ELEŞTİREL BAKIŞ NASIL OLMALI?

Eleştiri kavramı TDK’da “eleştirmek eyleminden türetilmiş bir kavramdır. Bir insanı, bir konuyu, bir yapıtı doğru ve yanlış yönlerini bulup göstermek gereğiyle inceleme işidir.” diye geçmektedir.

Bu inceleme işini yaparken hangi kriterlere dikkat ediyoruz? Kişiyi eleştirirken hangi konulara dikkat ediyoruz?

1- Eleştiri ahlakına sahip miyiz?

2- Eleştiriyi negatif mi, pozitif mi algılamalıyız?

3- Neden eleştiriye açık değiliz?

4- Bir kişiyi eleştirirken, şahsını mı hedef alıyoruz?

5- Düşünce ve/veya eylemini mi hedefe alıyoruz?

6- Kişiyi eleştirirken ona hakaret  ederek mi eleştiriyoruz?

7- Bize göre ters gelen düşünceyi ya da eylemi mi hedef alarak eleştiride bulunuyoruz?

Örneğin bir metni eleştirirken yazarın kendisini mi eleştiriyoruz yoksa metnin kendisini mi? Yazarın kendisiyle yazdığı metni özdeşleştirerek mi eleştiride bulunuyoruz? Bilgiye dayalı, yapılan eleştirilerin tadına doyum olmaz. Karşılıklı olarak  bakış açılarımızı değerlendirme fırsatı yakalamış oluruz. Buna din dilinde istişare denir. Unutmamalıyız yazar bizimle aynı görüşü paylaşan bir kişi olmayabilir!

Edindiğim tecrübeme göre eleştiri yaparken öncelikli problemimiz her tür eleştiriyi kişiselleştirme eğiliminde olduğumuzdur. Bu sebeple olgu ve olayları objektif ve tarafsız bir gözle değerlendirmeyi beceremiyoruz. Diğer bir öncelikli problemimiz, birbirimizi anlamak için değil sadece cevap vermek için dinlediğimiz için, söyleneni anlamaya çalışmadığımızdan dolayı dinleme ahlakına da sahip değiliz. Özellikle kendimize sormamız gereken konu; eleştiriye açık olmadığımız için mi, her şeyi kişiselleştirme eğilimindeyiz? Eleştirildiğimizde neden saldırgan ve kaba bir üslup kullanıyoruz? Savunduğumuz konudaki bilgi yoksunluğumuzdan dolayı mı eleştiriye tahammülsüzüz?

Bilgi yoksunu ve olgunlaşmamış kişiler saldırganlık eğilimi gösterirler! Kendimize sormamız gereken diğer soru; her şeyi kişiselleştirerek anlamak ve/veya aktarmak bizi çıkmaza iter mi Unutmamalıyız “her bilenin üstünde bir bilen vardır” farklı biliş düzeyleri, farklı kişilik kapasiteleri ve davranış kalıpları devreye girdiğinde eleştiriler renk değiştirir. Hal böyle olunca kişiler birbirlerini  hedef tahtasına koyduklarında kişisel çıkarlar ve amaçlar devreye girdiğinde karşılıklı çatışma kaçınılmaz olmaktadır. Oysa düşünceyi hedef alıp çatışmadan tartışmak başka bir şeydir. Hedefe kişiyi koyup düşüncelerinden dolayı kişinin kendisini eleştirmek başka bir şeydir. Yine unutmamalıyız eylemler, düşünceler değişir ve gelişir. Pozitif yönde yapılan eleştiriler kişileri olgunlaştırıp geliştirir. Eleştiriler kişiselleştirilmediği müddetçe…

Maalesef aya değil de parmağa bakma eğiliminde olduğumuzdan dolayı eleştiri ahlakına sahip olamıyoruz. Kişiyi eleştireceksek resmin tamamını görmeden eleştirmek hata olur. Bu yüzden soru sorarak öncelikli hedef kişiyi anlamak olmalıdır. Sonrasında katılmadığımız yönleri açıklamak daha rahat olacaktır. İbrahim Nebinin babası ve toplumuyla sohbeti veya Yusuf Nebinin zindan arkadaşlarıyla sohbetini örnek olarak verebilirim. Kısaca eleştiri ahlakına sahip bireyler önce kendi kendilerini eleştiri süzgecinden geçirmelidirler. İçe bakışı objektif bir şekilde gerçekleştirebilen bireyler iletişimde daha başarılıdırlar. İçe bakışı objektif bir şekilde gerçekleştiremeyen bireyler, başkalarının eleştirilerine tahammül gösteremezler. İşe öncelikle kendimizden başlamalıyız! Yoksa karşı tarafa sözlü ve/veya psikolojik şiddet uygulamamız kaçınılmaz olabilir.

Şayet sözlü ve/veya psikoljik şiddete kendimiz mağruz kalıyorsak, bunun bize ne hissettirdiğini karşı tarafa “ben dili” ile söylemeliyiz. “Bu konuşma tarzı beni rahatsız etti, üzdü, kızdırdı veya öfkelendirdi” diyebiliriz. (dikkat edin “konuşma tarzın” değil! Konuşmanın kendisini hedef almalıyız. Kişiyi hedef almadığımız için, kişi konuşma tarzını değiştirecektir. Değiştirmiyorsa “selam” deyip geçmeliyiz. Biz ancak kendimize sahip çıkabiliriz.)

Duygumuzu ve düşüncemizi söyledikten sonra hala sözlü ve/veya psikolojik şiddet devam ediyorsa artık sağlıklı iletişimden söz edemeyiz. Rabbimizin dediği gibi “selam” deyip geçmek oradan uzaklaşmak gerekir… Ta ki onlar başka bir bahis açıncaya kadar….

Mürüvvet ÇALIŞKAN