GÖSTERMELİK DİNDARLIK 

Sahte dindarlık kişilik bozukluğundan yahutta manfaatperestlikten geldiği için, böyle insanlar başkalarının kişiliğine bürünür, geçici olarak yaranmak istedikleri topluluk içerisinde kimliksiz hale gelirler Bunlar kamera karşısına geçtikleri zaman en iyi Müslümanlık örneğini verdikleri gibi, ibadet görevlerini de toplantı ve yürüyüş gibi insanların toplu bulunduğu yerlerde yaparlar.

Özellikle siyasi arenada ya bir şey elde etmek yahutta eldekini kaybetmemek için, sahte dindarlığı sanat haline getirirler.

Asr-ı saadette de böyle düzenbaz insanlar vardı. Bir kıtlık yılında Esed oğullarından bir topluluk, Medine’ye gelmiş Efendimize (s.a.v.) hitaben: 

 “Sana yüklerimiz ve ailelerimizle geldik. Seninle diğer kabileler gibi savaş yapmadık” demiş ve yardım istemişlerdi. O zaman nazil olan ayet-i kerimede:  

“Bedevîler  “İnandık”  dediler. De ki: Siz iman etmediniz  ama “Boyun eğdik” deyiniz. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi.” buyruluyordu. (Hucurat Suresi 49/14)
Geçmişte olduğu gibi zamanımızda da maalesef dinî konular, kötü niyetli insanlar tarafından çıkar amaçlı olarak istismar edilmektedir. Taklide dayalı iman ve gösterişle süslenmiş amel moda olduğu için, dininde samimi insanlar sahte dindarlığı yapamadıklarından dolayı, kendi kabuğuna çekilmek zorunda kalmaktadırlar.

Sahte tavırlar, utanma duygusunu zayıflattığı gibi, hataları da çoğaltmaktadır.  Yani gösteriş baş eğdirse bile, gönülleri fethet­meye yetmemektedir. Onun için, insanlarla uzun zaman yaşamanın tek yolu, sade davranıştır. Sahte davranışlar, sa­dece, gizlenmiş gerçeği örtmek için kullanılırlar.

Sahte dindarlar, ihtiyaca göre maske kullandıkları için, her ortama ayak uydurmakta zorlanmazlar.  Onların söz ve davranışlarında, yalan, iftira ve inkâr gibi tavırlar meşru davranış kabilindendir. Menfaat sağlayacağı kişiye yakınlaşmak için, onun sevmediği kişiler hakkında kötü şeyler konuşmaktan da çekinmezler. Samimi müminleri kendileri için tehlikeli gördükleri zaman, onları etkisiz hale getirmek için her türlü iftira ve desiseye başvururlar. Menfaat sağladıkları kişilerin gururunu okşamak için, onların hoşlanacağı söz ve tavırları kullanırlar. Sahtelikleri ortaya çıktığı zaman da,  kendilerini haklı gösterecek nedenleri her zaman hazır bulundururlar.

Böyle insanlar İslamı sadece ibadetler dini olarak taklit eder, ahlakî konuları asla gündeme getirmezler. İbadeti gösteriş için yaptıkları için, haram yemekten de çekinmezler.

Gerçek müslümanın kendini taklit ve benzeme girdabına kaptırmadan, olduğu gibi görünmesi lazımdır.

Allah (c.c.) indinde samimi duygu çok önemlidir. İmana dayanmayan davranış, hayırlı görünse bile,  insanın iç dünyasını değiştiremez. Eğer böyle bir şey olsaydı, Efendimiz (s.a.v.) amcası Ebu Talibi etkileyebilirdi.

O’ ölüm döşeğindeki amcası Ebu Talibe:

-Lâ ilâhe illâllah de ki kıyamet günü senin lehine şahadette bulunayım.” buyurmasına kar­şılık,

Ebu Talip, başındaki müşrikleri de gözü ile süzdükten sonra;

Kureyş kadınları beni kınarlar diyerek, teklifi kabul etmedi. O zaman nazil olan ayette:

 “(Resulüm) Sen sevdiğini hidayete erdire­mezsin; Bilakis, Allah dilediğine hidayet verir. Ve hidayete girecek olanları en iyi o bilir.” buyrulmuştu. (Kasas Suresi 28/56)

Taklide dayalı tutum ve davranışlar, insanlar tarafından takdir edilebilir.  Ancak bu du­rum, Allah (c.c.) indinde bir değer taşımadığı için mutluluk getirmez.

Ali KARA

Emekli Müftü