Musa ve Harun Aleyhisselam

Kitapta Musa’dan da söz et. Çünkü o içten bağlıydı. O bir elçi, bir peygamberdi.

Ona Tur’un sağ yanından seslenmiş ve gizli konuşmak için iyice yaklaştırmıştık.

Ona acıdığımızdan, kardeşi Harun’u da bir peygamber olarak ona bağışlamıştık. (Meryem19/51-53)

Biz, Musa’ya ve Harun’a gerçekten iyilikte bulunmuştuk.

O ikisini ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık

Onlara yardım etmiştik de yenen taraf onlar olmuştu.

Her ikisine, o apaçık Kitab’ı vermiştik.

Her ikisini de doğru bir yola çıkarmıştık.

Arkadan gelenler içinde onlara şunu bırakmıştık.

“Musa ve Harun’a selam olsun”.

İşte biz, iyilere böyle ödül veririz.

Çünkü her ikisi de inanmış kullarımızdandı. (Saffât 37/114-122)

O ikisini Firavun ve ileri gelen adamlarına elçi göndermiştik de onlar hemen büyüklük taslamışlardı. Onlar zaten mağrur bir topluluktular.

Dediler ki, “Tıpkı bizim gibi olan iki insana mı inanacağız? Üstelik kavimleri zaten bizim kölelerimizdir.

Onları yalan saydılar ve yok edilenlere karıştılar.

Biz o Kitabı Musa’ya, belki yola gelirler diye vermiştik. (Müminûn 23/46-49)

Hz. Harun vahiy almıştır.

Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere nasıl vahyettiysek sana da öyle vahyettik. Nitekim İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyetmişizdir. Davud’a da Zebur’u verdik. (Nisa 4/163)

Firavun

Kazıklı Firavun’a Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? (Fecr 89/10)

Firavun o yerde gerçekten bir üstünlük kurmuştu. O, gerçekten aşırı gidenlerdendi. (Yunus10/83)

Kavmini küçümsemişti ama, yine de ona boyun eğerlerdi. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler. (Zuhruf 43/54

Firavun hanedanına uyarcılar gelmişti.

Onlar her bir belgemiz karşısında yalan söylemişlerdi. Biz de onları, ölçüp biçen bir güçlünün yakalaması gibi yakalamıştık

Şimdi sizin kafirleriniz bunlardan iyi mi? Yoksa sizin için o Kitaplarda bir berat mı var?

Ya da: “Biz yenilmez bir topluluğuz” mu diyorlar?

O topluluk bozguna uğrayacak ve gerisin geri döneceklerdir. (Kamer 54/41-45)

Bu böyledir, çünkü bir topluluk kendinde olanı değiştirmedikçe Allah onlara verdiği nimeti değiştirecek değildir. Allah işitir, bilir. (Enfal 8/53)

Sonunda onları bahçelerden ve çeşmelerden çıkardık

Hazinelerden ve güzel yerlerden.

İşte böyle. Oralara İsrail oğullarını kondurduk. (Şuarâ 26/57-59)

Firavun’un karısı

Allah, inkar edenler için, Nuh’un karısıyla Lut’un karısını örnek gösterir: Bunlar, kullarımızdan, o iki iyi kulun nikahı altında idiler. Derken onlara karşı hainlik ettiler. Kocaları Allah’tan gelen hiç bir şeyi onlardan savamadı. O ikisine de: “Ateşe girenlerle beraber siz de girin” dendi.

Allah, inananlar için de Firavun’un karısını örnek gösterir. O şöyle demişti: “Rabbim! Bana senin katında, cennetin içinde bir ev yap. Beni Firavun’dan ve onun yaptığından kurtar; beni bu zalim milletten kurtar.” (Tahrim 66/10-11)

Musa

Firavun’un kavmine değerli bir elçi gelmişti.

Şöyle demişti: “Allah’ın kullarını bana teslim edin. Çünkü ben size gelmiş güvenilir bir elçiyim.

Allah’a karşı baş kaldırmayın; çünkü ben size apaçık bir belge ile geldim.

“Beni taşlarsınız diye benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığındım.”

Bana inanmadıysanız, bari önümden çekilin.

Sonra Rabbine yalvardı: İşte bunlar, bir suçlular topluluğu” dedi.

Allah şöyle buyurdu: “Öyleyse kullarımı geceleyin yola çıkar; şüphesiz takip olunacaksınız.

Denizi de açık bırak, çünkü onlar boğulacak bir ordudur.

Geride neler bırakmışlardı neler! Ne bahçeler ne pınarlar,

ne ekinler, ne cömert makamlar,

içinde eğlenip durdukları ne nimetler!

İşte böyle. Biz oraya başka bir kavmi kondurduk.

Onlara ne gök ağladı ne de yer. Onlara aman da verilmedi. (Duhan 44/17-29)

Hz. Musa’nın yetişmesi

Musa ve Firavun ile ilgili haberlerin bir kısmını, inanan bir topluluk yararlansın diye, sana olduğu gibi okuyacağız.

Firavun o toprakta baş kaldırmış ve halkını bölük bölük etmişti. İçlerinden bir topluluğu eziyor, oğullarının boğazını kesiyor, kadınlarını sağ bırakıyordu; çünkü o, bozguncunun tekiydi.

Biz istedik ki, o toprakta ezilenlere iyilikte bulunalım. Onları önderler yapalım ve orayı onlara bırakalım.

Onları o toprağa yerleştirelim de Firavun’a, Haman’a ve her ikisinin askerlerine, onlardan çekindikleri şeyi gösterelim.

Musa’nın annesinin gönlüne şunu bildirdik: “Sen onu emzir, ona bir şey olacağından korktuğunda onu denize bırak ama korkma ve üzülme. Biz onu yine sana döndüreceğiz ve elçilerden biri yapacağız”. (Kasas 28/3-7)

Onu bir sandığa koy da denize bırak; deniz onu kıyıya atar, bana da, ona da düşman olan biri onu alır. Ey Musa! Gözümün önünde yetişesin diye seni sevimli kıldım.” (Tâhâ 20/39)

Derken Firavun’un ailesi onu bulup aldı ki, kendilerine bir düşman ve başlarına bir dert olsun. Çünkü hem Firavun, hem Haman hem de bu ikisinin askerleri suçlu idiler.

Firavun’un karısı dedi ki: “Bu benim için de senin için de bir göz bebeği! Onu öldürmeyin. Bakarsınız bize faydası olur. Belki de onu evlat ediniriz”. Ama onlar işi fark edemiyorlardı. Musa’nın annesinin gönlü bomboş kalmıştı. İnananlardan biri olması için kalbini pekiştirmemiz olmasaydı olanı biteni nerdeyse açığa vuracaktı.

Ablasına, “Onu izle” demişti. O da uzaktan gözetlemişti. Onlar fark edemiyorlardı.

Önceden, oradaki sütannelerini ona yasaklamıştık. Ablası dedi ki: “Sizin için onun bakımını üstlenecek bir aileyi size gösterebilir miyim? Onlar ona iyi bakarlar.”

Böylece onu, annesine geri verdik ki, gözü aydın olsun da üzülmesin. Bir de bilsin ki,  Allah’ın verdiği söz bir gerçektir ama çokları bunu bilmez.

Musa erginlik çağına gelip olgunlaşınca, ona bir hüküm ve bir ilim verdik. İyi davrananları işte böyle ödüllendiririz. (Kasas 28/8-14)

Kıbtîyi öldürmesi

Musa, halkın dalgın olduğu bir sırada, şehre girdi. Orada iki adamın birbiri ile vuruştuklarını gördü. Biri kendi tarafından, öbürü de düşman taraftandı. Kendi tarafından olan, düşmanından olana karşı yardım istedi. Musa, hemen ona bir yumruk indirdi ve işini bitirdi. “Bu şeytanın işidir, dedi. Çünkü o yoldan çıkaran açık bir düşmandır.”

