Onların ideolojik kaynağı selefiliktir. Onlar bir kaç basın mensubunu idam ettiklerinde kesin fetvalara dayanarak yapmışlardı. Ama, bu idamları biraz insani şekilde yapsalardı selefiliğe leke gelmezdi.”[1]

Temelde her iki din adamının açıklamalarında da konu aynıdır: Kafirler öldürülür. Zaten el Kalbani’nin “bizim kitaplarımız, bizim özbeöz prensiplerimiz” dediği kaynaklar mezheplerin ana kitapları ve onların içerdiği hükümlerdir. Bunların hepsinde dinden dönenin öldürüleceği, savaşlarda ele geçirilen esirlerin öldürülüp kadınlarından cariye olarak yararlanılabileceği açıkça yer almaktadır. Yani el Kalbani gerçekten de haklıdır. Bugün istisnasız tüm mezheplerin İslam dedikleri din budur. Kaldı ki bugün İslam alimi olarak bilinen isimlerinbu gibi uygulamaları Kur’an’a dayandırarak kabul etmekte olduklarını da görüyoruz. Bu konuda ülkemizin en üst düzey din otoriteleride istisna teşkil etmemektedir.Köşeye sıkışınca Işid’in uygulamalarının dinde yeri olmadığını söyleyen hocalarımızAllah’ın onca ayetine rağmen ne yazık ki kölelik ve cariyeliği Allah’ın kitabına dayandırabilmektedirler. İşin en korkuncu da bugün halailahiyat fakültelerimizde geleceğin hocalarına ve alimlerine, Işid’in tüm uygulamalarının dayandığı kaynaklar okutulmakta ve adına da İslam fıkhı denilmektedir.

Ayrıca Yahudi din önderinin din kabul ettiği uygulamaları söylerken insanlardan gelecek olan tepkiyi hiç önemsemediğini dolayısıyla çok daha mert olduğunu söylememiz gerekir. Müslümanlar ise özellikle batının tepkisinden korktukları için Allah’ın emri sandıkları şeyi bile insanlardan korkarak yumuşatma ve böylece “hümanist idam” gibi gülünç terimler uydurmaktadırlar. Bizim din alimlerimiz de Kur’an’da bulunduğunu sandıkları kölelik ve cariyelik kurumunu Birleşmiş Milletlerin büyük bir ictihadla kaldırdığını dolayısıyla artık uygulanamayacağını söylemekte, adeta Allah’ın, elçisininin ve tüm İslam aleminin yapamadığını yaptığı için batıya minnet duymaktadırlar. Böyle bir müslümanlığın dünyanın maskarası olması hiç de şaşılacak bir durum değildir.

Üstelik Müslümanların elinde Allah’ın kitabı orijinal haliyle durmakta hatta yeryüzünde en çok okunan kitap özelliğini taşımaktadır. Ancak okuma eylemini, içerisinden anlamayı çıkarıp sadece bir takım kelimeleri seslendirmeye indirgediğinizde kurbağaların sürekli kitap okuduğunu iddia eden birine verecek bir cevabınız olmayacaktır.

Erdem Uygan’ın kaleme aldığı bu yazı, 15.7.2016 tarihinde Fıtrat Haber sitesinde yayımlanmıştır.

_________________________________________

[1] Araf 7/16

[1] Al-i İmran 3/83-85

[2] Al-i İmran 19, Şura 42/13

[3] Maide 5/3

[4] Rum 30/30

[1]http://www.fitrathaber.com/genel/kabe-imamindan-sok-edici-aciklamalar/284557

[1]http://www.haber7.com/ortadogu/haber/2042780-israil-ordusunun-yeni-hahamindan-skandal