KUR’ÂN-I KERİMDE ŞÜKÜR VE HAMD KAVRAMI

شكر  kelimesi Kur’ân-ı Kerimde farklı türevleriyle birlikte 75 kez[1] geçmektedir. شكر  fiilinin anlamı kaynaklarda; açığa çıkmak[2], nimete karşılık iyilik yapmak[3], nimeti düşünüp açığa çıkarmak[4], minnettarlık[5] ve iyiliği iyilikle karşılamak[6] olarak verilmiştir. Bütün bu açıklamalardan sonra  شكر  kelimesini “iyiliği ortaya çıkarıp iyilikle karşılık vermek” olarak tanımlayabiliriz. Şükretmenin tersi yani “iyiliği gizleyip kötülükle karşılık vermek” كفر kelimesinin karşılığıdır.

Şükür kelimesinin geçtiği ayetleri incelediğimizde beş ayette[7] insanların çoğunun şükretmediği ifade edilmiştir. Okuyucu muhatap alınarak beş ayette[8] “şükredin”, dört ayette[9] “çok az şükrediyorsunuz” ve on dört ayette[10] de “belki şükredersiniz” şeklinde hitap edilmiştir.

İnsanların çoğu şükretmezler

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَهُمْ اُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِۖ فَقَالَ لَهُمُ اللّٰهُ مُوتُوا ثُمَّ اَحْيَاهُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ

“Ölüm korkusuyla yurtlarından çıkmış binlerce kişiyi gözünde canlandırmadın mı? Allah onlara: “Ölün!” demiş sonra tekrar diriltmişti. İnsanlara ikramda bulunan Allah’tır. Ama insanların çoğu şükretmezler.” (Bakara:243)

وَمَا ظَنُّ الَّذٖينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِؕ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَࣖ

“Bir yalanı Allah’a atfedenler, (mezardan) kalkış gününü ne sanıyorlar? Şurası bir gerçek ki Allah’ın insanlara ikramı çoktur ama onların çoğu görevlerini yerine getirmezler.” (Yunus:60)

وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ اٰبَٓاءٖٓي اِبْرٰهٖيمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَؕ مَا كَانَ لَـنَٓا اَنْ نُشْرِكَ بِاللّٰهِ مِنْ شَيْءٍؕ ذٰلِكَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ

“Ben atalarım/babalarım İbrahim, İshak ve Yakup’un dinine tabi oldum. Bizler için Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmak söz konusu değildir. İşte bu/tevhid, bize ve bütün insanlara Allah’ın bir lütfudur ama insanların çoğu şükretmezler.” (Yusuf:38)

وَاِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ

“Senin Rabbin insanlara karşı iyilik ve ikram sahibidir. Ancak onların çoğu teşekkür etmez.” (Neml:73)

اَللّٰهُ الَّذٖي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فٖيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراًؕ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ

“Dinlenesiniz diye geceyi sizin için oluşturan Allah’tır. Gündüzü de aydınlatıcı yapmıştır. Şurası bir gerçek ki Allah’ın insanlara ikramı çoktur ama insanların çoğu teşekkür etmezler.” (Mü’min:61)

Metnini ve mealini verdiğimiz bu ayetlerde “insanların çoğunun şükretmediği” ifade edilmiştir. Ayetlerde “Allah’ın insanlara ikramının çok olduğu” ortak vurgudur. Allah ikram sahibidir ve kullarına bol ikram etmektedir. İnsanın nankör vasfı onu Allah’ın ikramlarına karşı teşekkür etmekten uzak tutmuştur. Şükretmek insanın acizliğinin bilincinde olmasıdır.

Şükredin!

فَاذْكُرُونٖٓي اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لٖي وَلَا تَكْفُرُونِࣖ

“Beni aklınızdan çıkarmayın ki ben de sizi çıkarmayayım! Bana teşekkür edin, iyilik bilmez olmayın!” (Bakara:152)

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُوا لِلّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ

“Ey Allah’a inanıp güvenenler! Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerin temiz olanlarından yiyin! Yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız, O’na karşı görevinizi yerine getirin!” (Bakara:172)

فَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالاً طَيِّباًۖ وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ

“Öyleyse Allah’ın size verdiği rızkın helal ve temiz olanlarını yiyin. Kulluğu yalnız ona yapıyorsanız Allah’a teşekkür edin.” (Nahl:114)

اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناً وَتَخْلُقُونَ اِفْكاًؕ اِنَّ الَّذٖينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقاً فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُؕ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

