Kur’an’da Yok !!!

İslam Dünyası’nda din adına maalesef birçok yanlış inanış bulunmakta ve bunlar dinimizin anlaşılmasında dejenerasyon yapmaktadır. Yanlış inanılan konular bizi şirk’e kadar götürebilmektedir. Burada kritik nokta çoğu kişinin Kur’an’ı anlayıp okumadığı için bu durumun farkında olmamasıdır. Bu yazıda Kur’an’ın içeriğiyle ilgili doğru bilinen yanlışların bir kısmını yazmak istedim.

  Kur’an’da kabir azabı yok!

Kabir azabıyla ilgili delil getirilen ayet Mümin Suresi 46. Ayettir. Mümin 45-46 ‘’Allah o adamı, kurdukları tuzağın kötü sonuçlarından korudu. O kötü azap Firavun ailesinin başına geldi. Cehennem ateşi onlara, sabah akşam gösterilir. Kıyamet saati geldiğinde, “Firavun ailesini o azabın en ağırına sokun!” denir. Kur’an’da azap iki şekilde belirtilir. Dünya ve Ahiret azabı. Bunlara ek olarak bir azap Kur’an’da belirtilmemiştir. Kur’an’da ‘’kabirsel’’ bir hayat yoktur. Kur’an’a göre insanların Cehenneme sevki mahşerdeki toplanış ve yargılanmadan sonra olacaktır. Burada kastedilen ruhun manen sıkılmasıdır. Bu hem dünyada görülen rüyalar veyahut bir ızdırap sıkıntı ve pişmanlıklar durumu olabileceği gibi kötü bir insan ölür ölmez meleklerin onun canını alacağı sırada da o insana azabı bir şekilde belli edeceklerdir. Ölünen sırada gelen bir azabın kabir de görülecek azapla alakası yoktur. Ayrıca Enfal 50-51 de ‘’Melekler canlarını alırken o kâfirleri bir görsen; yüzlerine ve arkalarına vurarak onlara: “Yangın azabını tadın şimdi” derler. Siz, ne ettiyseniz onu buldunuz. Allah, hiçbir kuluna haksızlık yapmaz.’’ Yine Muhammed 24-28. Surelerde Bunlar Kur’an’ı bağlantılarıyla birlikte ele almayacaklar mı? Yoksa kalp­leri üzerinde kilitler mi var? Doğruları bütün açıklığı ile gördükten sonra sırtlarını dönenleri Şeytan aldatmış ve onlara umut vermiştir. Çünkü onlar, Allah’ın indirdiğini beğenmeyenlere: “Bazı konularda size uyarız” derler. Allah onların gizli konuşmalarını bilir.  Melekler, yüzlerine ve sırtlarına vurarak ruhlarını alırken halleri nice olur? Böylece Allah’ı hiddetlendiren şeye uyup, onu razı edecek şeyden hoşlanmadıkları için Allah işlerini boşa çıkarır.’’ Bu bir ölüm sonrası can alma sırası durumunda olup zaten insanlara, ölümünden mahşerdeki diriltilmelerine kadar olan sürenin çok kısa geleceği ayetlerde bellidir. Müminun 112 ve 113. Ayette Allah onlara, “siz yeryüzünde yıl sayısı olarak ne kadar kaldınız?” diye soracak; onlar da“ Ya bir gün, ya da günün bir kısmı kadar kaldık; onu sayanlara sorabilirsin” diyeceklerdir. Buradan anlaşılması gereken şey ne bir kabir azabı ne bir kabire gelen yılanlar ejderhalar olduğudur. Bunlar hurafedir.

    Kuran’da mehdi yok!

