İMAN AMEL İLİŞKİSİ 

Allah’a kul olmanın ilk adımı imandır. İmanı muhafaza eden şeyde salih ameldir.

İmansız olarak yapılan amel, hayırlı sayılan sınıftan olsa bile, yapana bir fayda sağlamaz.

Konu ile ilgili ayet-i kerimede:

“İman edip yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele!” Buyrulmaktadır. (Bakara Suresi 2/25)

Nimetlerin sınırsız olduğu cennete girmek için, iman ile beraber, salih amele de ihtiyaç vardır.

İnsanın tabiatı maddi şeyleri daha çok sevdiği için, cennet nimetleri de nefislerin hoşnut olacağı şeylerle anlatılmıştır.

İnsanlar ahirette yine insan olarak kalacak, hastalık,  üzüntü, stres, dedikodu, aile geçimsizliği ve komşu rahatsızlığı olmayacaktır. Bir hadis-i şerifte:

“İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, dininin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı davranıp, Müslüman’ca yaşayan kimse, avucunda ateş tutan kimse gibi olacaktır.” Buyrulmuştur. (Tirmizî, Fiten,Ebu Davud, Melahim)

Hadis ahir zamanda dini yaşamanın zorluklarını dile getirmektedir.  

Biz Kur’an’a hizmet edenlerin hapsedildiği bir devri görmediğimiz için, rahat yaşadığımızı zannediyoruz. Her devrin kendine göre tehlikeleri vardır. Bugün müslümanı yoldan çıkarmak için,  Şehvet, şöhret, faiz ve zinanın her çeşidi, cemiyeti veba hastalığı gibi sarmış durumdadır.

Görsel yayınlardaki zehir kusan ve Müslümanları dünyevileşmeye doğru çeken yayınların hepsi, bu kabildendir.

Yani Müslüman imanına zarar veren kötülüklerin birinden kaçarken, diğerine düşme tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Gelişme çağındaki gençler, içinde bulunduğu dönemin psikolojik ve sosyal etkileri altında bocalamakta, hırçın ve hayâsızlığa doğru kaymaktadır. Çünkü bid’atler sünnet, sünnetlerde bid’at gibi tanıtılmaktadır. Din adına konuşanlar, sünneti hafife almakta ve sahabeye dil uzatmakta sınır tanımamakta, Bu davranışları ile de rağbet görmektedir. Bir hadis-i şerifte:

“Karanlık gecenin parçaları gibi olan fitnelerden önce, hayırlı ameller işlemede acele edin. O fitne geldi mi kişi mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak akşamlar. Mü’min olarak akşamlar, kafir olarak sabahlar; dinini basit bir dünya menfaatine satar.” Denilmektedir  (Müslim, İman; Tirmizî, Fiten) 

Biz galiba böyle bir devri yaşamaktayız.  

Bir cemiyeti bozmanın en kestirme yolu, akideyi tahrip etmektir. Göz ve kulağa hitap eden, söz ve yayınlar, gençlerin nefislerini esaret altına alımakta, Süfli zevklerin peşine düşürmekte, iman zafiyetine doğru sürüklemektedir.

Tebliğ edenlerin de, sözleri davranışlarına uymadığı için, gençlik doğruyu bulmakta zorlanmaktadır.

Dini tedrisat yapan okullarda bile, akaid dersinden çok, felsefe ve kültür derslerine, batıl dinlerin öğrenilmesine ağırlık verildiği için, öğrencinin zihni, deizme doğru kaymaktadır.

Böyle bir zamanda yaşamak bizi ümitsizliğe düşürmemelidir. Çünkü bizim dinimizde ümitsizlik yoktur. Ancak;

Müminin gönül dünyası, salih amel ile dolmaz ise, harap haneye döner. Çünkü imanı koruyan ve güçlendiren, salih ameldir. Amelsiz iman zayıf olduğu için, şeytanın tuzakları karşısında, susuz musluk gibi, bir fayda sağlamaz.

İmanı korumanın en kestirme yolu, helallere yönelip, haramlardan sakınmaktır.

Haramlar o kadar gizli ki, onlardan sakınmak, korona virüsten sakınmaktan daha zordur. Bunların bazıları nefis, Şeytan, Şehvet, şöhret, faiz ve zinanın yaygın hale gelen her çeşididir.

Televizyon ekranlarındaki, topluma zehir kusan ve dünyevileşmeye doğru çeken yayınlar, tehlikenin bir başka boyutudur. Yani Müslüman, imanına zarar veren kötülüklerin birinden kaçarken diğerine düşme tehlikesi yaşamaktadır.

Gözle görülmeyen bir virüsle, dünyayı evine hapseden, Yüce Rabbimizin kudretini hesap edip,  azabından kurtulmak için neler yapıyoruz. Başımızı ellerimizin arasına alıp, iyice düşünmeliyiz. Yani kısacık dünya hayatında bir virüsten kurtulmak için bütün çarelere başvurduğumuz halde,  Ebedi âlemdeki sonsuz hayatı yaşamak için, hazırlık içinde miyiz?

İnsanoğlu yaratanını imanla tanımak, ibadetle de itaat etmek için yaratılmıştır. Yani îman, insan için ebedî saadeti kazanma vesilesi, aynı zamanda cennetin  giriş anahtarıdır.  Bundan dolayı imanın son nefese kadar muhafaza edilmesi gerekir.

Bir ayeti kerime de:

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Buyrulmaktadır. (Hud Suresi 11/112)

Dosdoğru olmak: Kur’an ve Sünnete tabi olmak, şeriatın ruhuna uymayan şeylerden uzak durmak, bid’at, günah ve küfür ehlini terk etmek demektir.

İbadete önem vermekle beraber, ahlâkla ilgili görevleri de yerine getirmek gerekir. Zira Efendimiz (s.a.v.):

“Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyurmuştur. (Ahmed b. H. Müsnedi; c: 2, hadis no: 318)

İbadeti mükemmel hâle getiren şeyin, ahlak olduğunu unutmamalıyız. Zira güzel ahlak, imanın dışarıya yansıyan hâlidir.

İbadeti ahlakına tesir etmeyen insanda hayır yoktur. Yani kötü ahlak, sevap ambarının deliği gibidir. O delik kapatılmadan, ambarda sevap birikmez.

Kişi ibadet ediyor, ama  çirkin davranışları ile ibadetin sevabını  bitiriyorsa, o insanda terakki yok demektir.

Ali KARA 

Emekli Müftü