“Rabbim! Doğrusu kendimi kötü duruma düşürdüm, beni bağışla” dedi. Allah da onu bağışladı. O, şüphesiz bağışlayandır, merhamet edendir.

“Rabbim! Bana verdiğin nimet hakkı için artık bir daha suçlulara arka çıkmam.” dedi.

Şehirde korku içinde sabahladı, etrafı gözetliyordu. Birden, dün yardım isteyen kimsenin ona karşı gene yardım çığlığı attığını gördü. Musa ona; “Belli ki sen gerçek bir azgınsın” dedi.

İkisinin de düşmanı olan kimseyi yakalamak isteyince adam şöyle dedi: “Ey Musa! Beni öldürmek mi istiyorsun? Dün de bir kişiyi öldürmüştün. Senin tek isteğin bu ülkede bir zorba olmaktır. Barışçı olmak istemezsin” dedi.

Bir adam, şehrin öbür ucundan koşarak geldi. “Bak, Musa! İleri gelenler aralarında, seni öldürme işini görüşüyorlar. Hemen buradan uzaklaş. Ben gerçekten senin iyiliğini isteyenlerdenim.” dedi.

Korku içinde oradan çıktı. Çevreyi gözetliyordu. “Rabbim! dedi, beni bu zalim kavimden kurtar.” (Kasas 28/15-21)

Medyen’e kaçışı

Medyen’e doğru yöneldiğinde dedi ki, “Umarım Rabbim beni o düz yola çıkarır.”

Medyen suyuna varınca üzerinde bir küme insan buldu. Hayvanlarını suluyorlardı.  Onların berisinde de iki kadın buldu, hayvanlarına engel oluyorlardı. Onlara: “Derdiniz nedir?” dedi. “Çobanlar çekip gidene kadar biz sulamayız. Babamız yaşlı bir ihtiyardır” dediler.

Hemen onlarınkini suladı. Sonra gölgeye çekildi: “Rabbim! Doğrusu bana indirdiğin bir hayra muhtacım” dedi. (Kasas 28/22-24)

Evlenmesi

Derken o kadınlardan biri utana utana yürüyüp ona geldi: “Bak, babam seni çağırıyor; bizim için yaptığın sulamanın ücretini verecek.” dedi. Bunun üzerine geldi, başından geçeni ona anlattı. O, “Korkma dedi, artık o zalimler topluluğundan kurtuldun.”

İki kadından biri: “Babacığım! Onu ücretli olarak tut; ücretle tuttuklarının en iyisi o güçlü ve o güvenilir adamdır” dedi.

O zat, “Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikahlamak isterim, dedi. Eğer on yıla tamamlarsan senin iyiliğin olur. Ama sana sıkıntı vermek istemem. Allah nasip ederse benim iyi kimselerden olduğumu göreceksin.”

Musa: “Bu seninle benim aramdadır, dedi. Bu iki süreden hangisine uysam bana karşı bir iddiada bulunulmayacak. Söylediklerimize Allah vekildir” (Kasas 28/25-28)

Medyen’den dönüşü ve Hz. Musa ile Harun’a Peygamberlik verilmesi

Musa o süreyi doldurunca, ailesiyle birlikte yola çıktı. Tur’un yanından bir ateş hissetti. Ailesine dedi ki: “Durun, ben bir ateş hissettim. Olur ki oradan size bir haber yahut o ateşten bir kor getiririm, belki ateş yakarsınız.”

Oraya varınca, vadinin sağından, o bereketli yerde, o ağaçtan şöyle bir ses geldi: “Ey Musa! Şüphesiz ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım”. (Kasas 28/29-30)

“… O ateşin içinde olan da çevresinde bulunan da mübarek kılınmıştır. Varlıkların sahibi olan Allah’ın bir eksiği yoktur.” (Neml 27/8)

“İşte ben, ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vadide, Tuvâ’dasın.”
Ben seni seçtim; artık vahyolunacakları dinle.”

“İşte ben; ben Allah’ım, benden başka tanrı yoktur. Bana kulluk et. Beni anmak için namaz kıl.”

O Saat muhakkak gelecektir. Ben onu nerdeyse gizliyorum ki, herkes neyin peşinde koşuyorsa onun karşılığını alsın.

“Ona inanmayan ve hevesine uyan bir kimse seni ondan alıkoymasın, yoksa yok olup gidersin.”

“Sağ elindeki nedir, ya Musa! ?”

Dedi ki, “O benim değneğimdir, ona dayanırım, onunla davarıma yaprak silkerim, ona başka ihtiyaçlarım da olur.”

Dedi ki, “Bırak onu, Musa! ”

O hemen bıraktı. Bir de ne görsün o bir yılan, koşuyor! (Tâhâ 20/12-20)

Ne zaman onu, sanki bir yılan gibi deprenir gördü, gerisin geri dönüp arkasına bile bakmadı. “Musa! Dön; korkma; çünkü  sen güvende olanlardansın”.(Kasas 28/31)

“Onu al, dedi, korkma; biz onu yine eski durumuna çevireceğiz. (Tâhâ 20/21)

“Elini koynuna sok, lekesiz, bembeyaz çıksın. Korkudan açılan kollarını kendine çek! Bunlar Firavun ve adamlarına karşı Rabbinin iki delilidir. Doğrusu onlar yoldan çıkmış bir topluluktur”. (Kasas 28/29-32)

Firavun’a git; çünkü o pek azmıştır.”

“Ona de ki: Arınmağa niyetin var mı?”

“Rabbine giden yolu göstereyim ki ona saygı duyup korkasın.” (Naziat 79/17-19)

Musa dedi ki, “Rabbim! Ben onlardan bir adam öldürdüm, korkarkım onlar da beni öldürürler. (Kasas 28/33)

Dedi ki: “Rabbim! Doğrusu beni yalanlamalarından korkuyorum.

İçim daralıyor, dilim tutuluyor. Onun için elçiliği Harun’a ver.

Onlara karşı işlediğim suç da var. Korkarım beni öldürürler”

Allah, asla dedi. O zaman ikiniz de belgelerimizle gidin. Doğrusu biz sizinle beraber dinlemekteyiz. (Şuarâ 26/12-15)

Dedi ki: “Rabbim! Göğsümü genişlet.

İşimi kolaylaştır.

Dilimden düğümü çöz.

Sözümü iyi anlasınlar.

Ailemden birini bana vezir yap;

kardeşim Harun’u.

Onunla arkamı kuvvetlendir.

Onu görevimde ortak yap

Böylece seni çok tesbih ederiz.

Seni çok anarız.

Şüphesiz sen bizi görmektesin”  (Tâhâ 20/25-28)

Allah buyurdu ki: “Senin pazunu kardeşinle pekiştireceğiz; ikinize öğle bir bir güç vereceğiz ki, belgelerimiz karşısında size el uzatamayacaklardır. Siz ikiniz ve size uyanlar üstün geleceklerdir.” (Kasas 28/35)

Sen ve kardeşin, belgelerimle gidin; beni anmakta gevşek davranmayın.

Firavun’a gidin, çünkü o pek azmıştır.

Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar.

Dediler ki: “Rabbimiz! Onun bize kötülük etmesinden veya azgınlığının artmasından korkarız”.

Allah buyurdu ki: Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim; görürüm ve işitirim.

