İMANIN TEK ŞARTI

Kur’an ayı Ramazan’ın son günlerini de tanımlarımızı Kur’an’a göre yapmak, mutlaka bilinmesi gereken hayati kavramların anlamlarını ve örneklerini Kur’an’dan görüp öğrenmek üzere geçirmekten daha güzel ne olabilir? O halde Allah’ın ayetlerini bu amaçla okumaya devam edelim…

İman kelimesinin Kur’an’daki anlamının güvenmek olduğunu pek çok kez dile getirdik ve ayetlerle ortaya koyduk. Allah bir konuda bir emir vermişse Allah’a iman eden yani güvenen bir mümin bu güvenini O’nun emrini yaparak gösterir. Kur’an bu konunun örnekleri ile doludur. Onlardan çok dikkat çekici olan biri de Tevbe Suresi’nde gözümüze çarpmaktadır.

İnceleyeceğimiz ayetlerde konu savaş olduğu için önce şunu belirtmek gerekir ki; Kur’an’a göre meşru savaş şartları oluşmadan bir topluluğa savaş açmak mümkün değildir. O savaş şartları da Mümtahine Suresi’nin 8-9. ayetlerinde açıklanmış olan üç kırmızı çizginin ihlalidir. Bunlar bizimle dinimiz konusunda savaşmaya kalkılması, bizi yaşadığımız bölgeden çıkarmaya kalkışılması ve çıkaranlara destek verilmesidir. Bu üç kırmızı çizgiyi ihlal edenlerle savaşmamız gerekir ki bunlar da zaten evrensel savaş şartlarıdır. Her toplum bu eylemleri yapanlara karşı savaşır. Bunlar dışında herhangi bir sebeple hiçbir toplulukla savaşmamız meşru değildir. Olası yanlış anlaşılmaları önlemek için yaptığımız bu açıklamadan sonra konumuzun savaş değil Allah’a güvenin yani imanın göstergesini araştırmak olduğunu hatırlatarak devam edelim.

Rabbimiz Tevbe Suresi’nde müslümanlara zorlu bir savaş için sefere çıkma emri veriyor:

“İster kolay, isterse ağır gelsin siz savaşa çıkın. Allah yolunda malınızla, canınızla mücadele (cihad) edin. Sizin için hayırlı olan budur. Bunu bir bilseniz.” (Tevbe 9/41)

Ancak bu emrin birilerine ağır geldiği devamındaki ayetten anlaşılıyor ve işte Allah’a güvenenle güvenmeyenler ortaya çıkıyor:

“Kolay bir menfaat ya da alışılmış bir yolculuk olsaydı, arkandan gelirlerdi. Ama bu zorlu yolculuk onlara pek uzun geldi. “Eğer gücümüz yetseydi elbette seninle birlikte çıkardık” diye Allah’a ant içeceklerdir. Onlar kendilerini tüketmektedirler. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancıdır.”(Tevbe 9/42)

Nebimizin de insan olduğunu ve duygularına yenilebildiğini gösteren bir çok ayetten belki de en dokunaklısı burada karşımıza çıkıyor:

“Allah seni affetsin, kimin özü sözü doğru olduğu senin için iyice ortaya çıkmadan ve kimin de yalancı olduğunu iyice anlamadan onlara ne diye izin verdin?” (Tevbe 9/43)

Asıl göstermek istediğimiz ayet ise sıradaki ayetimiz. Bakınız iman eden yani güvenen kişiler Allah’ın bir emri söz konusu iken nasıl tavır sergilerlermiş:

Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenenler (iman edenler), mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda mücadele (cihad) için (savaşa katılmama konusunda) senden izin istemezler. Allah kendisinden çekinerek korunanları bilir. Senden izin isteyenler sadece Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenmeyenlerdir (iman etmeyenlerdir). Onların içleri kuşkuludur. Onlar kuşkuları içinde gidip gelmektedirler. (Tevbe 9/44-45)

Allah’ın emirlerini yerine getirmek, Allah ne demişse hiçbir bahane üretmeksizin uygulamaya koymak imanın, yani Allah’a ve Ahiret gününe, Allah’ın yaptığımızı karşılıksız bırakmayacağına olan güvenimizin yegane göstergesidir. Bunun tersi bir tavır sergilemek ise Allah’a olan güvensizliğin alameti olacaktır.Allah’a güvenen bir insan O’nun bir emrini uygulamak konusunda tereddüt etmez, bahane üretmez, oturup kalmaz. Kalkıp emrin gereğini yerine getirir. İmanın göstergesi budur.

Belki de yolcu ve hastaya oruç tutmama ruhsatı verildiği halde bile tutarsanız daha iyi olur buyrulması da bundandır. Oysa bugün müminler bırakın Allah’ın tutmama ruhsatı verdiği yolculuk ve hastalık durumunu, sınava girmeyi, sıcak havayı, işlerindeki çalışma şartlarını bile Allah’ın oruç emrini yerine getirmemenin bahaneleri olarak kullanmaktadırlar.Yine hiçbir şartta kılınmamasına müsaade etmediği, hatta vakti dışında dahi kılınmasına izin vermediği kesin bir emri olan namaz için ne bahaneler üretilmektedir; “ailem ne der”, “patronum kovar”, “insanların içinde mi kılacağım”… Hele Allah’ın kendisine savaş açmak olarak nitelediği faiz yasağını adeta çiğnemek için yarışılmaktadır; “bu devirde kredisiz ev almak mümkün mü?”, “kredi çekmeden araba alamam”, “faiz modern ekonomilerde bir gerekliliktir”… Öyle ki bugün müslüman toplumlar sanki Allah’ın ev almayı emrettiğini, arabasız kalmayın emri olduğunu, faize girme pahasına işletmelerini büyütmeyi farz kıldığını düşünüyor gibidirler. Allah’a ve elçisine savaş açmaktan korkmayan müslümanları meşru savaş şartlarının oluştuğu bir sınavda düşünmek istemiyorum.

Kısacası imanın tek şartı ve tek göstergesi Allah’ın emrini eksiksiz yapmaktır. Allah, emirlerini uygulamak konusunda kuşkuya kapılmadan “Allah ne diyorsa o!” diyerek imanını ispatlayanlardan olabilmemiz için hepimize yardım etsin.

Erdem Uygan’ın kaleme aldığı bu yazı, 30.6.2016 tarihinde Fıtrat Haber sitesinde yayımlanmıştır.