Yanlış Eğitim Sistemi ve Dayatılan Sınav

Cumhuriyet tarihimiz boyunca, eğitim sistemimiz yapboz tahtasına dönüştürüldü. Bunun sebebi ise kendimize uygun bir eğitim sistemi bulamadığımızdandır.

Günümüzde eğitim sisteminin ekonomik, sosyal ve ideolojik rolü üzerinde yapılan araştırmalar okulların üç temel faaliyet alanında görev yaptığını ortaya koymuştur. Birikim (sermaye birikimi), Meşrulaştırma, Üretime yardım. Bu üç görev de bir biriyle iç içedir.

Bu yazımda üzerinde durmak istediğim eğitimin birinci görevi olan sermaye birikimi olacak.

Sermaye birikimi: Birinci görevde, eğitim sistemi ekonomik sistemin koşullarını yaratarak kapital birikim sürecine yardım eder.

Okul, kapitalist pazar sistemine benzer bir biçimde tabakalaşmış iş gücü yetiştirir. Özel ve kamu eğitim sisteminin bürokratik yapısı, kapitalist firma sistem yapısının bir modelidir. Bu model gençlerin firma düzeninin egemen çalışma biçimine alıştırır ki böylece gençler “hayata atıldıklarında” kolayca adapte olurlar. Not verme ve diplomayla başarı ölçüsü öğrencileri hiyerarşik bir dikey tabakalaşmaya oturtur. Bu tabakalaşma egemen düzenin yapısını takip eder.

Eğitimi, sistematik bir hale getirerek yaptığımız sınavlar eğitimin sermaye birikimine göre sistematikleştirildiğinden eğitim tam bir maratona dönüşmektedir. Sınavlar neticesinde alınan puanlarla bir programa yerleşen adaylar eğitimin birinci görevine hizmet ederler.

Batıdan devraldığımız, sınav politikaları ve bu okullardan devraldığımız Bilim-Sanat-Felsefe-Psikoloji vb. Bu disiplinlerin anlatıldığı kavramsal içeriklerin Türkçeye adapte süreci sayesinde, Batı hayranı, batı yaşam şeklini benimseyen, Hümanist, batı gibi düşünen, ırkçı seçkin toplum-ulus bilincinin verildiği eğitim politikaları eğitim sistemimizde uyguladık.

Dünyamızda, bir çok ülke pozitivist sistemin soncunda meydana gelen eğitim ve sınav politikalarının değişmesi gerektiği konusunda akademik düzeyde çalışmalar yapmaktadır. “Finlandiya Eğitim Modeli” bu değişikliğe/çalışmalara örnek olarak verilebilir.

Ülkemizde ise; Çeşitli üniversitelerde son 10 yılda 500’ün üzerinde sınav politikalarımızın, sınav kaygısının, gelecek endişesinin, çocuklarımızı psikolojik yönden nasıl etkilediği, sınav kaygılarının başarı üzerindeki etkileri araştırılmış ve çeşitli yüksek lisans-doktora tezleri yapılmıştır. Tezlerde öncelikle, çocukların daha iyi motive edilmeleri için psikolojik çözümler/etmenler aranmıştır. Rehber öğretmenler, psikologlar, danışma merkezleri sayesinde Okul-Veli-Çocuk etkileşimi sağlanmıştır. Amaç sınav stresi sayesinde ve gelecek kaygısı yaşayan çocuklara psikolojik destek sağlamak.

Genç ve dinamik genç nüfusa sahip olduğumuz ülkemizde eğitim pratikten çok önce teoride verilmektedir. Yüksek notlar alan, dereceyle mezun olan bir çok genç iş pratiğe gelince sınıfta kalmaktadır.

İlköğretimden başlayan teorik yüklenmeler sayesinde ve yanlış sınav politikaları yüzünden birçok gencimiz Üniversite sınavına gelene kadar bir tür elemeye tabi tutulurlar. Milyonlarca çocukla başlayan eğitim maratonu bu elemeler yüzünden yüzbinlere kadar düşmektedir… Çocuklarımız, çok farklı farklı (Yapısal-çevresel-kültürel) kapasitedeler. Ayrıca görsel, işitsel, duygusal, çoklu zekâya sahip, analitik düşünme kapasitesine sahip olabilecek ya da dil zekâsına sahip farklı farklı çocuklarımızı bir öğretmen eşliğinde bir sınıfa toplamak ve onları aynı eleme sürecinden geçirmek zaten başlı başına sıkıntılı bir durumdur. Özellikle eğitimin başlangıç seviyesi olan İlkokuldaki öğretmenlerin, çocukların neyi yapıp neyi yapamadıklarını bilebilecek, etkili şekilde onları ölçebilecek bir farkındalığa sahip olup/olmadıkları çok önemli bir konudur.

Tüm yaşanılan olumlu olumsuz süreçlerden sonra gençlerimiz; İki saate hapis edilmiş yılların birikimini de YGS ve ÖYS de vererek geleceklerini belirlemektedirler. Çoğu aday iradesi dışında puanına göre bir alan seçmek zorunda kaldığı için mutsuz olmaktadır. Mutsuz bireyler mutsuz aileler demektir…

Toplumsal çöküntülerin başlıca sebeplerinden biri de mutsuzluk ve umutsuzluktur.

Kısaca farklı çocuklara farklı sınav programları/soruları hazırlama konusundaki yetersizliğimiz aşikâr.

Eğitim sistemimizde köklü değişimde, eğitim uzmanlarının insan fıtratına uygun sistemler geliştirmeleri gerekir. Fıtratlara uygun ideal bir sistemin gelebilmesi şimdilik çok zor olsa da yine de hiç bir şey olanaksız değildir… İnşallah Kur’an kavramlarıyla zihin dünyası yeniden yapılandırılmış ve beslenmiş nesiller bunu gelecekte gerçekleştirebilirler. İlk emri Oku olan bir kitaba sahibiz. Elimizden geldiği kadarıyla, fikir bazında da olsa geleceğe yönelik somut veriler ortaya koymaya çalışmalıyız. Bu durum başlı başına kendi potansiyelini kendi içinde barındıran bir süreçtir. Eğitim bir süreç işidir.

Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin…

Her doğan insan fıtratı üzere doğar…

Kur’an’ın kavramlarıyla inşa olan nesillerin gelmesi için Allah, yolumuzu, ufkumuzu açsın. Allah’a kul olduğumuz bilinciyle hareket ettiğimizde, kişi sayısı az olsa da kendi potansiyelini kendi içinde barındıran nitelikli şahsiyetler ortaya çıkmaktadır.

Saygılarımla.

Mürüvvet Çalışkan’ın kaleme aldığı bu yazı, Fıtrat Haber sitesinde 19.6.2017 tarihinde yayımlanmıştır.