Bir Müslüman Neden Çevreci Olmalıdır?

“Gelecek nesiller için, sağlıklı ve güvenli bir Fiziki çevre bırakmak için ne yapabiliriz?”

Tabiattaki, mizanı/dengeyi/bozmamamız ve haddi aşmamamız konusunda uyarılmaktayız. (Rahman /7-9)

Allah, her şeye bir ölçü koymuştur. (Furkan/2) Her şey bir hesapladır…

Bir şey haddini aşınca zıddına inkılap eder.

Bütün Problemler, insanın bozulması/haddini aşması ve kirlenmesiyle başlamıştır. İnsanoğlu kendi yaptıklarının sonucuna katlanmaktadır.(Şura/30)

İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden, karada ve denizde çürüme ve bozulma başladı. Allah, belki geri dönerler diye yaptıklarının bazı sonuçlarını onlara tattıracaktır. (Rum/41)

Çevre sorunlarının ortaya çıkışı,  özellikle sanayileşmenin sonucunda ortaya çıkan biyolojik, fiziksel ve kimyasal kirletici etkiler, çevresel sorunlarla beraber toplumsal yaşantıyı da derinden etkilemeye başlamıştır. İnsan doğadan kopuk bir varlık değildir. İlişkililik yasası gereğince insanın var oluşu diğer var olanların korunmasıyla ve geliştirilmesiyle doğrudan ilişkilidir. Çevreyle ilgili krizin sebebi büyük ölçüde insanın doğa üzerinde yarattığı yıkımın boyutlarıyla bağlantılıdır. Üç yüz yıldır teknik alandaki ilerlemelerin sonucunda günümüzde bir hayli sorunlu dönemlerden geçmekteyiz. Buzulların erimesi, iklim değişiklikleri, sera gazı etkisi, küresel ısınma, asit yağmurları, bio çeşitliliğin azalması, açlık ve yoksulluğun artması, ormansızlaşma, seller, ozon tabakasının delinmesi, su kaynaklarının azalması, kirlenmesi, kuraklık, çölleşme ve salgın hastalıklar, kontrolsüz yürütülen genetik mühendisliği ve makineleşmiş hayat kişi ve doğa yaşamını önemli ölçüde tehdit etmektedir. Tehditler, insanı tüm problemlerle ilgilenmeye çağırmaktadır.

İnsanlığın en önemli sorunlarından birisi olan, çevreyle ilgili yaşadığımız olumsuzlukların tümünü daha geniş bir perspektiften de değerlendirmemiz gerekmektedir. Çevresel süreçler sadece teknik, mühendislik ve ekonomik boyutlarıyla değil toplumsal boyutlarıyla da ele alınması gerekmektedir. Aslında, çözüm önerileri hakkında, hayli geniş malumata sahip olduğumuz halde, maalesef işlevsel bir şekilde pratiğe geçiş yapamamaktayız.

Yüzyıllardır, insan merkezli doğa anlayışımız yüzünden genelde evren, özelde ise dünya tasarımımız da köklü bir değişime ve bilinçlenmeye ihtiyacımız vardır. Aslında, bulunduğumuz yüzyıl insanın öncelikle kendisine daha sonra diğer var olanların tümüne karşı sorumluluklarımızın da farkına varmaya başladığımız bir yüzyıldır. Eko sisteme verdiğimiz zararı hep beraber nitelik ve nicelik olarak görmeye başladık. İşte insanın en önemli meselesi;  benim dediği her şeyi bir gün bırakıp gideceği için gelecek kuşaklara nasıl bir dünya bırakıyoruz sorusudur.

Nükleer enerji santrallerindeki kazalar, uzun süre çevreyi ve insan sağlığını tehdit etmektedir. Nükleer ve yenilenemeyen doğal kaynaklar yüzünden yapılan savaşlar cabası… Küresel, dünya vatandaşları olarak, İdeolojiler, liderler, toplum mühendisleri yüzünden son üç yüz yıldır hastalıklı, ölmekte olan ve hayat verdiği her şeyi kirleten bir dünya görüşüne teslim olduğumuz ve Kur’an’dan uzak bir yaşantı yaşadığımız için hiçbir ideoloji, lider hatta toplum mühendisi yaşanılan evrensel bunalıma etkili bir çare sağlayamaz. Başkasını suçlamak kolay olandır…

Çevreyle yaşadığımız sorunların en önemli sebebi bence geçmişten günümüze kadar vahiy perspektifinden uzak, İnsanı, İnsanın tanımlamasından kaynaklandı. Toplum biliminin ortaya çıkması ile kişilerin hayata, olaylara, tabiata hatta eşyaya bakış açısı değişiklik göstererek farklı toplumsal gurupların ortaya çıkmasına yol açtı.

İnsan hakkında söylenmiş sosyal hafızamıza yerleşmiş bir sürü kalıplaşmış tanım vardır.

İnsan, düşünen, konuşan, iki ayaküstünde yürüyen, politik hayvandır. /Aristoteles.

İnsan, düşünen hayvandır. /Descartes.

İnsan, alet kullanan hayvandır. /Karl Marx.