Ona varın da deyin ki: “Doğrusu biz senin Rabbinin iki elçisiyiz. İsrailoğullarını bizimle beraber gönder, onlara azap etme; Rabbinden sana bir belge getirdik; selam olsun o doğru yolda gidene!

Bize işte şu vahyedildi: Azab şüphesiz yalanlayana ve sırt çevirenedir.” (Tâhâ 20/42-48)

Onlara verilen Kitap

Kuşkusuz biz o Furkan’ı, sakınanlar için bir ışık ve bir öğüt olsun diye Musa’ya ve Harun’a verdik.

O sakınanlar, kimsenin görmediği yerde Rablerinden korkarlar ve o Saaten dolayı da titrerler. (Enbiyâ 21/48-50)

Biz o Kitab’ı gerçekten Musa’ya vermiştik. Hemen onda ayrılığa düşüldü. Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hüküm verilir biterdi. Doğrusu onlar, onun hakkında şüphe içinde bocalamaktadırlar.

Kim iyi bir iş yaparsa kendi yararınadır. Kötülük eden de kendine eder. Rabbin, kullara karşı zalim değildir. (Fussilet 41/45-46)

Allah’ı gereği gibi değerlendiremediler. Çünkü dediler ki, Allah hiçbir insana bir şey indirmemiştir. De ki: “Peki ya, Musa’nın insanlara bir nur ve bir yol gösterici olarak getirdiği o Kitabı kim indirdi? Siz onu kağıtlara koyup gösterir, çoğunu da gizlersiniz. Sizin ve atalarınızın bilmediği şey de size onunla öğretilmiştir. De ki, “Allah indirdi. Sonra bırak onları, daldıkları yerde oynayadursunlar.”

Bu indirdiğimiz (Kur’an da) kendinden öncekini doğrulayan bereketli bir Kitaptır. Kentlerin anasını (Mekke’yi) ve etrafındakileri uyarasın diyedir. Ahirete inananlar buna da inanırlar. Onlar namazlarına devam ederler. (En’am 6/91-92)

Firavun’a gidiş

Sonra bir çok elçinin ardından Musa ve Harun’u da Firavun ve önde gelen adamlarına belgelerimizle gönderdik. Hemen büyüklük tasladılar. Zaten onlar bir suçlular topluluğu idi.

Ne zaman ki, o gerçek katımızdan onlara geldi, “İşte bu apaçık bir büyüdür” dediler.

Musa dedi ki: “O gerçek size geldiğinde onun için böyle mi diyorsunuz? Bu bir büyü müdür? Halbuki, büyücüler başarı kazanamazlar”.

Dediler ki, “Sen bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden çevirmek için mi geldin? Hem bu topraktaki büyüklük de ikinizin olsun diye mi? Biz size inanacak değiliz.” (Yunus 10/75-78)

Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü onları bile bile inkar ettiler. Hele bir bak ki o bozguncuların sonu nasıl oldu. (Neml 27/14)

Firavun dedi ki “Seni, bir çocukken içimize alıp yetiştirmedik mi? Hayatının bir çok yılını da aramızda geçirmiştin.

Sonunda yapacağını yaptın. Sen nankörün tekisin.”

Dedi ki, “Yaptım ama o zaman şaşkın bir vaziyetteydim.

Sizden korktuğum için aranızdan kaçmıştım. Sonra, Rabbim bana bir hüküm verdi ve beni elçilerinden biri yaptı.

Başıma kaktığın bu nimet de İsrailoğullarını kendine köle ettiğinden ötürüdür.”

Firavun dedi ki, “Sizin ikinizin Rabbi kimdir, Musa? ”

Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra o doğru yola yöneltendir” dedi.

“Peki ya önceki nesiller ne olacak?” dedi.

Dedi ki, “Onların bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Rabbim ne yanılır ne de unutur.

O ki, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı, orada size yollar açtı ve gökten su indirdi.” Biz o su ile türlü türlü bitkilerden çiftler çıkardık.
Yiyin ve hayvanlarınızı otlatın. İşte bunda, aklı başında olanlar için elbet belgeler vardır.

Sizi topraktan yarattık, oraya döndüreceğiz ve bir kez daha oradan çıkaracağız. (Taha 20/49-55)

Musa dedi ki, “Bak, Firavun! Ben âlemlerin Rabbinin bir elçisiyim.

Bana düşen, Allah’a karşı gerçek dışı bir şey söylememektir. Size Rabbinizden bir mucize getirdim, İsrailoğullarını benimle beraber gönder.” (Araf 7/104-105)

Firavun dedi ki: “Alemlerin Rabbi de neyin nesi oluyor?”

Dedi ki, kesin olarak inanacaksanız, o göklerin, yerin ve ikisinin arasındaki her şeyin Rabbidir.”

Çevresinde bulunanlara dedi ki, “İşitmiyor musunuz?”

Musa devam etti:  “O sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.”

Firavun dedi ki, “Size gönderilen elçiniz gerçekten delidir.”

Musa dedi ki: “Eğer aklınızı kullanabilirseniz o, doğunun, batının ve bu ikisinin arasında olanların Rabbidir.”

Firavun dedi ki: “Hele benden başkasını tanrı edin, and olsun seni zindanlıklardan biri yaparım.”

“Ya sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?” dedi.

“Haydi getir bakalım; eğer doğrulardan biri isen.” dedi.

Hemen değneğini attı, bir de ne görsün apaçık bir ejderha!

Elini çıkardı, o da bakanlar için bembeyaz oluverdi.

Çevresinde bulunan ileri gelenlere dedi ki: “Bu gerçekten bilgin bir büyücü

İstiyor ki büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarsın. Ne emredersiniz?

Dediler ki, “Onu ve kardeşini alıkoy, şehirlere toplayıcılar gönder.

Sana bütün bilgin büyücüleri getirsinler.” (Şuarâ 26/18-37)

Musa onlara, apaçık mucizelerimizle gelince: “Bu sadece uydurulmuş bir büyüdür. Önceki atalarımızdan böylesini işitmemiştik” dediler.

Musa dedi ki: “Benim Rabbim, o hidayeti kendi katından kimin getirdiğini ve sonunda bu yurdun kimin olacağını daha iyi bilir. Şu bir gerçek ki zalimler başarıya erişemezler”

Firavun dedi ki: “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir tanrı bilmiyorum. Ey Haman! Benim için, o balçığın üzerinde bir ateş yak (tuğla hazırla) da bana bir kule yap. Bakarsın Musa’nın tanrısına çıkarım. Ben onu gerçekten yalancılardan biri sanıyorum.”

O ve askerleri, o toprakta haksız yere büyüklük tasladılar. Sandılar ki bize döndürülmeyeceklerdir. (Kasas 28/36-39)

Firavun’a gerçekten belgelerimizin hepsini gösterdik. Ama o yalana saptı ve direndi.

Dedi ki, “Şimdi sen büyünle bizi toprağımızdan çıkarmaya mı geldin, Musa?

Ne olursa olsun, sana onun dengi bir büyü getireceğiz. Bizimle senin aranda bir buluşma yeri belirle. Düz bir yer olsun ki, ne biz cayalım, ne de sen.”

Dedi ki, “Buluşma zamanınız sizin bayram gününüzde, insanların toplandığı kuşluk vaktidir.” (Taha 20/56-59)

Büyücülerle karşılaşma Firavun: “Bana bütün bilgin büyücüleri getirin” dedi. (Yunus 10/79)

Büyücüler, belirli bir günün bildirilen vaktinde toplandılar.

İnsanlara: “Siz de toplanır mısınız?” denildi.

“Büyücüler üstün gelirlerse biz de onlara uyarız” dediler.

