İNSAN HAYATINDA DİNİN YERİ 1

Din mefhumu insanın doğuştan beraber getirdiği bir olgudur.

İnanma, itaat etme, sevgi saygı duyma, doğruluk, dürüstlük, ahde vefa, merhametli olma gibi değerler fıtri olarak her insanın yaratılışında mevcuttur. Yani her insan, kendisini koruyup kollayacak olan kuvvetli bir varlığa itaat etmek ister. Ancak bu değerleri nasıl kullanması gerektiğini doğuştan bilemediği için bu konuda yardıma ihtiyaç duyar.

Allah (c.c.) insanlar arasından birisini Resul/Nebi olarak seçip, onun aracılığı ile vahiy göndermek suretiyle insanın yaratanına karşı neler yapması gerektiğini öğretir. İşte böylece insan hayatındaki dinin önemi de ortaya çıkmış olur.

Konu ile ilgili ayeti kerime şöyledir.

“Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının”[1]

Ayet-i kerimeden anlaşıldığı üzere Cenab-ı Hak Resulüne itaati kendisine yapılan itaat gibi kabul etmiştir. Zaten Resule itaat, Allah sevgisinin eseri olarak zuhur eder. Bu emir aynı zamanda vücubiyyet ifade eden bir hükümdür.

Resule itaat emredilmeyen bir ümmet yoktur. Yeryüzüne gelmiş ve geçmiş olan her ümmet Resullerinin getirdiği her şeye itaatle yükümlü olduklarını, O’nun yasakladığı her şeyden de sakınmaları gerektiğini bilmektedirler.

Sehl b. Abdullah’a “İslâm’ın şeriatı nedir?” diye sorulduğunda cevap olarak yukarıdaki ayeti okumuş ayrıca yorum yapmaya da lüzum görmemiştir.

Konu ile ilgili hadis-i şerifte şöyledir.

وَعَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِصَلَّي اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:  مَنْ أَطَاعَنِى فَقَدْ أَطَاعَ اللّٰهَ، وَمَنْ عَصَانِى فَقَدْ عَصَى اللّٰهَ، وَمَنْ يُطِعِ اْلاَمِيرَ فَقَدْ أَطَاعَنِى، وَمنْ يَعْصِ اْلاَ مِيرَ فقَدْ عَصَانِى. أَخْرَجَهُ اْلشَيْخَانُ وَاْلنَسَائىُ .

“Kim bana itaat etmişse mutlaka Allah’a itaat etmiştir. Kim de bana isyan etmiş ise, mutlaka Allah’a isyan etmiştir. Kim emîre itaat ederse, mutlaka bana itaat etmiş olur. Kim de emîre isyan ederse mutlaka bana isyan etmiş olur.”[2] 

Din, insanın ruh sağlığı ile karakterinin tamamlamasında da önemli bir etkiye sahiptir. Bundan dolayı dindar insanlar hayatın anlamı hakkında detaylı düşünmeye ihtiyaç duymazlar. Zira onlar için önemli olan dinin emrini yerine getirmektir. Ondan sonrası zaten Kur’an’da belirtilmiştir. Bu anlayış dindar insanların musibetleri daha kolay atlatmasına yardımcı olur. Allah’ı sevdiği için onun gönderdiği musibet sınavını tevazu ile karşılar, ondan sonra gelecek mükâfata kenetlenir, insanın çektiği meşakkat kadar büyük olduğu fikrini kendilerine düstur edinirler.

Dindar insanlar yalnızlığın verdiği sıkıntıdan da kolayca kurtulurlar. Çünkü onlar, Allah’ı zikrettikleri müddetçe O’nun hep yanlarında olduğunu hissederler. Öyle zaman gelir ki zikirleri sayesinde kimsesizliği hissetmeyecek duruma gelirler. Darda kaldıkları zaman vesveseye kapılmaz, sınavdan geçtiklerini düşünerek Allah’a sığınırlar.

Dindar insanlar arasında intihar vakalarına da çok az rastlanır. Zira din insanı ebedi hayata doğru yönlendirir. O hayatı kazanmak için yaşamanın ölümden daha hayırlı olduğunu bildikleri için ölüm kaygısını asgari üçlüde yaşarlar. Zira aşağıdaki ayette;

فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتى وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ اُعِدَّتْ لِلْكَافِرينَ٭

“Yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının” [3]

Emrine istinaden ümitsizliğe düşmezler. Din insanın nefsi ile ilgili arzularını da söküp atmaz yani insanî duyguların en uygun şekilde kullanılmasına yardımcı olurken, nikâhsız ilişkiyi ve Lut kavinin fiilini de kesinlikle yasaklar.

Dinin insan hayatından çıkarılması asla mümkün değildir. Çünkü insanlık tarihinin hiçbir döneminde dinsiz olarak muallâkta yaşamış bir millet yoktur. Ne­rede insan varsa orada bir din duygusu vardır. Yâni din duygusu in­sanın olmazsa olmaz kavramındaki zarûrî ihtiyacını tamamlamaktadır.

Emekli Müftü Ali Kara’nın kaleme aldığı bu yazı, Fıtrat Haber sitesinde 19.4.2018 tarihinde yayımlanmıştır.

__________________________

[1] Haşır Suresi 59/7

[2] Buhârî, Ahkâm 1, Cihad 109; Müslim, Nesâî, Bey’at 27

[3] Bakara Suresi 2/24