Öz Disiplinin Gerekliliği

Disiplin dediğimizde ne anlıyoruz? Disiplinin amacı nedir?

Günümüzde çoğu insan disiplini ceza ya da cezai sonuçlarıyla bağdaştırmaktadır. Disiplinin ortak amacını ise düzen sağlamak için kurallar oluşturmak, öğretmek ve bu kurallara uyulmasını sağlamak olarak değerlendirmektedir. Bu bağlamda öz disiplinin ne anlama geldiğini ve amacını yeniden düşünmek ve öz disiplinin birey boyutunu yeniden ele almak zorundayız.

Kavramlara tek tek bakalım:

Bir şeyin özü; bir şeyin kendi, kendi benliği, varlığı anlamlarına gelmektedir. Kur’an-ı Kerime baktığımızda ise öz anlamını karşılayan kelime nefs kelimesidir. Bir şeyin nefsi, zatı-kendisi, kendi benliği, varlığıdır. Öz disiplin, kişinin hedeflerine ulaşabilmesi için kendi davranışlarını ve alışkanlıklarını kontrol altında tutmasıdır. Öz disiplinin sağlanabilmesi için sınırların var olması, korunması ve iç tutarlılığın olması şarttır. Sınır ise bir şeyin nerede başlayıp nerede bittiğini belirler. Bu bağlamda özümüzü disipline etmekten ne anlamalıyız?

Evrensel hafızamıza kodlanan “kendini bilen Rabbini bilir” sözü ile fıtrat ayetini birlikte değerlendirerek başlayalım. “Sen yüzünü doğrudan doğruya bu dine, Allah’ın fıtratına/varlıklarda geçerli kanununa çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. Dosdoğru din budur, ama insanların çoğu bunu bilmez.” (Rum 30/30)

Fıtrat üzere yaratılan Âdem ve eşiyle başlayan insanın dini yaşama olgusunda Nisa 1. Ayette geçtiği gibi Âdem ve eşi aynı nefisten yaratıldılar ve ilk resmi aile oldular. Bakara 31. Ayette de geçtiği gibi Âdemin ilk öğretmeni Rabbi olan Allah’tı. Kur’an-ı Kerimdeki ayetlere baktığımızda çocuk Âdemden söz edilmediğini, Bakara 30. Ayette geçtiği gibi yetişkin Âdem’den söz edildiğini görürüz. Bilindiği gibi bebekler sıfır tecrübeyle doğarlar1 ve çocuklar aşamalı olarak önce pratik yaparak tecrübeyi deneyimlerler. Sonra bu pratiği kavramsallaştırarak önce somutlaştırarak sonra soyutlayarak öğrenirler. Âdem ise Rabbinden tüm isimleri2 (soyut/somut) öğrenerek ne yapacağını bilerek var oldu. Soyu ise yaparak, yaşayarak öğrenen oldu. Âdem ve soyunun amellerinden hesaba çekilmelerini bu bağlamda değerlendirebiliriz.3 Bildiklerimizle nasıl amel ettik?

Öz disiplin açısından bu öğrenmeyi ele almaya devam edelim;

Âdemi, âdem yapan fiziksel yapısını sınırlayan derisidir. Kur’an’da insanın tür olarak yaratımının geçtiği ayetlere baktığımızda örneğin Sad 71. Ayette “O gün Rabbin meleklere şöyle demişti: “Balçıktan bir beşer yaratacağım” 4 denilerek (Arapça insanın cildine beşere denir) derili yapısına da dikkat çekilir. Âdem ve eşi deri ile sınırlandırılmasaydılar, insandan bahsetmek imkânsızlaşırdı. İnsanı tanımlayan en temel sınır deridir. Bu yüzden ilk olarak fiziksel varlığımız aracılığıyla başkalarından ayrı olduğumuzu öğreniriz.

Ayrı varlıklar olarak yaratılan Âdem ve iblisin kıssası, başlangıçları anlamamız açısından anlatılan önemli kıssalardandır. Kıssayı özetlersek yaratılış ham maddeleri farklı olan Âdem5 ve iblisin6 kendi sınırlarını aştıkları için yoldan saptıkları anlaşılır. Âdem Rabbinin, Allah olduğunu unutunca (Ta-ha 20/115), İblis de Allah’ın bir emrine uymayıp (Sad 38/75-78) şeytanlaşınca sınırlarını aştılar. Âdem, şeytanın vesveselerine7 kandı ve doğru yoldan saptı. “Sonra o şeytan, o ağaç yüzünden ikisinin de ayaklarını kaydırdı ve bulundukları yerden çıkardı. (Üçüne birden) şöyle dedik: “İnin oradan! Her biriniz diğerine düşmandır. Sizin için bu topraklarda yerleşecek yer ve bir süreye kadar geçiminizi sağlayacak şeyler de bulunacaktır.” (Bakara 2/36)