“Siz hurafe üreterek sadece, Allah ile aranıza koyduğunuz putlara kulluk ediyorsunuz. Allah ile aranıza koyup kulluk ettikleriniz, size rızık verecek güçte değillerdir. Siz rızkı Allah katında arayın, ona kul olun; ona teşekkür edin, çünkü ona döndürüleceksiniz.” (Ankebut:17)

لَقَدْ كَانَ لِسَبَأٍ فٖي مَسْكَنِهِمْ اٰيَةٌۚ جَنَّتَانِ عَنْ يَمٖينٍ وَشِمَالٍؕ كُلُوا مِنْ رِزْقِ رَبِّكُمْ وَاشْكُرُوا لَهُؕ بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ وَرَبٌّ غَفُورٌ

“Sebe’lilerin oturdukları yerde bir (ibret) gösterge vardı: sağlı sollu iki bahçe. Onlara: “Rabbinizin verdiği rızıktan yiyin ve ona şükredin” denmişti. Hoş bir şehriniz ve kusurları örten bir Rabbiniz var.” (Sebe’:15)

Şükredin emrinin geçtiği ayetlerin ilkinde Allah’ı hatırda tutmak, diğerlerinde Allah’ın rızık vermesi vurgulanmıştır. Allah’ın rızık vermesine karşılık şükretmek, Allah ile bağımızı güçlendirecektir. Allah’a şükretmek insana kendi varlığını hissettirecektir.

Çok az şükrediyorsunuz

وَلَقَدْ مَكَّنَّاكُمْ فِى الْاَرْضِ وَجَعَلْنَا لَكُمْ فٖيهَا مَعَايِشَۜ قَلٖيلًا مَا تَشْكُرُونَ۟

“Geçinebileceğiniz imkanlar oluşturarak sizi yeryüzüne yerleştirdik. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” (A’raf:10)

وَهُوَ الَّـذٖٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَؕ قَلٖيلاً مَا تَشْكُرُونَ

“Hâlbuki sizler için dinleme, görme ve gönüller veren odur. Ne kadar az şükrediyorsunuz.” (Mü’minun:78)

ثُمَّ سَوّٰيهُ وَنَفَخَ فٖيهِ مِنْ رُوحِهٖ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَؕ قَلٖيلاً مَا تَشْكُرُونَ

“Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve gönüller yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” (Secde:9)

قُلْ هُوَ الَّـذٖٓي اَنْشَاَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَؕ قَلٖيلاً مَا تَشْكُرُونَ

“De ki: “O, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve gönüller verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!” (Mülk:23)

“Çok az şükrediyorsunuz” ifadesiyle biten ayetlerin hepsinde okuyucu muhatap alınmıştır. Ayetlerin biri yeryüzünde yaşamamız için Allah’ın imkanlar sunduğu, diğerleri ise Allah’ın bizleri yarattığı, bizlere görme, işitme yetenekleri ile birlikte  beynimizin duygusal yönünü verdiği hatırlatıldıktan sonra “çok az şükrediyorsunuz” ifadesiyle bitmiştir.

Belki şükredersiniz

ثُمَّ عَفَوْنَا عَنْكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“Dahası, bütün bunlardan sonra, belki şükredenlerden olursunuz diyerek sizi affetmiştik.” (Bakara:52)

ثُمَّ بَعَثْنَاكُمْ مِنْ بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“Daha sonra belki şükredersiniz diye sizi ölümünüzden (bayılmanızdan) sonra tekrar hayata kavuşturduk.” (Bakara:56)

Ayetteki mevt, gücün tükenmesi anlamındadır. “Her yanını ölüm sarar ama o ölmüş olmaz” (İbrahim 14/17) ayetindeki gibi bunların da her yanını ölüm sarmış ama ölmemişlerdir. Çünkü ölen tekrar dünyaya dönemez. (Müminûn 23/99-100 ve Münâfikûn 63/10-11) Bir mucizeden de söz edilmediğine göre en uygun anlam bayılmadır.[11]

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذٖٓى اُنْزِلَ فٖيهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَرٖيضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُرٖيدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُرٖيدُ بِكُمُ الْعُسْرَؗ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidâyeti, doğru ve yanlışı açıklayan Kur’an’ın indirildiği aydır. Sizden kim o ayın girdiğini idrak ederse oruç tutsun. Kim hasta olur veya seferde bulunursa, tutmadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı, Allah’ı yüceltmenizi ister. Ola ki şükredersiniz.” (Bakara:185)

وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ بِبَدْرٍ وَاَنْتُمْ اَذِلَّةٌۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“Allah oldukça zayıf bir durumda olduğunuz Bedir’de size yardım etmiştir. Öyleyse Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olunuz, belki şükredersiniz.” (Âl-i İmrân:123)

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِۜ وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَعٖيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْدٖيكُمْ مِنْهُۜ مَا يُرٖيدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُرٖيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“Ey inanıp güvenenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı ve ayak bileği kemiklerine kadar ayaklarınızı mesh edin. Eğer cünüp olmuşsanız yıkanın. Hasta veya yolcu olur yahut sizden biri ayak yolundan gelir ya da kadınlarınızla birlikte olur da su bulamazsanız, temiz yüzeye (toprağa) yönelin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah, size güçlük çıkarmak istemez. Onun isteği sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamaktır. Belki şükredersiniz.” (Mâide:6)

لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغْوِ فٖٓي اَيْمَانِكُمْ وَلٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمُ الْاَيْمَانَۚ فَكَفَّارَتُهُٓ اِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاكٖينَ مِنْ اَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ اَهْلٖيكُمْ اَوْ كِسْوَتُهُمْ اَوْ تَحْرٖيرُ رَقَبَةٍؕ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍؕ ذٰلِكَ كَفَّارَةُ اَيْمَانِكُمْ اِذَا حَلَفْتُمْؕ وَاحْفَظُٓوا اَيْمَانَكُمْؕ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِهٖ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“Allah, düşünmeden ettiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutmaz. Ama yeminlerinizle bağladığınız şeylerden dolayı sorumlu tutar. Onun kefareti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on çaresizi doyurmak veya giydirmek ya da bir esiri hürriyetine kavuşturmaktır. Bunları bulamayan üç gün oruç tutar. Bu, yemin bozmanın kefaretidir. Yeminlerinizi yerine getirin. Allah, ayetlerini size böyle açıklar ki belki şükredersiniz” (Mâide:89)

وَاذْكُـرُٓوا اِذْ اَنْتُمْ قَلٖيلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْاَرْضِ تَخَافُونَ اَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَاٰوٰيكُمْ وَاَيَّدَكُمْ بِنَصْرِهٖ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“Hatırlayın bir zamanlar siz, bulunduğunuz yerde ezilen bir azınlıktınız; insanların sizi kapıp kaçırmasından korkuyordunuz. Allah, size yer yurt verdi, yardımı ile sizi destekledi, temiz rızıklarla rızıklandırdı. Belki şükredersiniz” (Enfal:26)

وَهُوَ الَّذٖي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْماً طَرِياًّ وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فٖيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهٖ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“Denizi de hizmetinize verdi ki ondan taze et yiyesiniz ve çıkaracağınız süsleri takınasınız. Gemilerin onu yara yara gittiğini görürsün; o gemiler (Allah’ın) ikram olarak verdiklerini aramanız içindir. Belki şükredersiniz.” (Nahl:14)

وَاللّٰهُ اَخْرَجَكُمْ مِنْ بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ لَا تَعْلَمُونَ شَيْـًٔاۙ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۙ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“Allah sizi analarınızın karınlarından, kendiniz hiçbir şey bilmiyorken, çıkardı. Size kulaklar, gözler, gönüller verdi. Belki şükredersiniz.” (Nahl:78)

وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ فٖيهَا خَيْرٌࣗ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا صَوَٓافَّۚ فَاِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْقَانِـعَ وَالْمُعْتَرَّؕ كَذٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“Sizin için de bedence gelişmiş kurbanlık hayvanları Allah’a kulluğun simgelerinden yaptık. Onlarda sizin için fayda vardır. Sıra sıra dururlarken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları yere yapıştığı zaman onlardan hem siz yiyin, hem kendi halinden memnun olana hem de isteyene yedirin. Onları bu şekilde sizin hizmetinize verdik, belki şükredersiniz.” (Hac:36)

وَمِنْ رَحْمَتِهٖ جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فٖيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهٖ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“Hem rahatlayasınız, hem de verdiklerini arayasınız diye geceyi ve gündüzü yaratması onun size ikramıdır; belki teşekkür edersiniz.” (Kasas:73)

