SEL FELAKETİ

Karadeniz’i vuran sel felaketini anlatmaya başlayan herkes, iklim değişikliği, yağmur ve selleri günah keçisi olarak göstermektedir.  Sellerin afete dönüşmesindeki manevi sebepleri kimse hesaba katmamaktadır.

İnsanla tabiat arasındaki dengenin bozulduğunu biliyoruz Ama bu dengesizliğin, Allah’a itaatsizlikten kaynaklandığını hesaba katmıyoruz. Doğallığını yok ettiğimiz dünyada, hayatımızı da kaybetme iklimine doğru hızla koşuyoruz.

Ayet-i kerimede:  

“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder. Buyrulmaktadır (Şura Suresi 42/30) 

Kâinatta ilahi bir denge mevcuttur. Yaratılan her şeyde, ince bir ölçü ve ahenk vardır. Hiç bir şey ölçüsüz ve boş yere yaratılmamıştır. İnsanoğlu, israf, bencillik ve sınırsız istekleri yüzünden, doğal dengeyi bozmakta ve içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Halbuki insanoğlu yeryüzünü tahrip etmek için değil, ekolojik dengeyi bozmadan imar etmek için gönderilmiştir. Buna gerek yok dediğimiz birçok şeyin,  ne kadar mühim ve gerekli olduğunu, belaya uğradıktan sonra anlıyoruz.

İnsan başına gelen her kötülüğün, insanın kendi elleriyle hazırladığı bir sebebi vardır. Ancak Yüce Allah (c.c.) kulunun zayıf bir yaratık olduğunu bildiği için,  cezada acele etmez. Hoşgörü ve rahmetinin gereği olarak, suçların birçoğunu tövbe edilmesi için erteler veya bağışlar. Musibetlerin bazıları da, insanların ıslah olmaları için, ilâhî bir ikaz olarak gelir. O zaman, suçsuz olanlar da suçlular gibi ıstırap çekerler. Bu durumu belirten ayette:

“Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir. Buyrulmaktadır.” (Enfal Suresi 8/25) 

Ayetler günahkâr müminlere hitap etmektedir. Çirkin işlere mani olunmadığı takdirde,  Musibetler toplumun tamamına gelir. Yani günahkâr olmayan müminlerde belaya yakalanır. Ancak onların sabretmeleri karşılığında, manevi hayattaki dereceleri yükseltilir. Bu durumu belirten hadis-i şerifte:

“Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar, Müslüman’ın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesîle kılar.” Buyrulmuştur. (Buhari, Merdâ, Müslim, Birr, 49)

Göklerin ve yeryüzünün kesintisiz işleyen düzeni Allah’ın koymuş olduğu kanunlar sistemi ile çalışır. İnsanoğlu, bu düzeni değiştiremediği gibi, işlemesini de engelleyemez.  Onun için, bu sistemleri kabul etmekten başka bir çaresi yoktur. Yani hayatın sırrı Allah’a aittir. Ondan başka hiç kimse bu sırrı kavrayamaz. Mesela:

Allah (c.c.) bir el üzerinde beş tane parmak yaratmıştır. Bu parmakların dördünü keserde, bir ele bir parmak yeter derseniz, bir gün beş parmağın görevini tek parmak yapamadığı için, kazaya veya belaya uğrarsınız. Gelelim sel felaketine:

Yüce Allah, dağlardan gelecek seller için dört yüz metrelik bir dere yatağı yarattığı halde, insanlar o dereye evler, apartmanlar yapmak suretiyle, (söylenenler doğru ise), dere yatağını on beş metreye düşürmüşlerdir. Böylece dere yatağı, dört parmağı kesilmiş el durumuna dönmüştür ki, bu da belaya davetiye çıkarmaktan başka bir şey değildir.  

Yolu daraltılan seller, dar mekâna sığmadığı için, şişti, yükseldi, ondan sonrada önüne gelen her şeyi yıktı ve yok etti.  Bela zedeler belki bana kızacaklar ama gerçek budur.  

Dere yatağına apartman yapan ve yaptıranlar, tövbe etmeli ve Allah’tan af dilemelidir.  Onlar, ölen, kaybolan ve telef olan canların hesabını Allah’a nasıl verecekler. Ayet-i kerimede: 

Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.  Buyrulmaktadır. (Bakara Suresi 2/195 ) 

Yani işleri ehil insanlar, eksiksiz olarak yapmalı, sonra da Allah’a tevekkül etmelidirler. 

Dünyayı yağmura sele bağlayabilirsiniz. Ama bunun birde ahiret hesabı vardır.  

Selde boğulan kardeşlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine de  baş sağlığı diliyorum. Allah mekânlarını cennet eylesin.  

Belaya uğrayan kardeşlerimizin yaraları sarılmalı,  buna benzer başka dere yataklarında meskûn mahal varsa, felâket gelmeden onlarında yerleri değiştirilmelidir. Allah sonumuzu hayreylesin.

Ali KARA 

Emekli Müftü