 İnanışa göre Mehdi; İslam’da kıyamete yakın geleceğine ve İslam’ın dünyaya hakim olmasını gerçekleştireceğine inanılan kişidir. “Kendisine rehberlik edilen”, Allah tarafından yol gösterilen, şahsi bir tarzda Allah’ın hidayetine nail olan (hidayete erdirilen) kişi manasındadır. Bu durum Kuran da yer almamakla birlikte bazı ayetlerin yorumları hadisler ve çeşitli kişilerin sözleri üzerinden İslami inanışta kendisine yer edinmiştir. Çeşitli mezheplerde ve dinlerde Mehdinin geleceği ve kurtarıcı olacağı işlenmiş ve bu kişi her görüşte farklı biri olmuştur. Sünnilikte; Mehdi  kıyamet öncesinde gelecek ve ümmeti birleştirerek Deccal veya yalancı bir Mesih’e karşı savaşacak ve Mesih ile dayanışma içerisinde İslam’ın dünyada ki hakimiyetini gerçekleştirecek olan Muhammed’in soyundan bir halife olarak inanılır. Alevi inancında  da On ikinci İmam olan Muhammed Mehdi “Mehdi” olarak bilinir. Öldüğüne inanılmayıp gayb halinde olduğu ve kıyamete yakın geri geleceğine inanılır. Bu inanışların asıl çıkış noktası Tevrat ve İncil’dir. Yahudiler hâlâ bir kurtarıcı beklemektedir. Dünyaya gelecek olan kurtarıcı tüm Yahudileri ‘vaat edilmiş topraklar’ üzerinde toplayacak ve hâkimiyetleri buradan tüm dünyayı kapsayacaktır. Böylece Hz. Davut ve Hz. Süleyman dönemindeki gibi Yahudiliğin büyük gücü geri gelecektir. Yahudi inançlarına göre yeryüzünde savaşların çok olduğu huzurun olmadığı dönemde bu kişi gelecektir. Hristiyanlar için gelecek olan Mehdi;  Hz İsa dır. Zerdüştlükte ise her biri bin yıl arayla birbiri arkasından zuhur edecek üç kurtarıcının bekleyişi vardır. Bu kurtarıcıların hepsi Zerdüşt’ün soyundan olacaktır ve üçüncüsü (İstut Erte) son vaat edilen kurtarıcıdır. Kur’an’da ise bu tarz efsaneler asla yer almamaktadır. Herhangi bir kurtarıcı unsuru Kur’an da yer almaz. Ölen kişilerin dünyaya geri dönemeyeceği birçok ayette bellidir. Örneğin Maide 117 de Hz İsa’nın mahşerdeki şu konuşması; ‘’Bana ne emrettiysen onlara onu söyledim. “Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah’a kul olun” dedim. Aralarında bulunduğum sürece onlara şahittim. Beni vefat ettirdikten sonra onlar, sadece senin gözlemin altındaydılar. Her şeye şahit olan sensin.’’ Secde 12 de ölülerin yeniden dünyaya gelemeyeceği; ‘’Rablerinin huzurunda başlarını öne eğdikleri sırada bu günahkarları bir görsen! Hepsi şöyle der: “Rabbimiz, gerçeği gördük ve anladık; bizi geri çevir de iyi işler yapalım; artık kesin bir kanaatimiz oluştu” nettir.

Kur’an’da mezhepçilik yok!

Mezhepler dini ve siyasi gruplaşmalarla oluşum içine girmiş ve Muhammed Peygamber in ölümünden sonra ortaya çıkmıştır. Bu dönemde çeşitli alimler ortaya çıkmış ve İslam hakkında görüşlerini belirtmiştir. Görüşlerini sözle ifade eden bu alimlerin görüşlerine uyan kişiler o mezhebe ait olmuşlardır. Bu görüşler giderek belirginleştikten sonra ortaya mezhepler çıkmıştır. İslam tarihinde de dört tane büyük mezhep yer almaktadır. Mezhepler dine birçok ekleme birçok haram -helal kavramı eklemiş, Kur’an’ı zorlaştırmış ve Kur’an’dan uzaklaşmaya yol açılmıştır.  Kur’an ayetlerinde hiçbir şekilde mezheplerden bahsedilmemektedir. Aksine mezheplere fırkalara ayrılmanın büyük bir günah oluşu anlatılır.  Enam 159 da ‘’Dinlerini bölük bölük edip her biri bir kişinin taraftarı olmuş olanlar var ya, sen hiçbir konuda onlardan olamazsın. Onların işi Allah’a kalmıştır. Daha sonra Allah, onların yaptıklarını kendilerine bildirecektir.’’ Meryem 37 ‘’Kendi aralarından çıkan hizipler ihtilafa düştüler. Büyük bir günün tanıklığından ötürü vay o inkârcıların haline!’’ Rum 32 de ‘’Birilerine bağlanarak dinlerini bölenlerden olmayın. Her cemaat kendinde olanla övünüp durur.’’

   Kur’an’da kutsal günler kandiller yok!

  Yine Kur’an’la bir ilgisi olmayıp peygamber öldükten yüzyıllar sonra ortaya çıkmış kandil adı altında sözde affın bol olduğu özel geceler vardır. Tasavvuf kültüründe başlayan bu inanış 900’lü yıllardan sonra başlamıştır. Bu bizde ise Osmanlı Padişahlarından 2.Selim le başlamıştır. 1560’lı yıllarda Kandil geceleri kutlanmaya başlanmıştır. Bu dönemde camiler kandillerle süsletilip aydınlatıldığı için bu adı almıştır. Kur’an’a ekleme çıkarma yapılması imkansız olduğu, İlahi Koruma altında olduğu ve ayetin anlamını değiştirilemeyeceği için de birçok devlet, kişi, cemaat vs. hadisler uydurarak, maddi ve manevi üstünlükleri ele geçirmek için Müslümanları kandırarak, uydurulmuş hadislerle icma, kıyas ve din kitaplarıyla telkin yoluna gitmişlerdir. Bunu daha önce İncil ve Tevrat’ta da yapmışlardır. Kur’an’da geçen tek özel gece Kur’an’ın inmeye başladığı Kadir gecesidir. Çünkü Kadir Gecesi, Kur’an’ nın oluşumunun başlangıcıdır. Bu geceyle ilgili; bu gece yapılan dualar,  namazlar bin kat daha fazla sevap kazandırır  yada günahlar silinir tarzı açıklamalar Kur’an’a uymaz. Kur’an bu geceye özgü bir ibadet görevi vermemiştir.