وَمِنْ اٰيَاتِهٖٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذٖيقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِهٖ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِهٖ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهٖ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“Rüzgarları, müjdeciler olarak göndermesi Allah’ın koyduğu göstergelerdendir. Bunu, size ikramından tattırsın, gemiler emriyle akıp gitsin ve iyiliğini arayasınız diye yapar. Belki teşekkür edersiniz.” (Rum:46)

وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِࣗ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَٓائِـغٌ شَرَابُهُ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌؕ وَمِنْ كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْماً طَرِياًّ وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ فٖيهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهٖ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“İki deniz bir değildir. Biri tatlıdır, susuzluğu giderir, içimi kolaydır. Diğeri ise, tuzludur, acıdır. Bununla beraber, her birinden taze et yersiniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarırsınız. Allah’ın lütfundan aramanız için gemilerin suyu yara yara gittiklerini görürsün. Umulur ki şükredersiniz.” (Fâtır:12)

اَللّٰهُ الَّذٖي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فٖيهِ بِاَمْرِهٖ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهٖ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَۚ

“Emriyle içinde gemilerin yüzmesi ve lütfundan (rızkınızı) aramanız için denizi sizin hizmetinize sunan Allah’tır. Ola ki şükredersiniz.” (Câsiye:12)

“Belki şükredersiniz” ifadesiyle biten ayetlerin ortak vurgusu Allah’ın bizlere yardım etmesidir. Yardım alan bizlerin yardım eden Rabbimize teşekkür etmemiz gerekir. Ayetlerde yaşamımızın farklı yönlerinde Rabbimizin yardımı hatırlatıldıktan sonra “belki şükredersiniz” ifadesiyle şükretmeye yönlendirilme yapılmıştır.

Şükür ile ilgili ayetleri incelememizin sonucunda şükür ile ilgili ifadelerden önce mutlaka Allah’ın büyük bir iyilikte bulunduğu vurgulanmıştır. İnsanın fıtratında her ne kadar teşekkür etmekten kaçınma varsa da insanı mutlu edecek olanın bu zafiyete düşmemesidir. “Şükredin” emri olan ayetlerde de, “çok az şükrediyorsunuz” ifadesi olan ayetlerde de, “belki şükredersiniz” ifadesi olan ayetlerde de temelde insanın şükretmesi, teşekkür etmesi, verilen nimeti ifade ederek minnettarlık duygusunu göstermesi istenmiştir.

Neml suresinin 40. ayetinde  Belkıs’ın tahtı göz açıp kapayıncaya kadar getirilince Hz. Süleyman (A.S)’ın “ هذا مِنْ فَضْلِ رَبّٖيࣞ لِيَبْلُوَنٖٓي ءَاَشْكُرُ اَمْ اَكْفُرُ : Bu, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak için Rabbimin lütfudur” ifadesinden sonra “ وَمَنْ شَكَرَ فَاِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهٖۚ : Şükreden kendisi lehine şükreder” denilerek şükredenin gerçekte kendine faydalı bir şey yaptığı açıkça belirtilmiştir.

Modern Batı psikolojisi teşekkür etmenin insan ruhuna iyi geldiğini yeni keşfetmeye başlamıştır. Martin Seligman’ın araştırmaları minnettarlık duygusunun depresyonu azaltıp mutluluğu çoğalttığını ortaya koymuştur. Şükürsüzlük kronik mutsuzluğun en önemli nedenlerinden biridir.

Şükran duyduğumuzda, beynimizin ödül merkezinde dopamin salgılanır. Bu bizi iyi hissettirir ve şükretme davranışını pekiştirir. Aynı zamanda ruh halimizi düzenleyen serotonin seviyeleri üzerinde de olumlu etkisi vardır; bu da onu doğal bir antidepresan benzeri etki yapar. Kronik stres hormonu olan kortizol seviyelerini düşürdüğüne dair bulgular vardır. Daha düşük kortizol, daha az kaygı, daha iyi uyku ve daha güçlü bir bağışıklık sistemi anlamına gelir. Sürekli endişe ve korku içinde dönen düşünce döngülerini kırmaya yardımcı olur. Şükretmek, zihni şimdiki ana ve somut iyiliklere çekerek, geleceğin belirsiz korkuları veya geçmişin pişmanlıkları üzerinde düşünmeyi azaltır.

Farklı türevleriyle Kur’ân-ı Kerimde 68 kez[12] geçen  حمد  kelimesi temel sözlüklerde “bilinçli ve iradi olarak bir kimseye ya da bir varlığa üstün vasıflarından dolayı övgüde bulunmak” olarak tanımlanmıştır. Şükür bir nimete karşılık yapılırken hamd varlığına teşekkür etmektir.