Büyücüler geldiklerinde, Firavun’a; “Biz üstün gelirsek, şüphesiz bize bir ücret vardır değil mi?” dediler.

Firavun: “Evet; o takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız” dedi. (Şuarâ 26/38-42)

Musa onlara: “Size yazıklar olsun! Allah’a karşı yalan uydurmayın, yoksa sizi azapla yok eder. Allah’a iftira eden hüsrana uğrar” dedi.

Büyücüler işi aralarında tartıştılar ve konuşmalarını gizli tuttular.

(Musa ile Harun için) Dediler ki, “Bunlar başka değil, iki büyücüdürler. İsterler ki,  sizi büyüleriyle yurdunuzdan çıkaralar ve sizin örnek yolunuzu ortadan kaldıralar.

Onun için tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra sırayla gelin. Bugün üstün gelen başarıya erecektir”.

Büyücüler dediler ki, “Ey Musa! Ya sen at, ya da ilk atan biz olalım” (Taha 20/61-65)

Musa onlara: “Ne atacaksanız atın” dedi.

Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve: “Firavun hakkı için, şüphesiz, biz üstün geleceğiz” dediler. (Şuarâ 26/43-44)

Hemen, değnekleri ve ipleri, büyüleri yüzünden, Musa’ya sanki yürüyorlarmış gibi geldi. (Taha 20/66)

İnsanların gözlerini büyülediler ve onları ürküttüler, büyük bir büyü yaptılar. (Araf 7/116)

Bu yüzden Musa içinde bir korku hissetti.

“Korkma, sen muhakkak daha üstünsün” dedik.

“Sağ elindekini at da onların yaptıklarını yutsun, yaptıkları sadece büyücü düzenidir. Büyücü nereden gelirse gelsin başarı kazanamaz.” (Taha 20/ 66-69)

Musa dedi ki: “Sizin getirdiğiniz büyüdür. Allah onu boşa çıkaracaktır. Allah bozguncuların işini elbette düzeltmez.

Suçlular istemese de Allah sözleriyle hakkı ortaya çıkaracaktır.” (Yunus 10/81-82)

Musa da değneğini attı; birden o, onların uydurduklarını yutmağa başlayıverdi. (Şuarâ 26/45)

Hak yerini buldu, onların yaptıkları da boşa gitti.

İşte orada yenildiler, küçük düştüler. (Araf 7/ 118-119)

Büyücüler hemen secdeye kapandılar.

“Biz âlemlerin Rabbine inandık.

Musa’nın ve Harun’un Rabbine” dediler.

Firavun dedi ki: “Ona inandınız ha? Ben size izin vermeden! Muhakkak o sizin büyüğünüzdür; size büyüyü öğreten odur. Yakında iyi öğreneceksiniz. Ellerinizi ayaklarınızı, çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım.” (Şuarâ 26/46-49)

Doğrusu bu bir tuzaktır. Tuzağı bu şehirde kurdunuz ki halkını buradan çıkarasınız. (Araf 7/123)

İyice öğreneceksiniz, hangimizin azabı daha çetin ve daha kalıcıdır.” dedi. (Taha 20/71)

Büyücüler, “Zararı yok” dediler. Biz de Rabbimize döneriz.

Umarız Rabbimiz bizi, bizim kusurlarımızı bağışlar. Çünkü biz inananların ilkiyiz. (Şuarâ 26/50-51)

“Biz seni, ne bize gelen apaçık mucizelere üstün tutarız ne de bizi yaratana. Haydi ne karar vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin.

Doğrusu biz, Rabbimize inandık ki, hem hatalarımızı hem de bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlasın.  Allah’ın vereceği daha iyi ve daha kalıcıdır” dediler. (Taha 20/72-73)

Senin bizden intikam alman, sırf bize kadar gelmişken Rabimizin ayetlerine inandık diyedir. Rabbimiz! Bize sabır ver ve canımızı müslüman olarak al” dediler. (Araf 7/126)

Mucizeleri

Musa’ya tam dokuz tane apaçık mucize verdik. İsrailoğullarına sor, Musa onlara geldiği gün Firavun demişti ki: “Bak Musa! Ben senin gerçekten büyülenmiş olduğun kanaatindeyim.” (İsra 17/101)

Firavun dedi ki: “Hele benden başkasını tanrı edin, and olsun seni zindanlıklardan yaparım”

“Ya sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?” dedi.

“Haydi getir bakalım; eğer doğrulardan biri isen.” dedi.

Hemen değneğini attı, bir de ne görsün apaçık bir ejderha!

Elini çıkardı, o da bakanlar için bembeyaz oluverdi.

Çevresindeki ileri gelenlere dedi ki: “Bu gerçekten bilgin bir büyücü. (Şuarâ 26/29-34)

Musa demişti ki: “And olsun, bunları açık belgeler olarak indirenin şu  göklerin ve bu yerin Rabbinden başkası olmadığını pakâla biliyorsun. Bak Firavun! Ben seni gerçekten mahvolmuş görüyorum.” (İsra 17/102)

Sonra su baskınını, çekirgeyi, haşeratı, kurbağaları ve kanı, üzerlerine ayrı ayrı mucizeler olarak gönderdik. Yine de büyüklük tasladılar ve bir suçlular topluluğu oldular. (Araf  7/133)

Nihayet Firavun, onları o topraktan söküp çıkarmak istedi. Biz de hem onu hem de beraberinde kim varsa hepsini suda boğduk. (İsra 17/103)

(Firavun ve adamları) gün doğarken ardlarına düştüler.

İki topluluk birbirini görünce, Musa’ya eşlik edenler: “İşte yakalandık” dediler.

Aslâ, dedi Musa. Kuşkusuz Rabbim benimle beraberdir, o bana yol gösterecektir.”

Hemen Musa’ya, “Değneğinle denize vur” diye vahyettik. Peşinden deniz ikiye ayrıldı ve her parçası yüce bir dağ gibi oldu.

Öbürlerini de oraya yaklaştırdık.

Musa’yı ve onunla birlikte kim varsa hepsini kurtardık.

Sonra diğerlerini suda boğduk.

Bunda şüphesiz ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.

Doğrusu senin Rabbin gerçekten güçlüdür, merhametlidir. (Şuarâ 26/60-68)

Bir gün Musa, kavmi için su istemişti de “Asanla taşa vur” demiştik. Oradan hemen on iki pınar fışkırmıştı; herkes de içeceği yeri bilmişti. Allah’ın rızkından yiyin, için, yalnız bozgunculuk yaparak bu toprakta karışıklık çıkarmayın. (Bakara 2/60)

Karşılıklı sıkıntılar

Firavun’un kavminden ileri gelenler ona dediler: “Musa’yı ve kavmini kendi başına bırakacak mısın ki bu toprakta bozgunculuk yapsınlar; hem seni hem de tanrılarını bir kenara bıraksınlar?” Dedi ki, “Onların oğullarını öldürür, kadınlarını sağ bırakırız. Biz onların tepelerine bineriz.”

Musa da kavmine şöyle dedi: “Allah’tan yardım dileyin ve sabredin. Bu toprak Allah’ındır. Kullarından kimi dilerse burayı ona bırakır. Mutlu son sakınanlar içindir.”

Dediler ki: “Sen gelmeden önce bize işkence edildi, sen geldikten sonra da.” Dedi ki: “Belki Rabbiniz düşmanlarınızı yok eder de bu toprağa sizi hakim kılar. Sonra da sizin nasıl davracağınıza bakar.”

Biz de tuttuk, Firavun ailesini yıllarca kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık. Belki akıllarını başlarına toplarar diye.

