İYİLİĞİ YAYIN EMRİNİ NASIL ANLAMALIYIZ?

İyilikle kötülük bir olmaz; sen kötülüğü en güzel şekilde sav. Bir de bakarsın ki aranızda düşmanlık olan kişi sıcak bir dost gibi oluvermiş. (Fussilet 41/34)

Ayette geçen ana fikirlere odaklandığımızda, bunlardan birisi kötülüğün kötülükle alt edilemediği gerçeğidir. Kötülük ancak iyilikle alt edilebilir. İnsanlar arasında iyiliği yaymanın temelinde de iyiliği yapmak/uygulamak/emretmek ve affedicilik vardır (Bkz. Araf 7/199).

İçinizde hayra çağıran; iyi şeylerin yapılmasını isteyen ve kötü şeylerden sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte böyle topluluklar, umduklarına kavuşacak olanlardır. (Al-i İmran 3/104)

Ayette geçen “iyi şeylerin yapılmasını isteyen/emir” kavramından ne anlamalıyız?

Kur’an ayetlerinde geçen “emir” kavramını bağlamlarıyla birlikte okuduğumuzda, emri ilk alanlar, ilk muhataplar olduğu anlaşılmaktadır. Emrin ilk anlamını bu şekilde değerlendirdiğimizde; Allah’ın emir/lerini önce kendimizin yapması gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Sonrasında iyiliği/emri başkasına samimiyetle söyleyip iyi şeylerin yapılmasını istemek olarak değerlendirebiliriz. Nebi-Elçimizin örnekliğini bu bağlamlarda değerlendirmemiz gerekir. Allah’ın emirlerini önce kendimiz, kendimiz için uygulamalıyız. O zaman örnek alınacak bir şahsiyete dönüşebiliriz. Tıpkı Elçimiz gibi “O yürüyen bir Kur’an’dı, Allah’ın boyasıyla boyanmıştı…” Başkalarına iyilik yapmak onların ahlak polisliğini yapmak değildir. Sürekli başkasında hata, kusur aramaya kalktığımızda hatta tecessüs etmeye kalkıştığımızda, kişi kendisini hatasız görmeye başlar. Buda kişinin kendisine yapacağı en büyük kötülüktür. Çünkü bu durum kişiyi kibre götürür!

Tıpkı iblis gibi, kişiyi “ben ondan daha hayırlıyım” düşüncesine sevk edebilir. Anlaşılacağı üzere Cenab-ı Hakkın tüm emir ve yasaklarını ilk önce kendimiz uyguladığımızda öncelikle iyiliği kendimize yapmış oluruz.  Böylelikle birr ve takva sahibi olmaya başlarız yoksa ehli kitabın düştüğü hataya kendimiz de düşebiliriz “Kitabı /Tevrat’ı iç bağlantılarıyla okuduğunuz halde, insanlara erdemli olmayı emredip kendinizi unutuyorsunuz, öyle mi? Hiç aklınızı kullanmaz mısınız?” (Bakara 2/44)

Birr kavramını Türkçeye tek kelime ile çevirmek çok zordur. Çünkü birr kavramı üstün iyiliğin tüm vasıflarını kendisinde toplayan bir kavram olarak karşımızda durmaktadır. Öncelikle birre ulaşmak için, kişinin erdemli bir şahsiyet olabilmesi için, kişinin iyiliği karşılıksız yapması gerekir. Yoksa iyilik çıkar ilişkilerine dönüşür. Birr kavramının içeriğini, üstün iyiliklerde bulunmak olarak nitelendirdiğimizde, karşılığını yalnız Allah’tan bekleyeceğimiz iyiliklerde bulunmuş oluruz. Aynı zamanda takvalı da olmuş oluruz. “… Erdemli olma ve takva /yanlışlardan korunma konusunda birbirinizle yardımlaşın ama günah ve taşkınlık konusunda yardımlaşmayın. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının. Allah’ın cezalandırması çetindir.” (Bkz. Maide 5/2) İyiliği yaymayı hayırlarda yarışmak olarak değerlendirdiğimizde, dünyada kötülüğün değil, İyiliğin yayılmasına vesile olmuş oluruz.

Ön koşul:

1-Allah’ın emir ve yasaklarına uymak

2-İhsanda bulunmak

3- Salih ameller yapmak

4-Hayırlarda  yarışmak

6-Sabretmek

7-Yalnız Allah’tan yardım istemek

Kısaca işe önce kendimizden başlamak!  İyiliği/Birri özelden genele yaydığımızda yalnız Allah’ın rızasını kazanmaya odaklanmış oluruz. O zaman gerçek mutluluğa ve felaha kavuşmayı umabiliriz.

Sen akrabaya hakkını ver; çaresizlere ve yolculara da. Allah’ın rızasını kazanmak isteyenler için iyi olan budur. İşte onlar umduklarına kavuşacak olanlardır. (Rum 30/38)

Allah’a kulluk edin. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya iyilik edin. Akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve hakimiyetiniz altında bulunan esirlere de iyilik edin. Allah, kendini beğenen ve övünen hiç kimseyi sevmez. (Al-i İmran 3/36)

Mürüvvet ÇALIŞKAN