Kur’ân-ı Kerimde hamd, tamamı Allah’a nisbet edilmiş olarak 43 yerde geçmektedir. Bununla birlikte 17 âyette de esmaü’l-hüsnadan “hamîd” ismi yer almaktadır. Bir ayette hamd edenler anlamında “hâmidûn” kelimesi kullanılır. Peygamberimiz’in ismi olan ve hamd kökünden türeyen “Muhammed” kelimesi, 4; “Ahmed” ise 1 yerde geçer. Peygamberimiz’in âhiretteki makamı olan, “makam-ı mahmûd”, yine 1 yerde kullanılır. Bir âyette de meçhul fiil formunda يُحْمَدُ  kelimesi kullanılır. Dolayısıyla “hamd” kelimesi ve türevleri Kur’ân-ı Kerim’de toplam olarak 68 yerde geçmektedir. Kur’an’ın ilk âyeti olan “الحمد لله رب العالمين” cümlesi Kur’an’da 7 yerde[13] geçmektedir.

Kur’ân-ı Kerimde hamd sadece Allah için olduğu vurgulanmıştır. Çünkü hamd, içerisinde kulluk bilincini de barındırır. Yaratıcının varlığı için yapılan hamd, kulun kendisini yalnız hissetmemesini sağlayan bir ibadettir. Hamdetmek insana iyimserlik kazandırır, pozitif duygularla yoğurur, karamsarlıktan uzaklaştırıp isyankâr ruh hallerini dengeye getirir. Hayata pozitif bakmanın, mevcut durumu kabullenip daha iyisi için çalışmanın başlangıç noktasıdır.

Kur’an’daki ḥamd, farkındalıklı bir övgüdür. Yani kişi, Allah’ı överken; onun nimetlerini, kâinattaki düzeni, kendisindeki varoluşu ve iç dünyayı bilinçli olarak takdir eder. Bu bilinçli takdir, şükür bilinciyle birleştiğinde, bireyin zihinsel sağlığını olumlu etkiler. Anksiyeteyi azaltır, çünkü kişi hayatın anlamsız olmadığına inanır, İç huzur sağlar dünya karşısında güçsüz hissetse de gücün kaynağına yönelir, kıymet bilmeyi öğretir.

İnsan, psikolojik olarak ancak bir anlam içinde yaşadığında tatmin olur. Hamd; hayata anlam katar: Çünkü her şey bir İlahi kudretin eseri olarak görülür. Kendini aşmayı teşvik eder: İnsan, sadece bireysel tatmin peşinde değil, aşkın bir varlıkla ilişki kurma peşindedir. Bu da; boşluk duygusunu azaltır, narsistik krizleri önler ve ruhsal bütünlük sağlar.

Dr. Ömer ŞAHİN

____________________________________________

[1] Muhammed Fuâd Abdülbâki, Mu’cemu’l-Müfehres li-Elfâzı’l-Kur’ân, 385-386.

[2] Kurtubî, el-Câmî li-Ahkâmi’l-Kur’ân, C.2, S.173.

[3] Seyyid Şerif Cürcânî, Tarifat, S.128.

[4] Firûzâbâdî, Besâir, C.3, S.334.

[5] Toshihiko İzutsu, Kur’an’da Dini ve Ahlaki Kavramlar, S.164.

[6] M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C.7, S.504.

[7] Bakara, 243; Yunus, 60; Yusuf, 38; Neml, 73; Mü’min, 61.

[8] Bakara, 152, 172; Nahl, 114; Ankebut, 17; Sebe’, 15.

[9] A’raf, 10; Mü’minun, 78; Secde, 9; Mülk, 23.

[10] Bakara, 52, 56, 185; Âl-i İmrân, 123; Mâide, 6, 89; Enfal, 26; Nahl, 14, 78; Hacc, 36; Kasas, 73; Rum, 46; Fâtır, 12; Câsiye, 12.

[11] Ayrıntılı bilgi için: Süleymaniye Vakfı Meali, Bakara,56 ayet açıklaması.

[12] Abdülbâki, Mu’cemu’l-Müfehres li-Elfâzı’l-Kur’ân, 217-218.

[13] Fatiha, 2; En’âm, 45; Yunus, 10; Saffât, 182; Zümer, 75; Mü’min, 65; Câsiye, 36.