Bakara 36. Ayette geçen düşman kelimesi adv kök harflerinden oluşmaktadır. Bu kavram müfredatta haddini aşmak ve uyumsuzluk anlamlarına da gelmektedir. Bu sebeplerden dolayı bireysel sınırlar çok önemlidir. Bireysel sınırlar aşıldığında öz disiplin ve denetim kaybolmaya başlar. Böylelikle kendi sınırımızı ihmal eder, bilerek ya da bilmeyerek başkalarının sınırlarını da ihlal etmeye başlarız. Sınırlar, bireyin başkasıyla arasındaki farkı ortaya koymasına yardımcı olan ve nerede başlayıp, nerede bittiğini gösteren her şey olunca; Âdem, eşi ve iblis yaradılışlarındaki sınırlarını aştıkları için, önce kendi sınırlarını ihmal ederek sonra birbirlerinin sınırlarını ihlal ederek birbirlerine düşman oldular diyebiliriz. Bu sebeple sınırlarımızı bilmek çok önemlidir. Çünkü sınırlar, nelerden sorumlu olduğumuzu göstermenin yanı sıra, nelerin mülkümüzde olmadığını ve nelerden sorumlu olmadığımızı da belirlerler.

Fiziksel dünyada “derimiz orda bir sınır olduğunu göstermek için vardır” dedik. Ruhsal sınırlar fiziksel dünyamızdaki sınırlar gibi gözle görülemezler. Fakat ruhsal sınırlılıklarımızın da var olduğunu biliriz. Kuran-ı Kerimde geçen nefs kavramı üzerinden düşünmeye devam edelim. Ayetlere baktığımızda nefs8 hem fiziki bedenimiz9 için hem de ruhsal yapımız için10 kullanılmaktadır. Tekvir suresi 7. Ayette geçtiği gibi bu iki nefs ahirette birleştirilecektir. İnsan bu ikili yapısıyla bütüncül ve biriciktir. İki yapı birbirinden uzaklaştığında yani fıtratının dışına çıktığında hem fiziksel hem ruhsal problemler yaşanmaktadır. Tüm ruhsal rahatsızlıklar fiziki bedende kendisini dışa vurur. Ruhsal sınırlar ihmal ve ihlal edildiğinde kronik depresyon, duygu durum bozuklukları, huzursuzluk, öfke, endişe, korku, kaygı hali, bezginlik, bıkkınlık, panik atak, fobiler, okb, migren, ülser, yeme bozuklukları vd. birçok rahatsızlık yaşanır.

Peki, ruhsal dünyamızdaki sınırlarımızı çizmek için ne yapabiliriz?

Birincisi kelimelerimizle hayır demeyi öğrenmeliyiz. Unutmayalım her şey “La İlahe İllallah”11 demekle başlar. Öncelikle Kur’an referanslı çok iyi bir kimlik duygusu inşa etmek zorundayız. Allah’ın Rab olduğunu unutmamalıyız. Helal, haram, emir ve yasaklarla çizilen sınırlarımızı bilmeliyiz. Böylelikle neye evet neye hayır dememiz gerektiğini de içselleştirmiş oluruz. Sınırları yanlış yorumlamak da zor değildir. “İlk bakışta, sınırlarını çizmekte güçlük çeken kişinin sınırlar konusunda sorunu olduğu sanılabilir, ancak, başkalarının sınırlarına saygı duymayan kişilerin de sınırlarla ilgili sorunları vardır.”12 Bu sebeple kendi sınırlarımızı çizerken Kur’an’ı referans aldığımızda nelere evet nelere hayır dediğimizi bilmek zorundayız.

Başkalarının sınırlarını ihlal etmeden önce düşünmeli ve ayetleri tefekkür edebilmeliyiz. Örneğin “dinde zorlama yoktur (Bakara 2/256), Allah, dileseydi herkes iman ederdi (Yunus 10/99), sen sevdiğini doğru yola iletemezsin (Kasas 28/56), iyiliği emret kötülükten sakındır (Al-i İmran 3/114) fakat duymak ve görmek istemeyene zorla duyuramayacağını da bil (Neml 27/80). Kimse kimsenin günah yükünü yüklenmez (Fatır 35/18), herkes kendi hesabını kendisi verir (En’am 6/94), ehline namazı emret ve sen de onda kararlı ve sabırlı ol (Ta-Ha 20/132)” gibi.

İkincisi zamanı doğru kullanmalıyız. İbadetlerimiz bizim zamanı doğru kullanmamız ve korunmamız13 için vardırlar. Sadece Allah’tan dilediğimizi hatırlatan Fatiha’yı her rekâtta okuruz. Namazı daimi kılmalı, orucumuzu tutmalı, imkânlar el veriyorsa umre ve haccı tamamlamalıyız. Üçüncüsü insanlarla duygusal mesafemizi korumalıyız. Dördüncüsü mahremiyete özen göstermeliyiz. Sınırlarımın içinde beni ben yapan her şey vardır. Kısaca, öz benliğimizi Kur’an’la inşa etmek için öz disiplinin gerekli olduğunu bilmek şarttır.

(O üçüne) şunu da söyledik: “Oradan hep birlikte inin! Tarafımdan size bir rehber (kitap) gelir de rehberime kim uyarsa onların üstünde bir korku olmaz üzüntü de çekmezler.” (Bakara 2/38)

Mürüvvet ÇALIŞKAN

Sosyolog, Felsefe Öğretmeni

________________________________________

1 “Allah sizi annelerinizin karınlarından, siz hiçbir şey bilmezken çıkardı. Bununla beraber sizde işitme, görme (basiret) özellikleri ve gönüller oluşturdu ki görevlerinizi yerine getiresiniz.” (Nahl 16/78)
2 “Âdem’e bütün varlıkların isimlerini /özelliklerini öğretti, sonra onları meleklere gösterdi: (Muhalif varlıkla ilgili) İddianızda haklıysanız bana şunların isimlerini /özelliklerini anlatın! dedi.” (Bakara 2/31)
3 “Ölümü ve hayatı yaratan odur. Bunlar; hanginiz daha güzel iş yapacak diye sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek içindir. O güçlüdür, bağışlayıcıdır.” (Mülk 67/2)
4 İnsan vücudunun dış kısmına yani cildine “beşere” denir. Beşer kelimesi Kur’an’da, insan anlamında kullanılır ve bununla, insanın diğer canlılardan farklı olan fiziki yapısına dikkat çekilir. İnsan, elbise giymek zorunda olan tek varlıktır. Elbise onun, dünyanın her yerinde ve her mevsimde yaşamasına imkân verir (A’raf 7/26; Nahl 16/5, 81). Kur’an, ilk insan olan Âdem aleyhisselamın topraktan yaratılan ilk beşer olduğunu açıkça bildirir (Hicr 15/28, 33; Furkan 25/54, Rum 30/20). Bütün bunlar, insanın başka bir varlıktan evrilerek oluştuğu iddialarını reddetmektedir.

5 İlgili ayetler için Bkz: Sad 38/71; Mü’minun 23/12; Furkan 54/25; Secde 32/7
6 İblis: “Ben ondan değerliyim; çünkü beni ateşten yarattın, onu balçıktan yarattın.” dedi. (Sad 38/76); Dedi ki: ”Kurumuş çamurdan, şekillendirilmiş kokulu kara balçıktan yarattığın beşere secde edecek değilim!” (Hicr 15/33)
7 “Şeytan her birinin bedenindeki örtülü yerleri kendilerine göstermek için onlara fısıldayıp şöyle dedi: “Bakın, Rabbiniz bu ağacı size sırf ikiniz de hükümdar ya da ölümsüzleşenlerden olursunuz diye yasakladı.” (Araf 7/20)
8 Kur’an-ı Kerimde nefs kavramı 270 ayette 298 kez geçmektedir.
9 Örnek ayetler: Bakara 2/84,85
10 Örnek ayetler: hucurat 49/11; Mümin 40/20; Araf 7/177; Hud 11/101
11 Bkz: Saffat 37/35; Al-i İmran 3/64
12 Dr. John Townsend & Dr. Henry Cloud, “Sınırlar”, Diyojen yayınları, s 51, İstanbul, 2022

13 Sana vahyedilen bu Kitabı bağlantılarıyla birlikte oku, namazı da düzgün ve sürekli kıl. Namaz, cinsel günahlardan ve kötü şeylerden sakındırır. Allah’ın zikri /Allah’a ait doğru bilgi elbette her şeyden büyüktür /önemlidir. Allah, yaptığınız her işi bilir. (Ankebut 29/45)