Ne zaman kendilerine bir iyilik gelse; “Bu bizim hakkımızdır” dediler. Eğer başlarına bir kötülük gelirse Musa’nın ve beraberindekilerin uğursuzluğundan bilirlerdi. Bakın, onların uğursuzluğu yalnız Allah katındandır, ama çoğu bunu bilmezler.

“Bizi büyülemek için ne mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz.” dediler.

Sonra üzerlerine su baskınını, çekirgeyi, haşeratı, kurbağaları ve kanı ayrı ayrı  birer belge olarak gönderdik. Yine de büyüklük tasladılar ve bir suçlular topluluğu oldular.

O pislik üstlerine çökünce şöyle derlerdi: “Bak Musa! Sana verdiği söz sebebiyle bizim için Rabbine yalvar. Hele bizden bu pisliği kaldır, and olsun sana inanacağız ve İsrailoğullarını mutlaka seninle beraber göndereceğiz.”

Bitirecekleri bir süre için o pisliği onlardan kaldırınca derhal yeminlerini bozuyorlardı.

Biz de onlardan öç aldık ve onları denizde boğduk. Çünkü belgelerimizi yalan sayıyor ve onlarla ilgilenmiyorlardı.

Hırpalanıp ezilmiş olan Musa kavmini de o toprağın bereketlendirdiğimiz doğularının ve batılarının sahibi yaptık. Böylece Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel söz, sabretmelerine karşılık yerine gelmiş oldu. Firavun ve kavminin yapmış olduğu ve değer verdiği ne varsa onu da yerle bir ettik. (Araf 7/127-137)

Firavun’un tanrılık iddiası

Musa’nın başından geçen olay sana muhakkak geldi değil mi?

Hani, kutsal bir vadide, Tuva’da, Rabbi ona şöyle hitap etmişti:

“Firavun’a git; çünkü o azmıştır.”

“Ona de ki: Arınmağa niyetin var mı?”

“Rabbine giden yolu göstereyim ki o’na saygı duyup korkasın.”

Sonra ona en büyük mucizeyi gösterdi.

Ama Firavun hemen yalanladı ve baş kaldırdı.

Geri döndü, yürüdü.

Adamlarını toplayıp seslendi:

“Sizin en yüce rabbiniz benim” dedi.

Allah bunun üzerine onu dünya ve ahiret azabına uğrattı.

Doğrusu bunda Allah’tan korkan kimseye ders vardır. (Naziât 79/15-26)

Firavun’un Hz. Musa’yı alaya alması ve ölümle tehdit etmesi

Biz Musa’yı, belgelerimizle ve apaçık bir yetki ile elçi gönderdik.

Firavun’a, Haman’a ve Karun’a. Onlar, “O yalancı bir büyücüdür” dediler. (Mümin 40/23-24)

Ne zaman onlara belgelerimizi getirse, o zaman da hemen bunlara gülüverirlerdi.

Onlara bir belge göstermiyorduk ki, diğerinden büyük olmasın. Tuttuk onları azaba da çektik,  belki dönerler diye.

“Ey Büyücü! dediler. Sana verdiği söz hakkı için Rabbine bizim için yalvar da artık kesin olarak yola gelmiş olalım.”

O azabı üzerlerinden kaldırınca hemen sözlerinden dönüverdiler.

Firavun, kavmine şöyle seslendi: “Ey kavmim! Mısır’ın hakimiyeti bende değil mi? Bu nehirler benim topraklarımın içinde akmıyor mu? Görmez misiniz?”

“Yoksa ben şundan, daha ne demek istediğini bile açıklayamayan şu alçaktan iyi değil miyim?

“Ona altın bilezikler atılsaydı ya! Yahut onunla birlikte kendine yakın melekler gelseydi ya!”

Firavun kavmini küçümsedi ama, onlar ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler. (Zuhruf 43/47-54)

Firavun dedi: “Bırakın beni Musa’yı öldüreyim; o da Rabbini çağırsın bakalım. Çünkü korkarım o, sizin dininizi değiştirir veya bu toprakta karışıklık çıkarır.”

Musa şöyle dedi: “İşte ben, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınırım. Hesap gününe inanmayan her kibirlinin şerrinden.” (Mümin 40/26-27)

Bir mümin adam

Firavun ailesinden, imanını gizleyen bir adam şöyle söze karıştı: “Bir adamı Rabbim Allah’tır, dedi diye mi öldüreceksiniz? Oysa o, size Rabbinizden belgeler getirmiştir. Eğer yalancıysa, yalanı kendi başına. Ya doğru söylüyorsa, size yaptığı tehditlerden bir kısmı başınıza gelebilir. Çünkü Allah, çok ileri giden bir yalancıyı doğru yola çıkarmaz.”

“Ey kavmim; bugün hakimiyet sizindir, bu toprakta üste çıkan sizsiniz. Ama Allah’ın baskını gelip çatınca, ya bize kim yardım eder?” Firavun dedi ki: “Ben size kendi gördüğümden başkasını göstermiyorum. Ben sizi doğru yoldan başkasına sokmuyorum.”

O inanmış kişi dedi ki: “Ey kavmim! Doğrusu ben sizin adınıza, o toplulukların günü gibi bir günden korkarım.

Tıpkı Nuh kavminin, Ad ve Semud’un ve onlardan sonra gelenlerin durumuna düşebilirsiniz. Yoksa Allah kullarına bir haksızlık istemez.”

“Ey kavmim! Ben sizin adınıza, o bağrışıp çağrışma gününden korkarım.”

Gerisin geri döneceğiniz günden. Sizi Allah’tan koruyacak kimse de olmaz. Allah kimi şaşırtırsa artık onu yola getirecek biri de bulunmaz.”

“Bundan önce Yusuf da, size açık delillerle gelmişti. O ne getirse siz ondan şüphelenip durmuştunuz. Gün gelip Yusuf ölünce, artık Allah ondan sonra bir elçi göndermez, demiştiniz. Allah, çok aşırı giden şüpheci birini işte böyle saptırır.”

Öyle ki, bunlar, kendilerine gelmiş bir yetki olmadan Allah’ın ayetleri hakkında tartışırlar. Bu, hem Allah katında hem de inananlar yanında ne büyük bir öfke doğurur. İşte Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini  bu şekle sokar.”

Firavun dedi ki: “Bak Haman! Bana bir kule yap; belki o yollara ulaşırım,

göklerin yollarına. Sonra Musa’nın Tanrı’sına çıkarım. Çünkü ben, ben onu gerçekten bir yalancı sanıyorum.” İşte yaptığı kötülük, Firavun’a, böyle güzel gösterildi ve doğru yoldan alıkondu. Firavun’un hilesi tamamen boşa çıktı.

O inanan kimse dedi ki: “Ey kavmim! Bana uyun, sizi doğru yola çıkarayım.”

“Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı bir kazanç vaktidir. Ahirete gelince orası yerleşip kalınacak yerdir.”

“Kim bir kötülük işlerse ona onun denginden başka bir karşılık verilmez. Kadın olsun, erkek olsun kim, inanarak iyi bir iş işlerse, işte onlar cennete girerler. Orada onlara hesapsız rızık verilir.

Ey kavmim! Bana olan ne? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz de beni ateşe çağırıyorsunuz.”

“Beni Allah’ı tanımamaya, hakkında bir bilgi olmayan şeyi ona ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ama ben sizi, o güçlü, çok bağışlayan Allah’a çağırıyorum.”

“Kuşkusuz sizin beni çağırdığınız şey, ne bu dünyada bir çağrıyı hak eder, ne de öbür dünyada. Bizim dönüşümüz Allah’adır. Çok aşırıya gidenler var ya, onlar da cehennem halkıdır.”

