Kozmolojik Tasvirlerdeki En Büyük Handikap

Uzak ve yakın geçmiş tarihimize baktığımızda, kozmolojik tasvirlerde yaşanılan en büyük handikapın kökeninde, nübüvvet (nebilik) anlayışının var olmamasıdır diyebiliriz.

Yani Âdem (as.)’dan beri başlayan nübüvvet olgusunun temelinde, kozmos hakkında haber verenin Cenab-ı Hakk olduğu gerçeği vardır. Bu gerçek göz ardı edildiği için idealar alemi, madde-suret nazariyesi, sudur, işrakilik, vahdet-vücut ve şuhut gibi kozmolojik nazariyeler var oldu. Bu nazariyelerin temelinde nübüvvet bahsi öncelenmez. Örneğin Farabi’de bilgelik (filozof kral), mutasavvıflarda ise velayet (velilik makamı) temele alınır. Nübüvvet bahsi ise kendilerince temellendirilmeye çalışılır. Bu nedenle farklı nazariyeler üreten filozoflar ve mutasavvıflardan (ahbar ve ruhbanlardan) dolayı günümüzde hala son Nebi Muhammed (as.) inen haberi esas alan bir kozmoloji (evren) anlayışımız yok.

Kur’an’ın temel kavramlarının temele alındığı yani her şeyi en baştan düşüneceğimiz bir evren tasavvuruna ihtiyacımız vardır. Çünkü Platon, Aristoteles, Plotinus, Farabi, Sina Sühreverdi, İbn-i Arabi, İmam Rabbaninin tasvir ettiği gibi bir evren algısı (metafizik) bize hakikatin bilgisini veremez. Buna günümüzdeki Bing Bang Teorisi de dahil edilmelidir. Günümüze kadar Müslüman düşünürlerinin yaptığı en büyük handikap, nübüvvetin / vahyin (nebiliğin) öncelendiği bir  evren tasviri yapmamalarıdır.

Kısaca filozoflar kendilerini, mutasavvıflar ise kendi meşruluklarını öncelediler.  Kendi düşüncelerini temele aldıkları metafizik tasvirler yaptılar. Filozoflara göre bilgelik, mutasavvıflara göre velayet bahsi nebiliğin önüne geçirilince Cenab-ı Hakkın mahiyeti, varlığı, emirleri, Allah-alem ilişkisi, insanın kendisine dair algısı vd. Birçok konu sorgulanabilir veya yeniden tanımlanabilir hale geldi.  Bu sayede en temel konular saptırıldı ve kendi düşüncelerini açıklayan yeni kavramsallaştırmalar (sudur, işrakilik, vahdet-i vücut, şuhut gibi) ürettikleri için Kur’an’dan uzaklaşıldı. Bu bağlamlardan yola çıkarak Nebi (as.)’ın ahiretteki şikâyeti hepimizi düşündürmelidir.

(O gün) Elçimiz de şöyle der: “Rabbim, benim halkım bu Kur’ân’ı (onun hükümlerini) terk edilmiş hale getirdiler.” (Furkan 25/30)

Mürüvvet Çalışkan