İnsan, isyan eden hayvandır. /Albert Camus,

İnsan, insanın kurdudur. /Thomas Hobes.

İnsan, hisseden hayvandır. /Andre Gide.

İnsan, sosyal hayvandır. /Emile Durkheim.

Sadece bir kaçını verdiğim tanımlamalar, insanı tamamen tanıtlamakta yetersiz kalmaktadır. İnsanın insana bakış açısını kısır bir çerçevede değerlendirdiğimizde, farkında olmadan insana, çevreye, olgu olaylara sadece kişilerin bakış açısıyla bakmaya başlar ve tüm olgu, olayları hatta inancımızı ve yaşam tarzımızı kişiler üzerinden değerlendirmeye ve yaşamaya başlarız.

Rabbimiz bizi tanımlarken, insanın özellikleri;

İnsan, zayıf yaratılmıştır. (Nisa/28)

İnsan nankördür. (Şura/4, Zuhruf/15, Hac/66)

İnsan acelecidir. (İsra/11, Enbiya/37,)

İnsan hırslıdır. (Mearic/19)

İnsan tartışmayı sever. (Kehf/51)

İnsan inatçıdır. (İsra/89)

İnsanların çoğu cahildir. (Araf/187)

İnsanlar kendilerine zulmederler. (Yunus/44)

İnsanların çoğu şükretmez. (Bakara/243)

İnsanoğlunun eli pek sıkıdır. (İsra/100)

Hiçbir varlık kendi yaratılışına şahit olmadığı için (Kehf/151) İnsan, insanı yaratıcının tanıttığı şekilde tanıdığında önce insan ol sonra Müslüman demekten vaz geçeriz. Sosyal çevremizi ve tabiatı neden yıkıma uğrattığımızı anlamaya başlarız. Ancak, vahiy sayesinde kişi, düşüncenin boyutlarını idrak ederek ve düşüncenin dışa yansıması olan davranışlarını dengelemeye başlar.

Farklı inanç yapıları ve ideolojileri (izimleri) uzlaştırma çabasında olan günümüz insanın ortak paydalarda buluşup ötekileştirici bir algıdan uzaklaşma ve ölçüt olarak bir üst kimlik oluşturma çabası vardır. Kimilerine göre bu üst kimlik “insanlıktır.”

Bu sebepten dolayı işe ilk  önce işe kendimizden başlamalıyız, müslüman olmalıyız. (Zümer/12) Sonra insanlığımızı vahiyden yola çıkarak öğrenip değiştirip geliştirmeliyiz. Müslüman, hazcı, pragmatist/faydacı, çatışmacı, sömürgeci hatta antropomorfist asla olamaz.

İnsan, insana secde edemez. Kur’an’dan kopuk yaşadığımız, geleneksel doğa tasarımımızı ciddi ölçüde düzeltmemiz gerekmektedir. (Bakara/31) İnsan, davranış kodlarını ancak Kur’an’dan yola çıkarak belirlediğinde fiziki dünyasını imar ederken gelecek nesillere sağlıklı ve güvenli bir çevre bırakabilir.

Bilgi kirliliği yaşadığımız çağımız da İnsan, aklını doğru yönlendirebilmesi ve varoluş sorularına doğru cevap bulabilmesi ancak vahiyle/ Kur’an’la mümkündür. Vahiyden uzaklaştığımız için kendimize dolayısıyla çevremize yabancılaştık.

Kolektif bir biçimde tüm disiplinler (Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik, Sosyal ve Çevre Bilimciler) bir araya gelerek olgu olaylara vahyin perspektifinden bakarak çözüm üretmek zorundadırlar. İnsan aklı her şeyi tek başına çözebilseydi vahye dolayısıyla yol gösterici Nebi-Resullere gerek kalmazdı.

Vahiy bizi dengelemektedir. Kur’an, tek kurtuluş reçetemizdir. Ancak o zaman tüm insanlığı ve doğayı kucaklarız. Güzel, temiz ve ahlaklı oluruz. Kısaca; İslam oluruz.

Allah’ın,  dileyene/dilediklerine verdikleri rızkı genişletip kıstığını bilmezler mi? Şüphesiz bunda inanan toplum için dersler vardır. (Zümer/52)

Bu böyledir. Bir toplum kendilerinde bulunanı değiştirmedikçe, Allah da onlara verdiği nimeti değiştirmez. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. (Enfal/53, Rad/11)

Allah kimseye kaldıramayacağından fazla yük yüklemez. (Bakara/286)

Tek başına da olsan da İbrahim gibi (Nahl/120) Namaz kıl, Zekât ver. (Beyyine/5)

İyi düşün, iyi davran, güzel konuş. İnancında Tavizsiz ol (Fetih/29)

Ve ben Müslümanların ilki olmakla da emrolundum. (Zümer/12)

…Şüphesiz yeryüzüne Salih kullarım varis olacaktır. (Enbiya-105)

Esselamun Aleykum.

Mürüvvet Çalışkan’ın kaleme aldığı bu yazı, Fıtrat Haber sitesinde 2.1.2017 tarihinde yayımlanmıştır.