“Şimdi size ne söylüyorsam onu ilerisinde hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a bırakıyorum. Doğrusu Allah, kullarını görür.”

Sonra Allah o adamı, kurdukları tuzağın kötülüklerinden korudu. Firavun’un hanedanını da o azabın kötüsü sardı.

O ateş. Onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar. O saat kurulduğu gün, “Firavun’un hanedanını azabın en ağırına sokun” denir.

Onlar o ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken, güçsüzler, büyüklük taslayanlara derler ki: “Biz işte size uymuştuk, şimdi ateşin bir parçasını olsun bizden savabilir misiniz?”

Büyüklük taslayanlar derler ki: “İşte biz hepimiz onun içindeyiz. Allah kullar arasında hükmünü vermiştir.”

Ateşte olanlar, cehennemin bekçilerine şöyle derler: “Rabbinize yalvarın da bari bir tek gün olsun, azabımızı hafifletsin.”

Onlar şöyle cevap verirler: “Size elçileriniz delillerle gelmemiş miydi?” “Evet, gelmişti” derler. “O halde siz yalvarın” derler. O tanımazların yalvarışı tamamen boşunadır.

İşte biz, elçilerimize ve inananlara hem dünya hayatında hem de şahitlerin şahitlik edecekleri günde elbette yardım ederiz.

O gün zalimlere, özür dilemeleri fayda vermez. Lanet onlaradır. Yurdun kötüsü de onlaradır.

İşte biz Musa’ya o hidayeti, o başarıyı vermiştik. İsrailoğullarını da Kitab’a mirasçı yaptık.

O, akıl sahipleri için bir öğüt ve bir rehberdir. (Mümin 40/28-54)

Firavun’un korkusundan inanmayanlar

Üzerlerinde, Firavun ve adamlarının kendilerine kötülük yapacakları korkusu olduğu için, kavminin bir kısım gençleri dışında, kimse Musa’ya inanmamıştı. Firavun o yerde gerçekten bir üstünlük kurmuştu. O, gerçekten çok aşırı gidenlerden biriydi.

Musa dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a inandıysanız ve ona teslim olmuş kimselerseniz onun korumasına girin.”

Onlar da, “Biz Alllah’ın korumasına girdik. Ey Rabbimiz! O zalimleri bizimle deneme (bizi onların eline düşürme).” dediler.

Rahmetinle bizi o tanımazlık edenler topluluğundan kurtar.”

Musa’ya ve kardeşine şunu vahyettik: “Mısır’da kavminize evler hazırlayın; evlerinizi kıble tarafına yapın ve namazı kılın. (Musa, sen) İnananları müjdele.”

Musa dedi ki: “Rabbimiz! Sen Firavun’a  ve adamlarına bu dünya hayatında bir süs ve mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz! Mallarını yok et, kalplerini  de sık. Çünkü onlar can yakıcı azabı görünceye kadar inanmazlar.”

Allah dedi ki, “İkinizin de duası kabul olundu. Dürüst davranın; bilmeyenlerin yoluna asla uymayın”(Yunus10/83-89)

Mısır’dan kaçış

Musa’ya: “Kullarımı geceleyin yürüt; ama şüphesiz takip edileceksiniz” diye vahyettik.

Bu arada Firavun şehirlere toplayıcılar göndermişti.

“Bunlar küçük bir topluluk, az kimselerdir.

Onlar bizi gerçekten öfkelendiriyorlar.

Biz işte, tedbirli bir topluluğuz. demişti.

Böylece onları bahçelerden ve çeşmelerden çıkardık.

Hazinelerden ve güzel yerlerden,

Böylece bunlara İsrail oğulları konacaktı. (Şuarâ 26/52-59)

Kızıl Denizi geçme

(Firavun ve adamları) gün doğarken ardlarına düştüler.

İki topluluk birbirini görünce, Musa’ya eşlik edenler: “İşte yakalandık” dediler.

Aslâ! dedi Musa. Kuşkusuz Rabbim benimle beraberdir, o bana yol gösterecektir.”

Hemen Musa’ya, “Değneğinle denize vur” diye vahyettik. Peşinden deniz ikiye ayrıldı ve her parçası yüce bir dağ gibi oldu.

Öbürlerini de oraya yaklaştırdık.

Musa’yı ve onunla birlikte kim varsa hepsini kurtardık.

Sonra diğerlerini suda boğduk.

Bunda şüphesiz ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.

Doğrusu senin Rabbin gerçekten güçlüdür, merhametlidir. (Şuarâ 26/60-68)

Firavun kavmini saptırmış, doğru yolu göstermemişti. (Taha 20/79)

İsrailoğullarını denizden geçirdik, Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla  hemen arkalarına düştüler. Firavun boğulmayla yüzyüze gelince dedi ki, “İsrailoğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben ona teslim olanlardanım.”

“Şimdi mi? Daha önce baş kaldırmış ve bozgunculardan olmuştun ama?”

Bugün senin cesedini bir tepeye atacağız ki, senden sonrakilere bir belge olsun. İnsanların çoğu belgelerimizden gerçekten habersizdir.”

İsrailoğullarını iyi bir yere yerleştirmiş ve onlara temiz rızıklar vermiştik. O bilgi kendilerine gelene kadar ayrılığa düşmemişlerdi. Senin Rabbin onların ihtilafa düştükleri konuda, kıyamet günü aralarında karar verecektir. (Yunus 10/90-93)

Firavun ve adamlarının sonu

Karun’u, Firavun’u ve Haman’ı yok ettik. Musa kendilerine açık mucizelerle gelmişti de onlar o toprakta büyüklük taslamışlardı. Ama kurtulacak değillerdi. (Ankebut 29/39)

Musa’yı belgelerimizle ve açık bir yetki ile göndermiştik,

Firavun’a ve adamlarına… Onlar Firavun’un buyruğuna uydular; oysa Firavun’un buyruğu doğruyu göstermiyordu.

Kıyamet gününde o, kavminin önüne geçecek, onları cehenneme götürecektir. Gittikleri yer ne kötü yerdir!

Burada da onların peşine bir lanet takılmıştır, kıyamet gününde de. Bu destek ne kötü bir destektir!  (Hud 11/96-99)

Musa kavminin put istemesi

İsrailoğullarını denizden geçirmiştik. Kendilerine mahsus putlara tapan bir kavme rastladılar. “Ey Musa! Onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap” dediler. Musa dedi ki: “Siz bilgisiz bir toplumsunuz.

Bunların içinde oldukları (din) yıkılmıştır ve yapmakta oldukları şey de boştur.”

“Size Allah’tan başka bir tanrı mı isterim. O sizi şu âlemlere üstün kılmıştır” dedi.

Hani sizi Fİravun ailesinden kurtarmıştık. Sizi en kötü azabın altına sokuyar, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı öldürüyorlardı. Bunda size, Rabbiniz tarafından  büyük bir imtihan vardı. (Araf 7/138-141)

Kelîmullah olması

Gönderdiğimiz elçilerin bir kısmını sana anlattık, bir kısım elçileri ise anlatmadık. Allah (bütün elçilerine vahiyde blunmuş[1],) Musa ile de bir konuşma yapmıştır.

Elçileri müjdeci ve uyarıcı kimseler olarak gönderdik ki, o elçilerden sonra artık insanların ellerinde Allah’a karşı bir delil olmasın. Allah güçlüdür ve kararını yerli yerinde verir. (Nisa 4/164-165)

Musa’nın Rabbi ile görüşmesi

Musa ile otuz gece için sözleştik, sonra buna on daha kattık; böylece Rabbinin tayin ettiği müddet kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun’a dedi ki, “Kavmim içinde benim yerime geç, aralarını düzelt, bozguncuların yoluna uyma.”

Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuştuğu zaman dedi ki: “Rabbim! Bana kendini göster, sana bakayım.” Allah buyurdu ki: “Sen Beni göremezsin ama dağa bak, eğer o yerinde kalırsa sen de beni göreceksin”. Rabbi dağa görününce dağı un ufak etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: “Sen yücesin, sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim.”

Allah Teâlâ buyurdu ki, “Bak Musa, verdiğim elçilik görevleri ve seninle konuşmam sebebiyle seni insanların başına seçtim; sana ne verdiysem al ve şükredenlerden biri ol.”

O levhalara, öğüt olan ve her bir şeyi açıklayan her şeyi onun için yazdık. Onları sıkı tut, dedik. Kavmine de emret, onları en güzeliyle tutsunlar. Size, o yoldan çıkanların yurdunu göstereceğim.

Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar bütün ayetleri görseler yine de inanmazlar. Olgunluk yolunu görseler, onu kendilerine yol edinmezler; ama azgınlık yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu, onların ayetlerimiz karşısında yalan söylemelerine ve onları umursamamalarına karşılıktır.

Ayetlerimizi ve ahiret buluşmasını yalan sayanlar varya, işte onların işleri boşa gitmiştir. Onlar ettiklerinden başkasını mı bulacaklar? (Araf 7/142-147)

Kavminin bir buzağı heykeli edinmesi

Musa’nın ardından kavmi tutmuş, ziynet takımlarından bir buzağı, böğürmesi olan bir heykel edinmişlerdi. Görmüyorlar mıyıdı ki o onlarla ne konuşur ne de onları düzlüğe çıkarır. Onu edindiler ve kendilerine yazık etmiş oldular. (Araf 7/148)

(Musa, alelacele görüşmeye gelince Allah Teâlâ dedi ki,) Seni böyle kavminden çarçabuk buraya getiren ne idi, ya Musa?”

“Onlar benim yolumda olan kimselerdir, dedi. Ben çarçabuk sana geldim Rabbim; sen, hoşnut olasın diye.”

Allah buyurdu ki: “Biz, senden sonra kavmini sınavdan geçirdik. Sâmiri saptırdı onları.”

Musa hemen kavmine döndü, kızgın ve üzgün bir haldeydi. “Ey kavmim! dedi. Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Yoksa aradan geçen bu zaman size uzun mu geldi? Ya da Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz ki bana verdiğiniz sözden caydınız?”

Dediler ki: “Sana verdiğimiz sözden kendililğimizden caymadık. Bize o kavmin (Mısırlıların) ziynet eşyasından yüklenmişti.  Sonra onları ateşe attık, aynı şekilde Samiri de attı.”

Sonra onlar için ateşten böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkardı. Onlar dediler ki, “Bu sizin de Musa’nın da tanrısıdır, ama o unuttu gitti.”

Görmezler mi ki, o heykel onlara bir söz çeviremez. Onlar için ne bir zarar vermeye gücü yeter, ne de bir fayda sağlamaya.

Halbu ki, bundan önce onlarla Harun da konuştu ve dedi ki: “Ey kavmim! Siz onunla sırf sınava sokuldunuz. Sizin Rabbiniz o Rahman olandır, siz bana uyun ve emrime boyun eğin.”

Cevapları şu oldu: Musa bize dönünceye kadar biz bunun başından ayrılacak değiliz.” (Tâhâ 20/83-91)

Musa, kavmine, kızgın ve üzgün olarak dönünce “Benim arkamdan ne kötü olmuşsunuz öyle! dedi, Rabbinizin emrinin çabucak gelmesini mi istediniz?” Levhaları attı ve kardeşinin başından tutup kendine doğru çekti. Harun, “Anamın oğlu! dedi. Bu kavim beni güçsüz buldular; az kalsın öldürüyorlardı. Bana karşı, düşmanları sevindirme. Beni bu zalimler topluluğu ile bir tutma.”(Araf 7/150)

“Ey Harun! dedi. Onları sapıtmış olarak gördüğünde seni engelleyen ne oldu?

Bana uymamana engel neydi? Yoksa emrime karşı mı geldin?”

(Harun’un sakalını tutup çekti.)

“Anamın oğlu! dedi, Sakalımı da tutma başımı da. Ben senin, İsrailoğullarının arasına ayrılık soktun, sözüme bakmadın, demenden korktum.”  (Tâhâ 20/92-94)

Musa dedi ki, “Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetinin içine koy. Sen merhametli olanların en  merhametlisisin.”(Araf 7/151)

(Musa Samiri’ye döndü ve)  Peki ya senin derdin nedir, ey Samiri?” dedi.

“Ben onların görmediğini görmüştüm; o Elçinin (senin) izne de sıkı sıkıya sarılmıştım; ama onu daha sonra üstümden attım. İşte hepsi bu. Canım böyle istedi.”

(Musa), “Yıkıl karşımdan, dedi. Artık bu hayatta sana düşen, “Aman dokunma!”  demendir. Sana bir de tehdit var ki, onu asla atlatamayacaksın. Şimdi başını bekleyip durduğun tanrına bak, işte onu da iyice yakacağız, sonra da, çaresi yok onu denize dökeceğiz.”

Sizin Tanrınız, yalnızca Allah’tır, O’ndan başka tanrı yoktur. O İlmi ile her şeyi kuşatmıştır. (Tâhâ 20/95-98)

Musa’nın, öfkesi yatışınca o levhaları aldı. Onlardan birinde şu vardı: Hidayet ve rahmet o kimseler içindir ki, onlar sırf Rableri için korku duyarlar. (Araf 7/154)

Buzağıya tapanların cezalandırılmaları

Ne zaman ki başları önlerine düştü ve gerçekten sapıtmış olduklarını gördüler, dediler ki, “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, asıl o zaman mahvoluruz.” (Araf 7/149)

O, buzağıya tutunanlar varya, onları Rablerinin bir gazabı ve dünya hayatında bir alçaklık çarpacaktır. İftiracıları işte böyle cezalandırırız.

Ama o kötü işleri yapanlar, onun ardından tevbe ederler ve inanırlarsa, kuşku yok ki, senin Rabbin ondan sonra da bağışlayıcı ve merhamet edicidir. (Araf 7/152-153)

O gün Musa kavmine şöyle demişti: “Bakın kavmim! Siz buzağıya tutunmakla kendinizi gerçekten kötü duruma soktunuz. Yaratıcınıza hemen tevbe edin de benliğinizi öldürün. Bu Yaratıcınız katında sizin için iyi olur. O da tevbenizi kabul eder. Çünkü o, tevbeleri hep kabul eder ve pek merhametlidir.” (Bakara 2/54)

Musa, (tevbe etsinler diye) belirlediğimiz yer için kavminden yetmiş kişi seçti. Onları o sarsıntı tutunca dedi ki: “Rabbim! Dileseydin daha önce onları da yok ederdin beni de. Aramızdaki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi yok mu edeceksin? Bu, Senin imtihanından başka bir şey değil ki. Bununla dilediğini saptırır, dilediğini yola getirirsin. Bizim dostumuz sensin; bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en iyisisin.”(Araf 7/155)

Misak

Bir gün İsrailoğullarından şöyle kesin söz almıştık, “Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz; anaya babaya, yakınlığı olanlara, yetimlere ve düşkünlere iyilikte bulunacaksınız. İnsanlara güzel bir şey söyleyin. Namazı kılın, zekatı verin.” Sonra pek azınız bir yana, bundan dönmüştünüz. Siz hâlâ kaçınıyorsunuz.

