ÖFKE

Öfkeyi tetikleyen gururdur. Kişi ya alamadığı bir hakkından dolayı Yahut da başarısızlığından gelen mahcubiyeti örtmek için öfke meydana getirir.  Yani zorluklara karşı öfkelenmek, yenilginin hiddete bürünmüş halidir.

Bir şeyden dolayı utanan insanlar, şahsiyetini kurtarmak için tarafsız olma yerine hiddetli bir tavır almayı tercih ederler. Öfkesiz insan olmaz. Ancak önemli olan, öfkenin saldırganlık haline dönüşmemesidir.

Öfkenin başı kızgınlık, sonu da pişmanlıktır. İnsan öfkelendiği zaman, aklî muvazeneyi kaybedeceği için, saldırgan bir tavırla değil de savunucu bir şekilde hareket etmelidir. Böyle davranmak, bir korkaklık işareti değil, bilakis nezaketi koruma halidir. Çünkü öfke atına binen kişinin çıkacağı saha, üzüntü ve keder meydanı­dır. Onun için ayeti kerimede:

“Onlar kızdıkları zaman da kusurları bağış­larlar” buyrulmaktadır. (Şura Sûresi, 42/37) 

Öfkeye dayalı zorlukları affedici bir eda ile karşılayıp, haktan ayrılmayanlar, imanda kemale ermiş insanlardır.  Onlar galibiyete doğru yol alırken, öfkeyi dost edinenler, hiddet bataklığa saplanmış olurlar.

Öfke ile ilgili bir hadis-i şerifte:

“Kuvvetli kimse (güreşte hasmını yenen) pehlivan değildir. Hakiki kuvvetli, öfkelendiği zaman nefsini yenen kimsedir.” Buyrulmuştur. (Buhari Edep)

Bir olay karşısında gurur ve intikam duygusu ile hareket edenler, şeytanın tahakkümüne girdikleri için, başkalarına ait suçu da üstlenmeye hazır hale gelirler. Ama nefsine hâkim olan insanlar, öfkelerinde bile, af tarafını tercih ederler. Bu durumu beyan eden ayet-i kerimede:

“Öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir” buyrulmaktadır. (Âl-i İmran Sûresi, 3/134) 

Yani öfkenin konusu İslam’ın korumaya aldığı din, akıl, can, namus ve mal gibi konuları ilgilendirmiyorsa, mümkün olan ölçüde affetme tarafını seçmek, insan için en hayırlı yoldur. Çünkü Öfke bir ateş kabul edilirse, bu önce sahibini yakar,  bu ateşin her kıvılcımı da bir üzüntü kaynağı olarak kişinin etrafına dağılır.

Sürekli başkalarını kıran, eleştiren ve alaycı fikirler öne süren kimseler, öfkelerini yapıcı bir biçimde ifade etmeyi öğrenmemiş olanlardır.

Sahabeden bir kişi Efendimiz (s.a.v)’e gelerek: “Ey Allah’ın Resulü! Bana kısa bir nasihatte bulun, uzun yapma! Tâ ki nasihatini unutmayayım” demişti. (ve bu cümleyi birkaç kere tekrar etmişti). Aleyhissalâtu vesselâm (bir kelimeyle): 

“Öfkelenme!” cevabını verdi!” 

Hadisin başka kaynaklarında da soru soran kişinin “Beni cennete götürecek bir amel söyle kısa olsun”dediği, Efendimizin de “öfkelenme” buyurduğu rivayeti vardır. (Buhârî, Edeb; Tirmizî, Birr)  

Sinirlerin gerildiği bir tartışmada, yapılacak ilk şey, sabırlı olmak ve tepkileri yapıcı bir üslupla gözden geçirmektir.

İrade ve inancı zayıf olan insanlar, küçük hadi­selerden dolayı, kendi kendilerini öfke mezarlığında çü­rümeye terk ederler. İnancı sayesinde, şeytanın öfke tuzağına düşmeyen insanlar ise, hayatı karartan bulutları, gönül ışıklarıyla dağıtan pehlivanlar gibidirler. Allah bizi öfkeden korusun.

Ali KARA

Emekli Müftü