  Kur’an’ı anlamadan okumak ve Arapça okumanın sevabının bol olacağı yok!

   Kur’an’ın Arapça inme sebebi Arap coğrafyasına ve lisanı Arapça olan bir yerde indirilmesidir. Şura 7. Ayette ‘’İşte böyle. Bunu sana, Arapça Kur’anlar (ayet kümeleri) halinde vahyettik ki Anakent’te (Mekke’de) ve çevresinde olanları uyarasın. Geleceğinden şüphe olmayan toplanma günü konusunda da uyarasın. Bir kesim Cennette, bir kesim de alevli ateşin içinde olacaktır.’’ Bu ayetten de anlaşılacağı gibi Kur’an’ın Arapça inme nedeni Arapçanın kutsal olmasından dolayı değildirYusuf suresi ilk ayetlerinde “Elif! Lâm! Râ! Bunlar her şeyi açıkça ortaya koyan Kitap’ın ayetleridir. Belki aklınızı kullanırsınız diye biz bunu Arapça Kur’anlar şeklinde indirdik.” Fussilet 44 de’’ Kur’an’ı, yabancı bir dilde oluştursaydık derlerdi ki “Ayetleri açıklansa ya? Arap’a hiç yabancı dilde bir kitap olur mu?” De ki “O, inanıp güvenenler için doğru yolu gösteren ve şifa olan tedavi eden bir kitaptır. İnanmayanların sanki kulakları tıkalı, müminlere karşı gözleri sanki kördür. Kendilerine uzak bir yerden seslenilen kişiler gibidirler.’’Müzzemmil 20 de ‘’O halde Kur’an’dan, kolay geleni okuyun! ‘’ emiri geçer.  Kur’an’ı anadilde okumamak ve anlamamak müşriklerin bile aklına uygun bir eylem değilken bizlerde ise anlamadan da olsa okumanın sevap olacağı olgusu gerçekten hayret ve üzüntü vericidir. Nitekim Cuma 5. Ayette de’’ Kendilerine Tevrat bilgisi yüklenen ama onun hükümlerini yüklenmeyenler, kitap yüklü eşek gibidirler. Allah’ın ayetleri karşısında yalan yanlış şeylere sarılan bu topluluk, ne kötü örnektir. Allah, yanlışlar içinde olan toplulukları yola getirmez.’’ Ayetinde de bu benzetme yapılmıştır. Diğer Kutsal kitaplar da indirildiği kavminin dilinde gönderilmiştir.

  Ölüye Kuran okumak ve sevap göndermek yok!

Yüce Kitap Kur’an maalesef ölülere okunan sevap yollanan hatim okunup birbirlerine yollanılan hurafelerle karşı karşıya kalmıştır. Tüm bunlar Kur’an’da asla yer almaz. Ölünün amel defteri öldüğü an kapanır. Ona okunacak Kur’an’lar onun günahının kefareti olamaz. Günümüzde bu şekilde ölüye Yasin okumak çok yaygındır. Trajikomik olan durum şudur ki Yasin Suresi’nde Kur’an’ın dirilere indiği yazar. ‘’Muhammed’e şiir öğretmedik; zaten gerekmezdi. Bu, sadece zikirdir ve açıklayıcı Kur’an’dır. Diri olan kimseleri uyarsın ve onun Allah’ın sözü olduğu, görmezlik edenler açısından da kesinleşsin diye indirilmiştir.’’ Yine Neml 80 de ‘’Sen, ölülere işittiremezsin. Eğer dönüp giderlerse, sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.’’ diye belirtilmiştir. Ayrıca bu okumalardan bazı hocalar ücret istemektedir. Bu da ayrıca bir utanç duyulacak durumdur. Bakara 174 de ‘’Allah’ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyen ve karşılığında, tükenip gidecek bir bedel alanlar, karınlarına sadece ateş doldururlar. Allah Kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları aklamaz. Onların hak ettiği acıklı bir azaptır.’’ denilmiştir.

Kur’an’da 61 gün oruç kazası yok!

  Kur’an bizim için kolaylaştırılmış bir kitaptır. Oruç kefareti Kur’an’da yazmaz. Bakara 184 de ‘’(Size yazılan oruç) sayılı günlerde tutulur. Sizden kim, hasta veya yolculuk halinde olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun. Orucu tutabilecek olanların bir çaresizi doyuracak kadar fidye (fitre) vermesi de gerekir. Kim bir iyiliğin fazlasını yaparsa onun için iyi olur. Oruç tutmanızın ne kadar iyi olduğunu bilseniz, (hasta ve yolcu olmanıza rağmen) tutarsınız.’’ Bu durum net bir şekilde anlatılmıştır. Dolayısıyla 61 gün gibi yazılar Kuran da yer almaz.

Yayınlandığı yer: https://www.adilmedya.com/kuranda-yok/ 

Hüseyin Anıl ASLAN