Bir gün de sizden “Kanınızı dökmeyeceksiniz, sizden olanları yurdunuzdan çıkarmaya­caksınız” diye söz almıştık. Sonra bunu kabul etmiştiniz, siz buna şahitsiniz.

Sonra siz öyle kimselersiniz ki, hâlâ birbirinizi öldürüyor ve içinizden bir takımını yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onlara karşı günahta ve düşmanlıkta birbirinize arka çıkıyorsunuz. Tutar size esir olarak gelirlerse bu defa da onların fidyesini veriyorsunuz. Halbu ki, haram olan, onları çıkarmanızdır. Şimdi siz, o Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Aranızda böyle yapan birinin elde edeceği dünya hayatında rezil olmaktan başka nedir? Kıyamet gününde de azabın en şiddetlisine takılır kalırlar. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.

Onlar ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir, bu yüzden azapları hafifletilmez, onlar yardım da görmezler.  (Bakara 2/83-86)

Tur’un üzerlerine kalkması

Tur dağını üzerlerine fırlatmıştık, sanki bir gölgelik gibi olmuştu. Zannettiler ki tepelerine inecek. Onlara: “Size verdiğimize (o Kitaba) sıkı sıkı sarılın, içinde ne varsa onu aklınızda tutun ki korunabilesiniz.” demiştik. (Araf 7/171)

…Kesin söz versinler diye Tur’u üzerlerine kaldırmıştık. Onlara, o kapıdan secde ederek girin, demiştik. Bir de cumartesileri aşırı gitmeyin demiştik. Böylece onlardan sağlam bir söz almıştık.

Sözlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerini tanımazlık etmeleri, bir kısım peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve “Kalplerimiz perdelidir” demeleri yüzünden bunlar inanacak değillerdir, pek azı inanırsa o başka. Tanımazlık etmeleri sebebiyle Allah onların kalplerini yeni bir yapıya büründürmüştür. (Nisa 4/153-155)

Sizden kesin söz almış ve Tur’u tepenize dikmiştik,”Size verdiğimize kuvvetle sarılın ve dinleyin” demiştik “İşittik ve karşı geldik” dediler de inkarları yüzünden buzağı sevgisi kalplerine sindirildi. (Bakara 2/93)

Amalika ile karşılaşma

Bir gün Musa, kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Allah’ın üzerinizde olan bunca iyiliğini düşünün: Hani o, içinizden peygamberler çıkardı ve sizi krallar yaptı; bu âlemde kimseye vermediği şeyi size verdi.”

“Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı o kutsal toprağa girin ve arkanıza dönmeyin; yoksa elinizdekini de kaybedersiniz.”

Dediler ki, “Ey Musa! Orada bir zorbalar topluluğu var. Onlar oradan çıkıncaya kadar biz oraya girecek değiliz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de gireriz.”

Korkanlar arasından, Allah’ın iyilikte bulunduğu iki adam dedi ki: “Onların üzerine kapıdan yürüyün, oraya girdiniz mi kuşkusuz yenen taraf siz olursunuz. Eğer inanmış kimselerseniz yalnız Allah’a güvenin.”

Dediler ki, “Bak Musa! Onlar orada durdukça biz sonuna kadar oraya girmeyiz. Sen Rabbin ile birlikte git, ikiniz savaşın, işte biz burada oturuyoruz.”

Musa, “Rabbim! dedi.  Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum; artık bizimle bu yoldan çıkmışlar topluluğunun arasını ayır.”

Allah buyurdu ki: “Orası onlara kırk yıl yasaklandı. Onlar bu toprakta şaşkın şaşkın dolaşacaklardır. Sen artık şu yoldan çıkmışlar topluluğu için tasalanma.” (Maide 5/20-26)

Tih çölündeki perişanlık

Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde on iki boya ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyinca Musa’ya, “Değeneğinle taşa vur” diye bildirdik. Oradan hemen oniki pınar fışkırıverdi. Her oymak içeceği yeri öğrendi. Bulutu üzerlerine gölgelik yaptık. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin” dedik. Onlar bize bir kötülük yapmadılar, ama kötülüğü kendilerine yapıyorlardı.

Bir gün onlara şöyle denmişti: “Şu şehirde oturun, onun dilediğiniz yerinden yiyin, “affet!” deyin ve kapısından secde ederek girin ki, biz de hatalarınızı bağışlayalım. İyi davrananlara karşı ikramımızı daha da artırırız.”

İçlerinden zalimlik edenler, o sözü bırakıp kendilerine söylenmemiş olanı söylediler. Biz de, onların zalimliklerine karşılık üzerlerine gökten bir pislik indirdik. (Araf 7/160-162)

Bir gün demiştiniz ki, “Bak Musa! Tek çeşit yiyeceğe katlanamayız. Haydi bizim için Rabbine yalvar da bize, bu toprağın sebzesinden, hıyarından, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın.” O da şöyle demişti: “Daha iyi olanı daha düşük değerde olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? İnin bir şehre, bütün istedikleriniz orada vardır.” Üzerlerine aşağılık ve çaresizlik çadırı kuruldu, Allah’tan bir gazaba geldiler. Bu, Allah’ın ayetlerini tanımazlık etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmeleri sebebiyle idi. Bu da onların baş kaldırmalarından  ve taşkınlıklarından ileri geliyordu. (Bakara 2/61)

Allah’ı görmek istemeleri

Ehl-i Kitap, üzerlerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Onlar  bunun daha büyüğünü Musa’dan istemişlerdi,”Bize Allah’ı apaçık göstersene!” demişlerdi…(Nisa 4/153)

(Ey Ehl-i Kitap,) bir gün demiştiniz ki, “Bak Musa! Allah’ı apaçık görünceye kadar sana inanacak değiliz.” Bunun üzerine göz göre göre sizi yıldırım çarpmıştı.

Sonra ölümünüzün arkasından sizi tekrar diriltmiştik; olur ya, şükredersiniz. (Bakara 2/55-56)

Bakara (sığır) olayı

Bir gün Musa kavmine, “Allah sizin bir sığır boğazlamanızı emrediyor.” demişti. Onlar, “Bizimle eğleniyor musun?” dediler. “Öyle bir cahillikten Allah’a sığınırım” dedi.

Dediler ki; “Bizim için Rabbine dua et; nedir o, onu bize açıklasın.” Dedi ki, şöyle diyor: “Ne kart, ne körpe, ikisinin ortası bir sığır. Haydi sizden ne  isteniyorsa yapın.”

Dediler ki, “Bizim için Rabbine dua et, rengi nedir, bize onu açıklasın.” Dedi ki, şöyle diyor: “Sarı bir sığır, rengi parlak, bakanların içini açar.”

“Dediler ki, “Bizim için Rabbine dua et; nedir o, bize açıklasın. Çünkü sığır cinsi bizce, birbirine benzer. Allah isterse biz doğruyu tam olarak yakalarız.”

Dedi ki, o şöyle diyor: “Bir sığır ki, ne toprağı sürüp ezilmiş, ne de ekin sulamış; sapasağlam, alacası da hiç yok.” Dediler ki, “İşte şimdi bize doğrusunu bildirin.” Sonra onu boğazladılar; az kalsın bunu yapmayacaklardı.

O sırada bir kimseyi öldürmüştünüz de suçu birbirinize atmıştınız. Ama Allah ne  gizlediyseniz onu ortaya çıkaracaktı.

“Sığırın bir parçasıyla ona vurun” buyurdu. Allah ölüleri işte böyle diriltir.

 

Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır