Kararsızlık Hayatı Zorlaştırır

Kararsızlık, kişilik bozukluğuna dayanan güvensizliğin belirtisidir. Böyle bir duruma stres bataklığı da diyebiliriz. Çünkü böyle bir anda kişinin tercih kabiliyeti zafiyete uğrar.

Karar konusu felaket anında çok önemlidir. Zira Allah’a (c.c.) güvenerek verilen kararda sebat etmek, kurtuluşa doğru yönelmek demektir. Bunun en güzel örneği Efendimiz  (s.a.v.) de  görülmüştür.

İslam’ın doğuşunda dini tebliğden vazgeçmesi için teklif edilen şeyler Mekke’lilere göre son derece cazipti. Ama Efendimiz, tek cümle ile:

“Güneşi sağ elime, Ay’ı sol elime verseniz dahi, davamdan vazgeçmem.” diyerek teklifleri ters çevirdi. (M. Asım Köksal, İslam Tarihi 4/61)  

Çünkü ona verilen emirde; 

 “Ey örtünüp bürünen (Resul!) kalk da uyar. Rabbini yücelt. Nefsini arındır. (elbiseni temiz tut)” deniliyordu. (Müddessir suresi 74/1-4)

Yani, kararlı olması, hiç kimseden korkmadan, İslam’ı tebliğ etmesi ve kâfirleri azapla korkutması  emrediliyordu. Başka bir ayette de;

 (Ey Muhammed!) “Sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heva ve heveslerine uyma” emri veriliyordu. (Şura suresi 42/15)

Yani sen insanları, kararlı bir şekilde İslam’a davet et. Onların heva ve heves­lerine uyma, Allah’ın sana emrettiği gibi, dinde ve dine davette dosdoğru ol bu arada başına geleceklere de hazır ol emri veriliyordu. Çünkü kararsız insanlar, yenilikleri de kabullenemezler.

Bazı konularda karasızlık normal sayılabilir. Mesela bir öğrencinin fakülte seçiminde kararsız olması ve etrafa danışması hoş görülen bir davranıştır. Ama bir elbise seçiminde saatlerce düşünülmesi, takdir edilen bir davranış değildir.

Karar vermek kadar, verilen kararı icra etmekte önemlidir. Çünkü neticeye varmadan de­ğiştirilen karar da kararsızlık demektir.

Sık sık karar değiştirmek, öz güven duygusuna zarar verdiği gibi kişinin cemiyetteki değerini de düşürür. Çünkü bu durum, mücadeleden ve mesuliyetten kaçmak demektir.

Kişi karar vermeden önce sünnet olan istişareyi yapmalı, karara önce kendisi inanmalı, düşüncesi ile davranışı arasında şüphe üretmemelidir.

Bilgiye dayanan karar, keskin bıçak gibidir. Çabuk ve düzgün keser. Gurura dayalı kararsızlık ise, kör bıçağa benzer. Kestiği şeyi parçalar ve işe yaramaz hale getirir.

Her problemin bir çözümü vardır. Ümitsizlik Müslümana haramdır. Onun için kararlı olmak, kişiyi endişe ve korkudan kurtarır.

Bir konuda gerekli istişare ve araştırma yapılıp, karar verildikten sonra başkalarının yardım veya takdirine de yer verilmemelidir. Zira ayet-i kerimede:

“İş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.” Buyrulmuştur.  (Al-i İmran 3/159)

İstişare insanı kılıçtan koruyan kalkan gibidir.

Nebimiz (s.a.v.) vahyin dışındaki her konuyu (bedir ve uhud savaşında olduğu gibi) ashabı ile müşavere etmiş, ortak kararı da azim ve kararlılıkla uygulamıştır. Ancak istişare edilen kimselerinde, araştırılan konuda bilgi veya ilim sahibi olması gerekir.

Müslümanın verdiği karar müsbet veya menfi olması halinde teselli tarafı vardır. Bu durumu beyan eden bir hadis-i şerif şöyledir.

“Mümin kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mümine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder bu da hayırdır”. Buyrulmaktadır. (Müslim, Zühd 64, (2999).

 Hadis-i şerif, her iki durumu da beyan buyurmaktadır.

Yani müminin verdiği karar mutluluğa götürürse Allah’tan bilerek şükreder, strese düşmez. Kararın neticesi üzücü olursa bunun bir imtihan olduğunu düşünerek sabreder yine ümitsizliğe düşmez.

Başkalarının kararına göre hareket eden insanlar, kişiliklerini geliştiremediği için mutluluklarını da tamamlayamazlar. Yani kararın sonu hayır gelirse şükretmeye, şer gelirse etrafa suç bulmadan hataları telafi etmeye hazır olmak gerekir.

Kararlı olmak hayatımızın kontrolünü elimizde tutmak demektir ki, Müslümana yakışanda budur.

 

Ali KARA

Emekli Müftü